Yakın olmak anlamında kurban, Kur'an'da kurban çeşitleri; nüsük, hedy, büdn, udhiyye ve nahr, kurbanın hikmetleri hakkında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

05 Temmuz 2022 –

04 Zü’l-hicce 1443

Zaandam

 

54. KURBAN; NE KADAR VAZGEÇEBİLİRSEN...

 

-Yakın olmak için kurban

Kurban kavramı, Arapçadaki (yakınlık anlamına gelen) ‘karuba, kurbet’ten ‘fu’lan’ vezninde bir kelimedir.

 ‘Karube’ sözlükte, uzaklığın zıddı olarak mekân, zaman, nisbet, mesafe, ilgi ve kök/asıl açısından yakınlaşmayı ifade eder. (Isfehânî, Müfredât, s: 601)

Hadislerde de Allah’a yaklaşmak aynı fiille anlatılıyor.

Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre Peygamber (sav) şöyle dedi:

“Allah (cc) kul için, onun Allah’ı nasıl düşündüğü gibidir. “O Allah’ı hatırlarsa, Allah da onu hatırlar.” (Bekara 2/152) Kim Allah’a yakın olursa, Allah ona ondan daha yakın olur diye haber veriyor. (Buharî, Tevhid/15, 35. Müslim, Zikr/2, Tevbe/1)

Kurban kelimesi, maddi ve manevî her türlü yakınlaşmayı anlatır.

Kurban ibadeti İslâmda kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeydir.

İslâmda esasen her türlü ibadet (sâlih amel), dua ve zikir kulu Allah’a yaklaştırır. Yani her ibadet kurban-yaklaşma vesilesidir.

Kurban’a aynı mananın yüklenmesi; onun ciddi bir sunum, fedakârlık, Allah’a yakın olma sebebi ve İbrahim’in (as) samimiyetini sembolize etmesindendir.    

Fıkıhta kurban; Allah’a yakınlık sağlamak, yani ibadet amacıyla belli vakitte, belirli hayvanı boğazlamayı ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni, aynı zamanda da asıl sahibinden insana emânet edilen değerin, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır.

Burada müslüman kesinlikle iki tercih arasında değildir.

Yani Allah (cc) kuluna, “Ya ben, ya malın” demiyor. “Malının tümünü bırakmıyorsan, terketmiyorsan, son kuruşuna kadar hepsini üzerinden atmıyorsan bana yaklaşamazsın, bana yakın olamazsın” demiyor.

Sanki şöyle diyor: “Sana verdiklerimden bir kısmı zekât, sadaka, infak veya kurban olarak vermeye, sahip olduklarının bir kısmından benim için vazgeçmeye hazırsan; bana yakınlık kazanırsın.”

Allah (cc) kurban kesmeyi iman eden bütün ümmetler için bir ibadet eylemi olarak emretmiştir. Böylece eti yenen hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar diye. (Hacc 22/34)

Kevser Sûresinde Rabbimiz, Peygamberimize ‘Allah için namaz kılıp kurban kesmesini’ emrediyor.

“Gerçek şu ki, Biziz san her türlü hayrı (Kevser’i) bahşeden: O halde namazı da, kurbanı da yalnız Rabbine tahsis et! Bir başka gerçek de şu ki; (hayırdan) temamen kesilip kopmuştur senden nefret eden.” (Kevser Sûresi)

Bu emrin hedefi, hem İbrahim’i (as) hatırlamak, hem de aynı teslimiyetin, aynı fedakârlığın devamını sağlamak, ayrıca mükâfata kavuşan İbrahim (as) gibi bayram sevincini yaşamaktır.

Peygamberimiz kurban kesmiş ve ümmetinin de kesmesini emretmiştir. 

Deve ayakta iken ön ayaklarından biri bağlanıp boynundan boğazlanır ki buna ‘nahr’ denir.

Sığır ve davarın kesim şekline de ‘zebih’ denilir.

Bu âyetteki ‘ve’nhar’; kurban kesmek manasında anlaşıldığı gibi, ellerini göğsüne kaldırıp tekbir almak şeklinde de anlaşılmıştır. (İbni A’rabî, Ahkâmu’l-Kur’an, 4/458. Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/475)

“Rabbin için namaz kılıp kurban kes…” Yani hem Rabbinin sana emrettiği farz namazları kıl, hem de dilediğin kadar nafile ibadetlere devam et. Allah’a şirk koşmadığının ve sadece O’na ibadet ettiğinin bir göstergesi olarak da kurban kes. İbadetini, kurbanını, ta’zimini sadece Allah’a tahsis et“ manasına da gelir. (Zamahşerî, el-Keşşâf, 4/802)

Bu âyet Hz. Muhammed’in şahsında bütün insanlara; “namazınızı/ibadetinizi sadece Allah (cc) için yapınız, kurbanınızı sadece Allah için kesiniz’ diye emretmektedir. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 1948)

‘Ve’nhar’ emri, yani adı ve özelliği belli olan “bir kurbanı yalnızca Allah adına kes“ demektir.

Zira şirk dinlerine inananlar, birden fazla tanrıya, ya da kendi elleriyle yaptıkları putlara ibadet edenler, kurbanlarını onlara adarlardı, ya da onların adıyla keserlerdi.

İslâm alimleri; “namaz kıl, kurban kes“ emrinden hareketle bütün müslümanların bayram namazı kılmalarının ve kurban kesmelerinin dinî bir emir olduğunu söylemişlerdir. (Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/476)

-Rasûlüllah’ın kurban bayramı sünneti

Abdullah b. Abbas (ra) anlattı: “Rasûlullah (sav) Ramazan bayramında da Kurban bayramında da guslederdi." (İbni Mâce, İ. Salat/169 no: 1315)

Fâkih b. Sa'd (ra) anlattı: “Rasûlullah (sav) Ramazan bayramında, Kurban bayramında, Arefe gününde yıkanırdı.” Kendisi de o günlerde ev halkına yıkanmalarını emrederdi." (İbni Mâce, İ. Salat/169 no: 1316)

Bureyde (ra) şöyle nakletti:  Rasûlüllah (sav) Fıtır Bayramı günü bir şey yemeden çıkmazdı. Kurban bayramında ise, namazdan dönünceye kadar bir şey yemezdi (Tirmizî, Iydeyn/38 no: 542. İbni Huzeyme, S. Iydeyn/678 no: 1426. Dârimî, Salat/217 no: 1608)

Ebu Hureyre şöyle nakletti: “Rasûlüllah (sav) bayram günü bir yoldan çıktığında başka bir yoldan geri dönerdi.” (Tirmizî, Iydeyn/37 no: 541, hasen-garib kaydıyla)

Cabir b. Abdullah (ra) nakletti: “Bayram günü olduğunda Rasûlüllah yolları değiştirirdi (yani gittiği yoldan değil başka bir yoldan geri dönerdi).” (Buhârî, Iydeyn/24 no: 986)

Bayramı namazı iki rek’attir, Fıtır Bayramı namazı iki rek’attir, Cuma namazı iki rek’attir. Hepsi Rasûlüllah’ın diliyle bundan kısa olmaz.” (Nesâî, Iydeyn/11 no: 1567)

Aişe (r.anhâ) anlattı: “Rasûlullah (as), fıtr (ramazan) ve kurban bayramlarının namazlarında, birinci rek'atte yedi (ziyâde) tekbir getirirdi, ikinci rek'atte ise, iki rükû‘ tekbirinden başka beş (ziyâde) tekbir getirirdi.” (Ebû Dâvûd, Salât/245 no: 1149, 1150)

Abdullah b. Abbas nakletti: “Nebi (sav) bayram günü çıktı, iki rek’at namaz kıldı. Ondan önce veya sonra başka namaz kılmadı.” (Nesâî, Iydeyn/29 no: 1588. Tirmizî, Iydeyn/35 no: 537-538. Bir benzeri: İbni Mâce, İ. Salat/160 no: 1291)

Peygamber (sav) bayram günü önce bayram namazını kılar, sonra da kurban keserdi.

Bayram namazdan önce kurban kesenlerin ‘nüsük/kurban kesmediklerini, fakat ev halkı için et temin ettiklerini açıklardı. (Müslim, Edâhi/1(7) no: 5073. Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/476)

-Kur’an’da kurbanı anlatan kelimeler:

Kur’an’da bir çok âyette kurban ibadetinden farklı kelimelerle söz edilmektedir.

Bu ayetlerden bir kısmı, hac ibadetinin bir parçası olan ‘hedy’ kurbanlarıyla ilgili; bir kısmı, başlı başına bir ibadet olan ‘udhiyye’ kurbanıyla ilgili; bir kısmı ise, genel anlamda kurban ibadetinin esasları hakkındadır.

Kurbanı anlatan kelimeler; ‘kurban’, ‘nüsük’, ‘hedy’, bedene (çoğulu; el-büdne) ve ’zibh’  kelimeleridir.

Ayrıca bazı fillerle kurban kesme olayı anlatılmaktadır. ‘Zebeha’ ve ‘nehara’ gibi.

a-Udhiyye

Kurbandan söz edilen yerlerde genellikle Hz. İbrahim’e ve hac ibadetine atıf yapıldığını da görmekteyiz. Bu da Hz. İbrahim’in Allah’a yakınlığının bir model olarak sunulması, hac ibadetinin de Allah’a yakınlaştırmayı yoğunlaştırıcı özelliğinden dolayı olsa gerektir.

‘Kurban’ bayramına Arapça’da ‘’ıydu’l-adhâ’ denir. ‘Adhâ’ kelimesi Kur’an’da yer almamaktadır.

Kurban kesme zamanına “eyyam-ı nahr’” denilir. Bu günler aynı zamanda hac zamanıdır ki Zilhicce ayının 10.-13. günleridir.

İslâmda ibadet amacıyla kesilen hayvana ‘udhiyye’, eti için kesilen hayvana da ‘zebiha’, bunların kesildiği yere de bu kökten gelen ‘mezbaha‘ denir.

Kurbanın ‘udhiyye’ diye adlandırılması, onun Kurban bayramı namazından sonra kuşluk (duhâ) vaktinde kesilmesinden dolayı olduğu söylenmiştir. (Güç, A. TDV İslâm Ansiklopedisi,  26/433)

b-Kurban

Âdem’in (as) iki oğlunun Allah’a sundukları şey de ‘kurban’ kelimesi ile anlatılıyor. (Mâide 6/27)

 Burada hem kurban ibadetinin ilk örneğini, hem de bu ibadetin arka planındaki hikmeti görüyoruz.

Âdem’in çocuklarının kurban sunma olayının sebebi Kur’an’da anlatılmıyor. Ama kurban olayındaki ‘takva bilincine’ vurgu yapılıyor.

Buradaki takva vurgusu ile Hacc Sûresi 34. âyet arasında bir bağlantı vardır. Kurbanların etleri veya kanları değil, hakkıyla ibadet eden kulların samimiyeti (takvası) Allah’a ulaşır.

Her iki kardeşin neye/kime kuvvetli bir biçimde bağlı olduklarını ortaya koyan ölçü Allah’a adadıkları ‘kurban’ idi. Bu kurban adama olayı ‘Allah’a yakın olma’ bilinci ortaya koyacak bir mihenk taşı idi.

Bu aynı zamanda Kur’an’ın muhataplarına da bir uyarıdır. Kim, neyi, ne kadar ve hangi amaçla adarsa, onun karşılğını kazanır.

c-Nüsük

Bu tevhidî kurban tasavvurudur.

        Nüsük kelimesi ‘nesike’ kelimesinin çoğuludur ve kimilerine göre kesilen hayvan, kimilerine göre de Allah (cc) için yapılan ibadetler demektir.

Nitekim yaptığı ibadetlerle Allah’a yaklaşan kişiye de aynı kökten gelen ‘nâsik’ denilir. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1264)

‘Nüsük’ kelimesi Kur’an’da fiil, isim olarak altı yerde geçmektedir.

Aynı kökten gelen ‘mensek’; özelde ‘hacda kesilen kurban’, genelde ‘hacca özgü ibadetlerin her biri’ ya da ‘bunların yeri ve zamanı’ anlamına gelir.

Mensek kelimesinin çoğulu ‘menâsik’tir. Bu da haccı oluşturan ibadetlerin alemi olmuştur ve ‘menâsikü’l-hacc/hac menâsiki’ şeklinde bilinmektedir. 

Bakara/128. ve 200. Hacc 22/67. Âyetlerde geçen ‘mensek (menâsik)’ daha çok ‘ibadet yolları’, ibadet tarzı, din, şeriat, şeklinde anlaşılmış.

Câhiliyye döneminde hac zamanı putlar için kesilen kurbana el-‘ıtr veya (‘atire) adı verilirdi. Kur’an onların yerine mensek ve türevlerini kullanarak yepyeni bir kavramlaşmaya gitmiş ve bununla câhiliyye kurban kültünden farklı olarak tevhidî kurban tasavvuru oluşturmaya çalışmıştır. (M. İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, s: 648)

Nüsük, aynı zamanda bildiğimiz kurban anlamında... Allah (cc) kurban kesmeyi iman eden bütün ümmetler için bir ibadet eylemi olarak emretti.

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ ﴿34﴾

Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban (nüsük) kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele! (Hacc 22/34. Ayrıca bkz: Hacc 22/67)

Bu âyette geçen ‘nüsük’ kelimesini pek çok Türkçe meâl kurban olarak, Elmalılı ise ‘ma’bed/ibadet edilen yer’ olarak tercüme ettiler.

Kur’an hz. İbrahim’in şöyle dua ettiğini haber veriyor:

قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {162} لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ {163}

“De ki: Şüphesiz benim namazım, nüsük’üm (ibadetim), hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir. Onun ortagi yoktur. Ve ben bununla emrolundum ve muslumanlarin ilkiyim.” (En’am 6/162)

        Bu âyetteki ‘nüsük kelimesine bazıları ‘ibadetlerim’ anlamını vermişler.

Bakara Sûresi 196. âyette geçen kurbanla (nüsük), kurban bayramında kesilen kurban kastedilmeyip, haccın ifası esnasındaki bir noksanlıktan (ihsar) dolayı kesilmesi gereken kurban kastedilmektedir. Bu durumda olan ya 3-7+10 gün oruç tutmalı, ya sadaka vermeli ya da nüsük-kurban kesmeli.

Türkçe meâllerin pek çoğunda buradaki nüsük’e kurban anlamı verilmiş.

Nüsük kelimesi bazı hadislerde kurban anlamında kullanılıyor. (Müslim, Edâhi/6, 7)

 

 

 

 

 

d-Hedy (hac kurbanı); 

Hedy; sevkedilen, götürülen anlamından hareketle; deve, sığır ve davar cinsinden Kâbe’ye hediye edilen kurbanlıklara verilen addır. İlgili âyetlerde bu anlamda yer almaktadır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَٓائِرَ اللّٰهِ وَلَا الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلَا الْهَدْيَ وَلَا الْقَلَٓائِدَ وَلَٓا آٰمّ۪ينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنْ رَبِّهِمْ وَرِضْوَانًاۜ ... ﴿2﴾

“Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine, haram aya, hac kurbanına (hedy), (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin...” (Mâide 5/2. Ayrıca bkz. Bakara 2/196. Mâide 5/97. Fetih 48/25)

        e-el-Büdn (iri kurbanlıklar);

        ‘Büdn’, bir âyette yer almaktadır.

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ لَكُمْ ف۪يهَا خَيْرٌۗ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا صَوَٓافَّۚ فَاِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّۜ كَذٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿36﴾

Kurbanlık büyük baş hayvanları da (büdn’ü de) sizin için Allah’ın  nişanelerinden (sembollerinden) kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın.

Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac 22/36)

‘Büdn’ ‘bedene’nin çoğuludur. ‘el-Bedene’; iri ve semiz kurbanlık develere verilen bir isimdir. Ki kurbanlık develer hakkında kullanılırdı.

Genel görüşe göre; ‘el-hedy’, deve ve sığır cinsinden Kâbe’ye hediye olarak gönderilen kurbanlıklar; ‘el-büdn’ ise, kurbanlık develerdir. 

        ‘el-Büdn’ hadislerde de kurban olarak geçmektedir.

        “Kurban olarak bir büdn (deve) yedi kişi için, bir sığır yedi kişi için yeterlidir…” (Müslim, Hac/138, 351. Ebu Davud, Edahî/6. Tirmizî, Hac/66, Edahi/8. İbni Mace, Edahî/5. Darimî, Edahî/5. Muvatta, Dahâya/9)

 “(Cumanın) ilk saatlerinde mescide giden kişi sanki bir büdn (deve) kurban etmiş gibi gibi olur. İkinci saatte giden ise sanki bir sığır kurban etmiş gibi olur….” (Buharî, Cumua/4. Müslim, Cumua/10. Ebu Davûd, Tahâre/217. Tirmizî, Cumua/14. Muvatta, Cumua/1)

‘Büdne’, yani semiz ve etine dolgun kurbanlık develer, câhiliye araplarının en gözde mallarındandı. Ama ne yazık ki bunları putları, yani kendi uydurdukları tanrıları adına adarlardı/kurban ederlerdi. (Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s: 1948)

Yukarıdaki âyet bu tür kurbanların ve diğerlerinin sadece Allah adına kesilebileceğini, etlerinden ancak üzerlerine Allah’ın adı anılırsa yenilebileceğini, böyle yapmanın da aynı zamanda bir şükür olacağını ortaya koyuyor.

-Kurbanın tarihi

Kurban olayı, tarihten günümüze kadar insanların baş vurdukları bir ibadet, bir âdettir. İslâmın bâtıl dediği bir çok dinde ‘kurban’ ibadeti vardır.

İslâm, tarih öncesinden günümüze gelen bu ibadeti kaldırmamış, ama O’nu asıl olması gereken şekle sokmuştur.

Başkaları kurbanı bir korkunun, bir çekinmenin, bir sığınmanın ihtiyacı olarak, tanrıların gazabını (öfkesini) dindirmek üzere verirlerdi. Kimileri de kurbanları tanrılarının yiyeceği sayarlardı.

Hayvan kurban edildiği gibi, insan veya eşya da kurban ediliyordu.

İslâmda kurban ibadeti, Allah’a yaklaşmanın, O’nun sevgisini kazanmanın, malı O’nun yolunda harcamanın, O’na ait olanı yine O’na gönül rızası ile vermenin, fedakârlığın ve teslimiyetin, O’nun verdiği ni’metlerle sevinmenin ve insan ruhunu dindirmenin bir sembolüdür.

İslâm’da kurban ibadetinin Âdem (as) ile başladığını, İbrahim (as) ile devam ettigini Kur’an’dan öğreniyoruz. (Saffat 37/102-108)

-İsmail kurban edildi mi?

Olayı Kur’an’dan takip edelim

“Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek bir çağa gelince (İbrahim ona): ‘Oğlum, gerçekten ben seni rü’yamda boğazlıyorken gördüm.

Bir bak, sen ne düşünüyorsun?’ dedi. (Oğlu İsmail) dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.

Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu yanağı üzerine yatırdı.

Biz ona Ey İbrahim! diye seslendik. Gerçekten son rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz.

Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı (zibhın azîm) fidye olarak verdik.

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.” (Saffat 37/102-108)

Görüldüğü gibi Kur’an İsmail’in kurban edilmesinden değil, hz. İbrahim’in denenmesinden bahsediyor. Ki ibrahim çeşitli denemelerden geçmişti. (bkz: Bekara  2/124)

Burada anlatılanlardan fazlasını bilmiyoruz. Dolaysıyla bu konuyla alakalı anlatılanlar isbata muhtaçtır ve tahminden öteye geçmez.

-Hz. İsmail’in teslimiyetinde altı tane önemli mesaj buluyoruz:

        1-Mülk Allah’ındır. Öyleyse o mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. (Âli İmran 3/26) İnsan da Allah’a aittir. Dilediğini dünyaya getirir, dilediğini dilediği zaman buradan alır. (Yunus 10/56. A’raf 7/158. Bekara 2/258) Öyleyse iman edene düşen bu takdire razı olmaktır.

2-Allah (cc) el-Hakîm’dir. Her şeyi hikmetle ve bir sebebe bağlı olarak yaratır. Hz. İsmail’in kurban aracı seçilmesi de bu hikmete göredir.

Allah hakkında böyle bir ma’rifeti olan, Allah’ın takdirinden şikayet etmez, razı olur.

        3-Peygamberler Allah adına yalan söylemezler, yanlış yapmazlar. Hz. İbrahim Allah’tan aldığı vahiy ile hareket etti. Bunu bilen İsmail hiç itiraz etmedi.

Müslüman Peygamber Hz. Muhamamd’in pozisyonu hakkında aynen düşünmesi gerekir.

4-Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisini Allah’ın koyduğunu, bu hiyerarşideki yerini ve haddini bir daha hatırlar.

“Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle  haddini tecavüz edip zalim olmaz.

5-Kurban ibadeti müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır.

Bundan dolayı o kurbanı Allah için ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser. O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

6-Kurban takvayı ve ihsanı hatırlatır. Yani Allah’a sorumluluk bilinciyle hareket etmeyi, O’nu görüyormuş gibi O’na ibadet etmeyi...

Allah’a hesaba katarak hareket edenler, eninde sonunda kazanırlar.

“İsmail’i Kurban eden İbrahim’in üzerinden mü’minlere şu mesajı iletir: Allah istiyorsa, hemen verin! Zira Allah almak için değil vermek için ister.” (M. İslâmoğlu, Kur’an’ın Anlamıyla Buluşma Yöntemi, s: 57)

-Kurban etmi, niyet mi, cinayet mi?

Kurbanın et yemek için kesildiği düşüncesini yukarıda geçen rivâyet “Kurban namazı öncesinde hayvanlar kesenler kurban değil, ev halkına et temin etmiş olurlar” haber veriyor.

Kurbanı hayvan boğazlamak, kurban bayramını et bayramı, ya da etle sevinme bayramı zannedenlere Kur’an şöyle cevap veriyor: 

لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿37﴾

“Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidâyete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!” (Hac 22/37) 

Çok açıkk, kurbanların etleri ve kanları değil, mü’minlerin takvasının Allah’a ulaşacağı vurgusu kurban ibadetindeki asıl amacı haber veriyor. 

Kurban yalnızca bir sosyal dayanışma amacı da değildir. Ancak kurbanı kesen kendisi etinden yiyebilir, fakirlere ve dostlarına verebilir. Bu dostlar ve müslümanlar arasındaki sevgiyi ve muhabbeti artırır.

Kurbanın ekonomik boyutunu da hatırlayalım.

Farklı ülkelerde kurbanın hikmetini anlamayanlar, akıtılan kanlara bakarak onun bir hayvan katliamı, hayvan telefi; bunun da hayvan haklarına aykırı olduğunu iddia ederler.

Onlara işin uzmanı âlimler gereken cevabı verdiler, veriyorlar.

Ancak şu kadarını söylemek gerekir ki, bu görüşte olan kişiler, kendi ülkelerinde faaliyet gösteren büyük mezbahalara gitmeliler. Oralarda her gün onbinlerce, hatta yüzbinlerce ton et üretildiğini görürler.

Üstelik kimsenin yemek masasına etler patates tarlasından gelmiyor.

Bunlara tepki göstermeyenlerin kurban ibadetine dil uzatmaları insaf ve adalet değildir.

-Kurban ibadetinin hatırlattıkları

Kurban ibadetinin müslümanlara emredilmesinin pek çok hikmetleri, faydaları ve sonuçları var. Bir kaç tanesini hatırlayalım.

1.Kurban, varlığın sahibini tanımayı ve O’na yönelişi sembolize eder. Kur’an yerde olanların insan için yaratıldığı söyleniyor. (Bkz: Bekara 2/29)

Kurban, bunun farkına varmak ve yeri gelince de Allah emrettiği için bunların bir kısmından vazgeçebilmedir.

2.Kurban insanın hizmetine verilenlerin yine O’nun emrine sunulmasıdır. Ya da ‘o benim kurbanımdı, ben ise Senin kurbanınım’ diyebilmektir.

3.Yaratıcıya yaklaşmak ancak samimiyet ve O’nu gereği gibi sevmekle olur. Kurban bu aşkın bir aracıdır.

Mü’min, kurban keserek bu sevgisini gösterir. En azından içinde bunun heyecanını yaşar.

4.Kurban, sevilen dünyalıklardan bir kısmını daha çok sevdiği Allah için feda edebilmenin bir göstergesidir.

5.Bu anlayış insanı başka şeyleri de Allah yolunda feda etme fedakârlığına götürür.

6.Kurbanın vesile olduğu bayram, müslümana âhirette –ki mü’min için asıl bayramdır- Rabbiyle buluşmayı hatırlatan zamandır.

7.Günümüzde eşyaya, diğer insanlara, ideolojilere, devlet erkine, çıkarlara, dünyalıklara kul ve kurban edilen insan harcanıyor. Böyle bir harcanmadan kurtulmanın yolu, yüce bir gaye için ‘adamak ve adanmak’tır. Kurban en iyi adamaktır. 

8.Kurban; bazılarının zannettiği gibi tatil, et ziyafeti, ziyaret veya dinlenme zamanı değildir. O bir müslüman için yüce anlamı olan bir ibadettir.

9.Varlıkta, evrende bir düzen , bir hiyerarşi vardır. Yani her varlığın bir yeri vardır. İnsanın da. Kurban kesen müslüman varlıktaki bu düzeni anlar.

10.Kurban “Allah’ın sembolleri’ndendir. (Bkz: Hacc 22/36) Öyleyse kurban ibadetine saygı göstermek, gereğini yapmak, hem Allah’ın sembollerine saygı, hem de onunla bilinçlenmedir.

11.Kurban ibadeti bir taraftan İbrahim’in ve İsmal’in (as) teslimiyetini hatırlatırken, aynı zamanda Allah’a yakınlığın zirvesini sembolize eder.

12.Kurban kesen mü’min; her zaman ve kurban keserken tpkı İbrahim (as) gibi; “şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi olan Allah içindir” (En’am 6/162) der. 

13.Dahası feda edilen kurbanların etleri ve kanları değil, mü’minlerin takvası (sorumluluğu) Allah’a ulaşır. (Hacc 22/37) Bu da kurban ibadetindeki asıl amacı haber veriyor. 

14.Kurbanını bizzat kendisi kesen veya yanında bulunan müslümanın merhamet duyguları canlanır, Allah için fedakârlıkta bulunmanın lezzetini duyar.

15.Kurbanın davar, sığır ve deve cinsinden olmasının da hikmetleri vardır. Bu hayvanlar eti helâl ve evcil olan hayvanlardır. Yani ya insanlar onları çalışarak yetiştirirler, ya da emek vererek kazandıkları paralarıyla alırlar. Bu açıdan kurban ekonomik faydalar da sağlar.

16.‘İslâm, Allah yolunda mallarını ve canlarını kurban olarak feda eden veya etmeye hazır olan, ahlâk ve takva bakımından İsmail ve İbrahim (as) gibi olanların eliyle yücelir.

17.Kurban ibadeti İbrahim’in ve İsmail’in şehâdetini bu çağa taşımaktır. Bunu kimileri kurban keserek sembolik olarak yaparlar. Kimileri de mallarını Allah yolunda vererek yaparlar.

18.Kurban ibadetinin bilincine varmayanların kurbandan payına belki  ‘et’, İbrahim ve İsmail gibi olanların payına da ‘cennet’ düşer.

Kurbanın  şuurunda olmayanlar mümkün ki ‘et’i öncelerler. Ama kurbanın hangi amaçla emredildiğinin farkına varanların derdi elbette samimi bir niyetle ‘cennet’tir.     

Kurbanını halis niyetle adayanın amacı Allah rızasıdır.

19.Her nimet; bir külfetin, bir zahmetin, bir çabanı, bir çalışmanın, bir mücadelenin sonucudur. Kişi bir sonuç elde etmek istiyorsa o sonuca  ait bedeli ödemek zorundadır.

Bugün İbrahim ve onun oğlu İsmail en güzel bir isimle anılıyorsa, bunun sebebi onların verdikleri imtihan, Allah yolunda ödedikleri bedel, verdikleri kurbandır. Bundan dolayı Allah onların kurbanını anlayacak bir kalbe sahip  olanlara bir örnek, bir ibret yaptı.

20.“Eski bayramlar kalmadı” diye hayıflanmanın faydası yok. Bayram seninledir, senin niyetinde ve kurbanın boyutundadır. Zira kurbanın ne ise bayramın odur.

21.Kısaca kurban, yakın olabilmek için vazgeçmektir.

-Bayramınız bağışladığınız kadardır

Kurban bayramı nedir? Kim nasıl görüyor? 

Bir şeyin değerini, içinde değer ölçüsü olanlar daha iyi anlar.

Zihninde değer ölçüsü olmayanlara istediğiniz kadar değerli şeylerden bahsediniz, anlamaz ki... Metrenin kaç santim olduğunu bilmeyen birine istediğin kadar de ki buradan İstanbul’a kadar 2750 km. anlamaz ki...

İsmail’in değerini en iyi İbrahim bilir. “İsmail’in değerini bilmek için İbrahim olmak gerek” demeye bilmem lüzum var mı?

Değil mi ki her şey O’nundu... Öyleyse O’na ait olan, ama insanda biraz emânet olarak bırakılan bir parçayı asıl sahibine vermek mü’minler için kolay olmalı.  

Kolay değil ama İbrahim ve İsmail (as) verdi. Onun için onlar büyük oldular. Onlar da bizim gibi verseydiler, ya da hiç vermeseydiler; İbrahim ve İsmail olabilirler miydi?

Deneme bu... İlâhi imtihan... Hikmetinden sual olunmaz...

İbrahim, yakın olmak için kurbanını adadı. Kurbanı kabul edildi. Artık İbrahim bayram yapabilirdi. İbrahim bayramı hak etmişti. O hem Tevhid’in babası hem ‘Halilullah’ oldu... İşte gerçek bayram budur...

Hem de öyle bir bayram ki dünya durdukça kutlanacak, Kâbe var oldukça yaşayacak, Hac ibadeti devam ettikçe, hacılar “lebbeyk-buyur Ya rabbi” dedikçe sürecek bir bayram.

İşte bunun için diyoruz ki: Kurbanın ne ise bayramın odur. Hangi değeri O’nun yoluna feda edebiliyorsan, işte bayramın o kadardır.

Âdemin bir oğlu kimbilir hangi değersiz malı kurban etti ki kabul edilmedi. Biz de değersiz şeyleri güya kurban diye adarsak; sonunda gökten kurbanımıza nûr değil, nâr iner.

 “Eski bayramlar kalmadı” “Nerde eski bayramlar” diye hayıflanma. Bayram seninledir, senin niyetinde ve kurbanın boyutundadır.

İbrahim gibi en değerli varlığını O’nun yolunda feda et, göreceksin ki bayramın büyük olacak...

Küçük kurban adayıp da büyük karşılık beklemek uygun değildir.

Tekrar edelim: Kurbanın ne ise bayramın odur. Bayramın (Allah için) bağışladığın, vazgeçebildiğin kadardır.