“Rablerine karşı sorumluluk bilinci duyanlar da bölük bölük cennete gönderileceklerdir; oraya vardıklarında kapılarının ardına kadar açık olduğunu görecekler; ve muhafızlar onlara, “Selâm size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu [cennete] girin!” diyecekler.” (Zümer, 39/73)

 

Bu, saadete ermiş cennet ehlinin gıpta edilecek, hayran olunacak, imrenilecek en güzel halinin tasviridir.

Bu, ebedî kurtuluşun ve bitimsiz mutluluğun, kıyaslanamaz yüce lütufların gözü kamaştıracak yansımasıdır.

Bu, bir insanın insan olarak ulaşabileceği nihai hedeftir,

Allah’tan hakkıyla korkup çekinenler, ya da dünya hayatında Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar; hesaptan sonra, bölük bölük, grup grup Cennete götürülürler. Şerefli birer konuk/heyet olarak. (19 Meryem 85) En önde mukarrabler, yani Allah’a en yakın olanlar, sonra ebrar yani en iyi davranışta öncü olanlar, sonra diğerleri, sonra diğerleri.

Herkes kendine uygun bir grupla, herkes kendi önderiyle, herkes dünyada iken kime yakın idiyse onlarla, mesela peygamberler peygamberlerle, salihler kendilerine benzeyenlerle, alimler kendi akranlarıyla, imanında sadık olanlar kendi akranlarıyla Cennete doğru yürürler.  Taki Cennetin kapısına geldikleri zaman oradaki görevliler onlara; “selâmün aleyküm tıbtüm, fedhulûhâ hâlidîn- “Selâm size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu [cennete] girin!”” diyecekler. (M. İbni Kesir, 3/231)

“...selâmün aleyküm, tıbtüm..” kısmı üzerinde durmak istiyoruz.

‘Tıbtüm’  kelimesini aslı ‘tâbe’ fiilidir. O da temiz olmak, hoş olmak, duyuların lezzet alması demektir. (Müfredât, s: 464)

Âyetin bu kısmını Elmalılı ve S. Ateş; “selâm sizlere, ne hoşsunuz...”, M. Esed, M. Hamidullah, Ş. Piriş ve A. Bulaç; “selâm size! Hoş geldiniz!”, S. Yıldırım, “Selâm olsun sizlere, ne mutlu size!”, D. Vakfı Meâli; “Selâm size! Tertemiz geldiniz”, A. Gölpınarlı, “esenlik size, tertemiz oldunuz”, Mevdûdî; "Selâm üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz”  şeklinde çevirdiler.

Zamahşerî, yani cennetlikler hataların olabilecek bütün kirlerinden temizlenerek gelirler. Bunun mükâfatı olarak da cennete ebediyyen girerler. Zira cennet, tertemiz olanların yurdudur ve sadece temizlere layıktır diyor. (el-Keşşâf, 4/142)

Şüphesiz ki cennetlikler için yapılacak bu teşrifat; çok güzel bir karşılama, onlar için hoş bir övgüdür. Sebebi ise cennetliklerin dünyada iken Allah’a karşı sormluluk bilinciyle hareket edip, günahların ve hataların pisliklerinden, izlerinden arınmaktır. Cennetin kapısına da tertemiz gelirler. Cennette ancak güzellik vardır. Oraya ancak güzel, tertemiz olanlar girerler. (Fi Zılâli’l-Kur’an, 5/3062)

‘Selâm’, ‘selime’ fiilinden gelen bir masdardır. Sözlükte, kurtulmak, selamette olmak, güven, barış, ayıp ve kusurlardan uzak olmak demektir. 

‘Selâm’ Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Kendisi her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğu gibi başkalarına da barış ve esenlik veren, bütün yaratıkları her türlü bozukluktan uzak tutan, onlara selâmet veren demektir.  

Namazın sonunda onun için, ‘Allahümme ente’s selâmü ve minke’s selâm’ deriz. Yani, ‘Ey Allahım sen Selâm’sın ve selâm Sendedir’.

Allah (cc) Cennetlikleri bizzat ‘selâm’ sözüyle karşılamaktadır. “Rahman olan Rabbinden onlara bir de sözlü ‘selâm’ vardır.” (36 Yâsin/58. Ayrıca: 7 A’raf/46. 10 Yunus/10. 13 Ra’d/24. 14 İbrahim/23. 16 Nahl/32)

Allah (cc), mü’minlere; Cennete selâm ve güvenle beraber girmelerini söylüyor.

“Allah'ın azabından korkup rahmetine sığınan) takva sahipleri, mutlaka cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar. "Oraya emniyet ve selametle girin" (denilir, onlara).” (15 Hıcr/45-46. 50 Kâf/34)

Gerçekten bu onlar için çok üstün bir mükâfattır.

Hatta cennettekiler ebediyyen orada boş bir söz, yalan bir lâf, kulağa hoş gelemeyen bir kelâm asla işitmeyecekler. Onlar orada ancak selâm sözü işitecekler. (10 Meryem/62. 56 Vakıa/26)

Allah (cc), rızasına uyanları ‘selâm yollarına’ ulaştırır. (5 Maide/16) Arkasından da bütün insanları ‘selâm yurduna’ davet eder. (10 Yunus/25)  İnsanlar İslâm’ı hayat haline getirirlerse, önce kendileri ‘selâm’a ulaşırlar. Böyle insanlardan kurulu bir toplum artık ‘selâm toplumu’ olur ve onların yaşadığı yerler de ‘selâm yurdu’ (darü’s selâm) olur. Dünyada bu ‘selâm yurdunu’ kuran mü’minler, Ahiretteki selâm yurdunu da kazanırlar.

O selâm yurduna vardıkları zaman, meleklerin selâmı ile ile karşılanırlar ve ‘hoş geldiniz, en güzel geldiniz, siz ne hoşsunuz, tertemiz olarak geldiniz, ne mutlu size, müjdeler olsun size, selâm olsun size, siz selâmın içerdiği bütün manaları, bütün mükâfatları ve bütün dereceleri hak ettiniz’ karşılığını alırlar.

“İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır.” (Furkan, 25/75)

Çünkü ancak asıl ‘selâm/esenlik yurdu’ Cennet’tir. Cennet’te bitmeyecek bir sonsuzluk, fakirliği olmayan bir zenginlik, hastalıksız sağlık, zilleti olmayan bir izzet, bitmeyen bir saadet vardır.

Mü’minler birbirlerine ‘selâm’ vermekle yükümlüdürler. Böylelikle kendilerinin ulaştığı ‘selâm’ halini müslüman kardeşi için de isterler. Onların yer yüzünde ve Cennet’te ‘selâm yurdunda’ olmaları, ilâhî selâma mazhar olmaları için ederler.

“Cennetlikler: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah'a hamdolsun. Salih amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş! derler.” (39 Zümer, 74)

Evet, dünyada iken Rablerinin rızasına uygun hareket eden, O’na karşı kul olduğunun şuuruyla davranan, salih amel işleyenlerin ödülü bu kadar güzel olacak.

Bütün anlamıyla, bereketiyle ve sonuçlarıyla selâm, Kur’an’ın dediği gibi ‘hidayete tabi olanların üzerine olsun’. (20 Tâhâ/47)

Vesselâm.

Hüseyin K. Ece

14.3.2008

Zaandam/Hollanda