Kur'an'da yolu anlatan kelimelerden sırat, istikamet ve Kur'an'daki kullanışları hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

20 Eylûl 2022 –

24 Safer 1444

Zaandam

 

57 SIRAT-I MÜSTAKÎM, SIRAT KÖPRÜSÜ 1

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿153﴾

"İşte Benim dosdoğru yolum. Ona tâbi olun. Yoksa başka yollara uymayın ki sizi O'nun yolundan ayırmasın. İşte kötülüklerden sakınasınız diye Allah, size bunları emretti." (En’am 6/153)

Her Fatiha okunuşunda mü’minler, “Ya Rabbi, bizi sırat-ı müstakîm’e ilet” diye dua ederler.

-Sırat nedir?

‘Sırat’, sözlükte, yol, ana yol, büyük cadde demektir.

Hatırlayalım; ‘tarîk’, normal yola,

‘sebîl’, işlek yola,

‘sırat ve şeria’ ise doğru, büyük ve açık olan yollara, caddelere denmektedir.

‘Sırat,’ sebîl gibidir. Ancak sebîl doğru ve eğri her yol hakkında kullanıldığı halde, ‘sırat’ daha çok geniş ve ana yollar hakkında kullanılır.

Sırat, müstakim tarîk-yol demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 412)

Kur’ân'da ‘sırat’ hakkında sebîl için kullanlılan rüşdğayyıvec ayrımı değil ‘seviyy’ ve ‘müstakîm’ sıfatları kullanılır.

Kur'an’da ‘sırat’  kırk altı âyette yer almakta ve hepsinde yol manasında kullanılmıştır. 

Bunlardan 6 defa belirlilik takısıyla, (Mesela;

(Fâtiha, 1/6. Tâhâ 20/135. Mü’minûn, 23/74. Yâsîn, 36/66. Sâffât, 37/118. Sâd 38/22)

25 defa da belirlilik takısı olmaksızın (nekra şeklinde) yer alır

iki âyette düz anlamındaki es-seviyy sıfatıyla beraber (Tâhâ 20/135. Meryem 18/43) kullanılmış.

‘Sırat’, Kur’an’da çoğul olarak bulunmaz. Genellikle bir terkip hâlinde gelir.

Sırat kelimesi Kur’an’da iki âyette ‘Aziz ve Hamîd’ kelimeleri ile beraber, ‘Aziz ve Hamid olan Allah’ın sıratı (yolu)’ şeklinde (İbrahim 14/1. Sebe’ 34/6),

bir âyette ‘sıratı’l Hamîd-Hamîd olan Allah’ın yolu’ şeklinde (Hacc 22/24),

bir âyette de ‘sırata’llah-Allah’ın yolu’ şeklinde  (Şûrâ 42/52) geçmektedir.

Kur’an yalnızca bir yerde ‘sırat’ı olumsuz anlamıyla kullanmaktadır.

اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ ﴿22﴾ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ ﴿23﴾ وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ ﴿24﴾

“Allah’tan başka (taptıklarını); artık onları ‘sırata’l cehîme-cehennem yoluna’ yöneltip götürün.

Ve onları durdurup tutuklayın, çünkü onlar, sorguya çekileceklerdir.” (Saffât 37/22-24)

 

-İslâmın diğer adı olarak “sırat-ı müstakîm”

Rabbimiz, insanların uymaları, üzerinde yürümeleri için gönderdiği Dine “sebilü’r-rüşd/reşâd”, “sıratu’l-müstekîm”, “şeriat” gibi isimler veriyor.

İnsan, bu ilâhî yolda hiç sapmadan yürürse; bu yol onu kurtuluşa ve Cennete götürecektir.

Yol, üzerinde yürünülen yerdir. İnsanı belli bir yere, bir hedefe götürür. Düzgün, dosdoğru olduğu gibi, eğri-büğrü, inişli-çıkışlı da olabilir. Allah’ın insanlara gönderdiği yaşama biçimi olan İslâm da bir yola benzetilmektedir.

Diğer bâtıl dinler İslâma göre yanlış olan ve düzgün olmayan yollardır.

Elbette bunlar birer benzetmedir. Nitekim Türkçe’de, kötü ahlâklı insanların davranışlarının yanlışlığını anlatmak için ‘gittiği yol yanlıştır’ deriz.

“Sırata’l-müstakîm”, ilâhî vahy olan İslâmın diğer adıdır. Rabbimizin insan için seçtiği, dümdüz, dosdoğru kıldığı, emin ve hidâyet olan kurtuluş yoludur.

Bu yolun dışındaki bütün gidiş yolları eğri-büğrüdür, yanlıştır, inişli çıkışlıdır, yani ne üzerinde kolaylıkla yürümek mümkündür, ne de insanı hayatın hedefine götürürler. Üstelik bu yollar güvensizidir.

“Sırat-ı-müstakîm”, eğrilikten, güvensiz olmaktan, yani her türlü ‘ıvec’ten uzaktır.

Kur’an’da sırat 34 yerde müstakîm sıfatıyla geliyor. O zaman müstakîm ne demek ona bakalım.

-İstikâmet-müstakîm

Müstakîm, istikâmet fiilinin özne ismidir (ism-i fâilidir)

Bunun aslı da ‘kâme-kıyam’ fiilidir. Bu da; kalkmak, ayakta durmak, düzelmek, terazinin ibresinin tam ortaya gelmesi" demektir.

İstikâmetin fiil hâli olan ‘istikâme’; düzelmek, doğrulmak, tam olmak anlamlarına gelir.

İnsanla ilgili olarak; dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerleme demektir. (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 628)

İstikâmet; doğruluk, dürüstlük, adâlet, itidal, itaat, sadâkat ve dürüstçe yaşama mânalarında kullanılır.

  Bazı kaynaklarda istikâmetin, i‘vicâc ile (eğri büğrü olma, yoldan sapma) birlikte ve bunun karşıtı olarak da kullanılmış. (et-Taʿrîfât, . Ahmed b. Hanbel, 3/96. Tirmizî, Zühd/61)

Müstakîm, dosdoğru, dümdüz, sağlam, hatasız anlamında... Ahlâklı ve doğruluk (istikâmet) üzere bulunan kişilere “müstakîm adam” denir.

İstikâmet kelimesi düz bir çizgi gibi dosdoğru yol hakkında kullanılır. Bundan dolayı Hak yola “sırât-ı müstakîm” denilir.

Bu yol, manevî bir yoldur. Yüce Allah'ın ortaya koyduğu, bâtıl olmayan, izleyenleri hayra hedefe  ve selâmete götüren hak yoldur.

Kur’ân’da dokuz âyette istikâmet fiil hâlinde,

yirmiikisi ‘sırât’ı-yol’u,

ikisi ‘kıstâs-ölçü’yü,

وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا ﴿35﴾

Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (İsrâ 17/35. Ayrıca bkz. Şuarâ 26/182) ,

biri ‘hüdâ-gidiş’i,

لِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا هُمْ نَاسِكُوهُ فَلَا يُنَازِعُنَّكَ فِي الْاَمْرِ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَۜ اِنَّكَ لَعَلٰى هُدًى مُسْتَق۪يمٍ ﴿67﴾

Biz her ümmet için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. O hâlde, din işinde seninle asla çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin.” (Hacc 22/67),

biri de ‘tarîk-yol’u,

قَالُوا يَا قَوْمَنَٓا اِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا اُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰى مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ وَاِلٰى طَر۪يقٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿30﴾

Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” (Ahkâf 46/30)

nitelemek üzere 26 âyette müstakīm kelimesi geçmektedir.

*Allah istikâmet sahiplerini övüyor:

اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ ﴿30﴾

Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussılet 41/30)

  اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿13﴾

“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” (Ahkâf 46/13)

Bu âyetlerdeki istikâmet; tefsir kitaplarında “samimi ve kararlı bir imanla hak ve hayır yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürdürme” olarak açıklanmış.

Hadislerde de istikâmet fiil ve isim olarak geçiyor.

Bütün bunlarda kelimenin kökündeki “doğruluk, aşırılıklardan uzaklık, sebat ve kararlılık” anlamları korunuyor.

Sahâbeden birinin Hz. Peygamber’den kendisine, başka bir öğüde ihtiyacı kalmayacak değerde bir öğütte bulunmasını istemesi üzerine Rasûlüllah ona, “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol (fe’stekım)” demiştir. (Ahmed b. Hanbel 3/413, 4/385. Müslim, İmân/62)

Bu âyet ve hadisteki istikâmet kelimesi öncelikle tevhid inancında kararlılığa vurgu yapıyor.

Rasûlüllah, kendisini Hûd Sûresinin ihtiyarlattığını belirttiği (Tirmizî, Tefsîr-56/6) ağır yükümlülüklerden biri de; “Sana emredildiği şekilde istikâmet sahibi ol!” (Hûd 11/112) âyeti olmuştur.

Rasûlüllah (sav) müstakîm olmayı övdü: "Doğru, dürüst (müstakîm) ve birlikte olun!.. " (Ahmed b. Hanbel, 4/231) 

“Allah'tan korkmanız, takva sahibi olmanız ve doğru dürüst (müstakîm) olmanız ne güzeldir!.. " (Dârimî, Mukaddime/19) 

-Kur’an’da sırat-ı müstakîm

*Kur’an sırat-ı müstakîm’e ulaştırır

وكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحًا مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ ﴿52﴾

“İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz (sırat-ı müstakîm’e) bir nur yaptık. (Şûrâ 42/52)

*Mü’minlerin yapması istenen dua

“Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.

Hamd, Âlemlerin Rabbi Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allah’a mahsustur.

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Bizi doğru yola (sırat-ı müstakîm’e), kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.” (Fâtiha 1/1-7)

Buradaki sırât-ı müstakîm’i 7. âyet açıklıyor. “Kendilerine nimet verilenlerin yolu”

Nimet verilenler kimler? Onları da başka bir âyet açıklıyor.

وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقًاۜ ﴿69﴾

“Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4/69)

Demek ki sırat-ı müstakîm bunların gittiği yoldur ki Allah (cc) bizi onların yoluna davet ediyor.

Buna göre sırât-ı müstakîme “dinde öncülerin takip ettiği yol” anlamı da verilebilir.

İstikâmet; Allah'ın verdiği bir hidâyet ve rahmettir. Allah'a ihlâs ve samimiyetle inanmanın ürünüdür.

Mü'minlerin Allah'tan en çok istemesi gereken nimetlerden biri sırat-ı müstakîm’dir.

Ondan sonra gelen âyette, sırat-ı müstakîm’in Allah'ın gazabına uğrayan ve sapık olanların yolu olmadığı söyleniyor. (es-Sâbûnî, M.A. Revâi'l-Beyân, 1/35/36)