Sözlükte hidayet, Kur'an'da hidayetin anlamları, imkan ve engelleri, ihtida ve mehdiler hakkında bir ders 

Beytu’l-Hikme-Hanımlar Grubu

Hüseyin K. Ece

04 Ekim 2022 – 08 Rabiu’l-evvel

Amsterdam

Üçüncü Ders:

KUR’AN’DA HİDÂYET KAVRAMI

 

A-KUR’AN’DA HİDÂYET

-Sözlükte hidâyet ve türevleri

‘Hidâyet’; hedefe götüren şeyi göstermek, rehberlik yapmak, bir hedefe giden yolda yürümek, iyilik ve yumuşaklıkla, tatlılıkla yol göstermek, yardımcı olmaktır.

‘Hidâyet’ten maksat insanı hayırlı bir sonuca götürmektir. Yoksa hırsıza, hırsızlık yapma konusunda yol gösterici olmak ‘hidâyet’ değildir.

Aynı kökten gelen ‘ehdâ’; hidayet etmek, birine yol göstermek

‘ihtida’; hidâyet’i buldurmak, birinin doğru yolda olmasını sağlamak,

‘Hâdi’; yani hidâyete erdirici, hidâyet verici, Allah’ın isimlerinden biri,

‘Hüdâ’; hidâyet’i gösteren, Hakkın âyetlerini bildiren delil, doğru yolu gösteren belge anlamındadır.

‘Mehdi’; Allah’ın kendisine hidâyet verdiği kimse. İsim olarak hidâyete erdiren anlamında kullanılır.

‘hedy’;Ka’beye götürülen kurbanlık koyun,

‘Hediyye’; armağan, hediye

-Kavram olarak hidâyet

İslâmın bir adı ‘sırat-ı müstakîm’ yani dosdoğru yol ise, diğer adı da ‘hidâyettir’, yani insanı Allah’a götüren yol. Bir başka deyişle, insanı dünya hayatının amacına ulaştıran şey.

Bu bakımdan Kur’an, İslâmı kabul edip yaşayanlar için ‘hidâyeti bulanlar’, ‘hidâyette olanlar’ tanımlamasını yapıyor.

“İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidâyete erenler de onlardır.” (Bakara 2/157)

‘Hidâyet’in karşıtı ‘dalâlet’tir, yani sapıklıktır, karanlıkta kalmaktır.

Asıl hidâyet Allah’tan gelir. Bunun anlamı, insanın doğru yolu bulmasını sağlayan Allah’tır. İnsanlara hidâyeti anlatan peygamberleri ve kitapları gönderen O’dur. Peygamberlerin anlattığı hidâyet yolunu anlamayı sağlayan -akıl ve anlama yeteneğini- veren yine Allah’tır. İnsan yalnızca kendi aklıyla, bir başına hidâyetin nasıl olduğunu bilemez. Ancak Allah’ın bildirdiğini aklıyla anlar.

‘Hidâyet’, yaratıcının insanlara ulaştırdığı bir rahmet ve bir iyiliktir.

O, aynı zamanda doğru yolu göstermek ve bu doğru yolda kalmaya yardımcı olmak demektir.

Yaratıcı, hem insana hidâyeti bildiriyor, doğru yolun ne olduğunu gösteriyor, hem de bu hidâyeti kabul edenlerin doğru yolda devamlı kalmasının imkanlarını veriyor.

İnsan için en önemli özelliklerden birisi de, ne yana gittiğini, hangi yöne yöneldiğini bilmesidir. İnsanın yönünü, hayatının hedefini inanma duygusu gösterir.

Kişi ‘hidâyet’ adı verilen İslâma inanırsa yolu ve yönü düzgün olur, hedefinin ne olması gerektiğini bilir.. ‘Dalâlet’ denilen İslâm dışı yollara bağlanır ve onların gereklerini yaparsa hayatının amacını bulamaz, gitmesi gereken asıl yönü tayin edemez.

Yaratıcı, insana ‘hidâyeti’ veya ‘dalâleti’ seçebilme gücü vermiştir. Kişi istediğini seçer. Ancak Yüce Yaratıcı, kendi hidâyetinin dışındaki bütün yolların sapıklık ve karanlık olduğunu açıklayarak insanı uyarıyor.

“Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez.” (Kasas 28/50. Ayrıca bkz: Muhammed 47/25)

Gerçek hidâyetin kaynağı Allah’tır.

“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” (Bakara 2/120. Ayrıca bkz: A’raf 7/178)

Fakat Allah, hidâyeti kabul etmeleri için kullarını zorlamaz. Onlara hidâyeti ve dalâleti elçileri ve kitapları vasıtasıyla gösterip seçimi onların tercihlerine bırakır.

“Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan 76/3)

Allah tarafından görevlendirilen nebiler, insanları hep Allah’ın ‘hidâyet’ine davet etmişlerdir. Onlar aynı zamanda ‘hidâyet’ olayının canlı örnekleridir.

İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.” (Şûrâ 42/52. Ayrıca bkz: Nazi’at 79/19. En’am 6/84-90)

Peygamberimiz kendisini “Muhakkak ki Allah beni âlemler için rahmet ve hidâyet için göndermiştir.” şeklinde tanıtıyor. (A. b. Hanbel, 5/2687. nak. Kur’an’da Hidâyet ve Dalâlet, s: 115)

-Kur’an’da Hidâyetin Anlamları

Hidâyet, Kur’an-ı Kerim’de en çok geçen kavramlardan biridir.

Kur’an bu kavramı bir kaç anlamda kullanmaktadır:

1-Beyan anlamında (Fussilet 41/17. Tevbe 9/115),

2-İslâm dini anlamında (Bakara 2/120)

Türkçe’de kullanılan ihtidâ etmek, yani hidâyeti bulmak İslâm’ı din olarak kabul etmek manasındadır.

3-İman anlamında (Muhammed 47/17. Meryem 19/76),

Mecâzi olarak Allah’ın hidâyetine davet edenlere ‘dâî’ denildiği gibi, ‘hâdi’ (hidâyete davet edici) de denmiştir. (Nahl 16/36. Ra’d 13/7)

4-Yol işaretleri anlamında. Allah (cc) yıldızları insanların karada ve denizde yollarını bulmaları (hüdâ’ları için) yarattı. Bu bakımdan yıldızlara yol gösterici anlamında ‘hâdi’ denilir. (En’am 6/97)

5-İlahî kitaplar ve peygamberler anlamında. Bazı âyetlerde geçen ‘Allah’tan gelen hidâyet’, O’nun kitapları ve elçileridir denmiştir.

“Onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir” (Necm 52//23) âyetinde geçen yol göstericiler ilahî kitaplar ve peygamberlerdir. (Bakara 2/68. Tâhâ 20/123)

6-İrşad anlamında. İrşad da doğru yolu gösterme manasındadır. (Tâhâ 20/10)

Bu bakımdan ‘hidâyet’ kavramı ile aralarında anlam birliği vardır. Ancak ‘hidayet’, dalâletten Allah’ın yoluna rehberlik etmek, irşad ise hidâyette olan birine olgunluk (tekâmül) yolunu göstermektir.

Bunun yanında ‘hidâyet’, kavram olarak Allah’tan gelen Hakk’ın açıklanması (Şûrâ 42/52),

Allah’ın insanlara bir lütfu ve bağışı (Enfâl 8/24. En’am 6/125),

Müslümanların Cennet yoluna iletilmesi (A’raf 7/43. Nisâ 4/175),

İnsanları doğru yola sevketme, doğru yolu bulmada onlara yol gösterme (Kehf 18/17. Âli İmran 3/73) gibi manâları da kapsamaktadır.

-Gerçek hidâyet

Allah’ın hidâyeti, insana ulaştırılan bir rahmet ve nurdur. Kur’an’ın anlattığı ‘hidâyet’ yalnızca bir yol ve yön göstermek değil, bununla beraber gösterilen yolda kalmayı sağlamak, bu konuda hidâyet bulana yardım etmek manalarını da içerisine alır.

Hidâyet, bir başka deyişle, istenene, arzu edilene ulaştıracak şeye lütufla sebep olmaktır, ya da hayr’a ulaştırmaktır. Bu sebep olma veya yol gösterme işi de tatlılık ve yumuşaklıkla olmalıdır.

Tefsirciler Kur’an’da hidâyetin dört genel anlam sahasına sahip olduğunu söylemişlerdir. Bunlar:

1-Ruhsal ve bedensel kuvvet vererek doğruyu ve güzeli bulma gücüne ulaştırmak,

2-Hak ve bâtılı ayıracak, kötüden uzaklaştıracak deliller (kanıtlar) göstermek,

3-Kitaplar ve elçiler göndererek doğru yola yöneltmek,

4-Vahy veya ilhamla insanın iç dünyasını aydınlatarak, kişinin hakkı bulmasına zemin hazırlamak. (nak. K. Temel Kavramları, 179)

İslâm inancına göre gerçek anlamda hidâyete erdirici olan Allah’tır. Hidayetin başka varlıklara nisbet edilmesi mecazî anlamdadır.

“Allah, dilediğini saptırır, dilediğine hidâyet verir.” (Ra’d 13/27. Fatır 35/8),

“Allah dilediğine hidâyet verir” (Bakara 2/212, En’am 6/88) gibi âyetler hidâyeti veya dalâleti yaratanın ve bu yetkiye sahip olanın Allah (cc) olduğunu haber vermektedirler.

-Hidâyete ulaşma yolları  

Hidâyeti veya dâlâleti seçme hürriyeti insana verilmiştir. Onun elde ettiği ya da başına gelen kötülükler onun kendi kazancıdır.

Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Elçi!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.” (Nisâ 4/79)

Allah (cc) hiç kimseyi ne zorla sapıklığa iter, ne de başkalarına haksızlık yaparak bazı kimselere hidâyet verir.

İnsanlar kendi iradelerini ve akıllarını kullanarak ya ilahî hidâyet çağrısına uyarlar, ya da hevalarına veya şeytana uyarak sapıklık yoluna giderler.

Allah (cc), hidayet yoluna adım atana hidâyet yollarını kolaylaştırır, önündeki engelleri kaldırır. Zaten insana aklın verilmesi, peygamber ve kitap gönderilmesi, evrendeki sayısız âyetin insanın önüne serilmesi; hidâyet yollarını kolaylaştırmaktır.

Allah’ın hidâyet davetine rağmen inat edip zulme düşenlere, Allah’ın âyetlerine karşı cebbar (zorba), kibirli ve isyancı olanlara; saadet ve kurtuluş yolu olan hidâyet erişmez. Böyleleri kendi kendilerine yanlış yol gösterenlerdir.

“Allah, zalimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (En’am 6/54)

“Kim iman ederse, Allah onun kalbini hidâyete yöneltir. Allah her şeyi bilendir.” (Teğabûn 64/11)

Artık bundan sonra “Kim hidâyete ererse kendi nefsi için hidayete  erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar…” (İsrâ 17/15)

Allah (cc) insanı yaratıp kendi hâline bırakmamıştır. Onu öncelikli olarak hidâyete erebilecek bir yapıda (İslâm fıtratı üzerinde) yaratmıştır.

Onu hidâyete davet edici vahy ve elçiler göndermiştir. Hidâyeti bulması için tefekkür ve akıl vermiştir. Gözlerinin önüne sayısız âyet sermiştir. Daha bir çok hidâyete götürücü sebepleri yaratıp insanın hizmetine sunmuştur.

Bu bağışlar, Allah’ın insanlara bir inayetidir (tevfiki-özel yardımıdır).

Kul, fıtratında olan hidâyeti bulma kabiliyetini işletirse Allah (cc) bu yolu kendisine açar.

Allah (cc), bütün cansız varlıklara görevlerini öğrettiği gibi, hayvanlara ne yapacaklarını, nasıl besleneceklerini, kendilerini nasıl koruyacaklarını ve benzeri özellikleri vermiştir.

Allah (cc) her varlığa kendine ait biçimini verdikten sonra onlara neyi nasıl yapacakları konusunda yol göstermiştir (hidâyet vermiştir).

“(Musa) da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi.” (Tâhâ 20/50. Ayrıca bkz: Nahl 16/66-69. A’lâ 83/3)

İnsanlar için her devirde ve her yerde en açık, en güzel hidâyet rehberi Kur’an’dır. Allah (cc) O’nu bütün insanlara doğru yolu bulmaları, sapıklığa düşmemeleri ve nasıl kulluk yapacaklarını öğrenmeleri için gönderdi.

Şüphesiz Kur’an insanları en doğru yola hidâyet eder.

“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ 17/9-10. Ayrıca bkz: Bakara 2/185. Âli İmran 3/4)

O, hakkı batıldan ayıran ilahî bir kılavuzdur, ilâhî bir ölçüdür. Kur’an’ın hidâyetinden ancak manen kör olanlar yüz çevirir.

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” (Tâhâ 20/124)

Ama Allah’tan hakkıyla korkup sakınanlar (muttakiler) için o, hidâyet kaynağıdır, yol göstericidir.

“Elif, Lam, Mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Bakara 2/1-3)

Çünkü muttakiler hayatlarını yalnızca Allah için yaşarlar.

Allah’ın insanlara peygamber göndermesi de bir hidâyettir.

“Onları (elçileri) bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.” (Enbiyâ 21/73)

Onlar, vahyi insanlara ulaştırarak ve onu bizzat kendi hayatlarında uygulayarak, Allah’a nasıl kulluk edilmesi gerektiğini göstererek hidâyete sebep olurlar.

Kur’an’a göre bütün evren ve içindekiler Allah’ın âyetleridir. Bu âyetler; üzerinde iyice düşünenler için birer hidâyet sebebidir. Nitekim Kur’an, yerde ve göklerde olanlardan örnekler verip, insanları hidâyete davet etmektedir.

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (Âli İmran 3/190-191. Ayrıca bkz: Câsiye 45/4-5. Nahl 16/79, v.d.)

Aklını kullananlar ve ibret gözü ile bakanlar için Allah’ın evi Kâbe bile bir hidayettir.

Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” (Âli İmran 3/96)

Peygamberimiz, vefatına kadar insanları hidâyete davet etti ve hidâyet kaynağı Kur’an’ı ve Kur’an’ın açıklaması olan Sünnet’i insanlara bıraktı.

O’nun vefatından sonra insanları İslâma davet faaliyeti elbette bu işi bilen mü’minler, özellikle de onların arasından yetişecek bilginler tarafından yapılacaktır.

Müslümanların yapacakları davet çalışmaları, İslâm’ın güzelliklerinden mahrum kalıp dalâlete düşmüş kimseleri belki hidâyete ulaştırabilir.

Şüphesiz ne mü’minler ne de onların bilginleri bizzat hidâyet değil, belki hidâyete sebep olanlardır, ya da hidâyet yoluna kılavuzluk yapan ve davet edenlerdir.

Bir kimsenin müslümanların eliyle hidâyete gelmesi çok miktardaki dünya malından daha hayırlıdır. (Müslim, Fedâilü’s Sahabe/34 no: 2406. Ebû Dâvûd, İlim/10 no: 3661. Buhârî, A. Nebi/9)

 

-Hidâyetin engelleri

Allah’ın doğru yolu, yani O’nun dini olan İslâmî hidâyete gelemeyenlerin önünde kibir,

hevâya uymak,

zanna (kesin olmayan bilgiye) tabi olmak,

ataların izinden gitmek,

sapıklıkta olan çoğunluğa uymak,

dünyalıklara aşırı sevgi,

din hakkında acele karar vermek,

İslâma karşı olan düzenlere inanmak, uymak,

sapık bilginler ve yöneticilere tabi olmak,

makamlara aşırı bağlılık,

câhillik engeller vardır.  

Mü’minler şöyle dua ederler:

“Rabbimiz, bizi hidâyete eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin, Sen.” (Âli İmran 3/8)

-Hidâyete ulaşma imkanları ya da mehdiler 

-Mehdi konusu

‘mehdi’, Allah’ın kendisine hidâyet verdiği kimse. İsim olarak hidâyete erdiren anlamında kullanılagelmiş. (İbni Manzur, Lisânul-Arab, 15/41)  

Mehdi acaba hidâyete erdirmek, hidâyete rehberlik etmek, hidâyete ulaşmasını sağlamak anlamındaki ‘ehdâ’ fiilinin özne (fail) ismi olabilir mi?

Buna göre mehdi, birini kendi tercihi ile hidâyete  erdiren, hidâyetine sebep olan demektir.

Kur’anda ‘mehdi’ kelimesi geçmiyor ama benzer manadaki ‘hâdi’ geçiyor.

Lakin İslâm geleneğinde meşhur ve tartışmalı kavramlarından biri.

“Mehdî nitelemesi ilk defa Hassân b. Sâbit’in bir şiirinde Hz. Peygamber’e yönelik olmuş, daha sonra Hulefâ-yi Râşidîn’in yanı sıra Hüseyin b. Ali ve bazı Emevî halifeleri için de kullanılmıştır. Ancak bu nitelemeler kelimenin sözlük anlamında olup bu kimseleri Allah’ın hak yola eriştirdiğine vurgu yapmayı amaçlamıştır.

Mehdî kelimesinin terimleşerek bir inanç konusuna dönüşme süreci oldukça erken dönemde başlamıştır.” (Yavuz, Y.Ş. TDV İslam Ansiklopedisi, 28/371)

Biz burada ‘mehdi’yi hidâyetle bağlantılı olarak kelime anlamıyla kullanacağız. “Kurumsal mehdi inancı” bu sohbetin konusu değil. Zira o konu tartışmalı ve istismara açık bir konudur.

Pek çok kesimin, grubun olağanüstü, güçlü ve kurtarıcı zannettiği, ölü veya diri mehdisi var. Bugüne kadar bu şekilde pek çok mehdi çıktı. Bundan sonra da kaç tane daha çıkacak, Allah bilir.

Müslümana düşen kulluk görevlerini, bugün yapması gerekenleri, ölüme hazırlanmayı gelmesi tartışmalı bir mehdi’ye havâle etmek değil; müslümanca yaşamak, Kur’an’ı hayata hâkim kılmaktır. Farzedelim, mehdi gelse bile kendi işini yapacak, hiç bir kimsenin yerine kulluk görevlerini yapmayacak.

“Mehdi gelecek mi?” diye soranlara şu hadisi hatırlatmak gerekir:

Enes b. Mâlik"in anlattığına göre, bir adam Hz. Peygamber"e (sav), “Kıyâmet ne zaman kopacak yâ Rasûlallah?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Onun için ne hazırladın?” buyurdu. (Buhârî, Edeb/96)

İnsanlar veya müslümanlar için ‘mehdi’ olabilecek, yani ona hidâyet kazandıracak, irşad edecek imkanlar, bir anlamda gelmiş olan mehdiler  şunlardır; eğer mehdiyi bu anlamda alırsak. Üstelik bunlar mehdi-i muntazar (beklenen-hayâli mehdi değil, geldiği kesin olan mehdiler.

1.Allah (cc).

O, mutlak mehdidir, yani hidâyetin kaynağı, sahibi, göstereni, öğreteni, hidâyet rehberi vahyi ve elçileri gönderen, bunlarla insanı doğru yola davet edendir. Hidâyeti tercih edenlere ödül, yüz çevirip sapıtanlara, bu yüzden mücrim (inadına günahkâr) olanlara ceza vaadeden de O’dur.

O, insanı yaratıp kendi hâline bırakmamıştır.

Onu öncelikli olarak hidâyete erebilecek bir yapıda (İslâm fıtratı üzerinde) yaratmıştır. Onu hidâyete davet edici vahy ve elçiler göndermiştir. Hidâyeti bulması için tefekkür ve akıl vermiştir. Gözlerinin önüne sayısız âyet sermiştir.

Daha bir çok hidayete götürücü sebepleri yaratıp insanın hizmetine sunmuştur.

Bu bağışlar, Allah’ın insanlara bir inayetidir (tevfiki-özel yardımıdır).

Kul, fıtratında olan hidâyeti bulma kabiliyetini işletirse Allah (cc) bu yolu kendisine açar.

Allah (cc), bütün cansız varlıklara görevlerini öğrettiği gibi, hayvanlara ne yapacaklarını, nasıl besleneceklerini, kendilerini nasıl koruyacaklarını ve benzeri özellikleri vermiştir.

Allah (cc) her varlığa kendine ait biçimini verdikten sonra onlara neyi nasıl yapacakları konusunda yol göstermiştir (hidâyet vermiştir).

قَالَ رَبُّنَا الَّذ۪ٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى ﴿50﴾

“Mûsâ, “Rabbimiz, her şeye hilkatini (yaratılış özelliklerini) veren, sonra onlara yol gösterendir” dedi.” (Tâhâ 20/50)

“O, yaratıp şekil verdi. Takdir etti ve yol gösterdi.” (A’la 87/2-3)

Buradaki hidayet onlara (o ölçüye uyarak amacına ulaşacak) istikamete yöneltti.

Bundan şu sonuç çıkar: Allah’ın takdir ettiği ölçü ve ilkeleri gözeten, hidayete yani yaratılış amacına (mâ hulika leh) erer. Bu vahiy de, insanı yaratılış amacına ulaştıracak ilâhî bir rehberliktir. (Islamoglu,)

2.İnsanlar için her devirde ve her yerde en açık, en güzel hidâyet rehberi Kur’an’dır.

Allah (cc) O’nu bütün insanlara doğru yolu bulmaları, sapıklığa düşmemeleri ve nasıl kulluk yapacaklarını öğrenmeleri için gönderdi.

اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِن۪ينَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ اَجْرًا كَب۪يرًاۙ ﴿9﴾

“Şüphesiz Kur’an insanları en doğru yola hidâyet eder...” (İsrâ 17/9)

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır...” (Bekara 2/185)

O, hakkı batıldan ayıran ilahî bir kılavuzdur, ilâhî bir ölçüdür. Kur’an’ın hidâyetinden ancak manen kör olanlar yüz çevirir.

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” (Tâhâ 20/124)

Ama Allah’tan hakkıyla korkup sakınanlar (muttakiler) için O, hidâyet kaynağıdır, yol göstericidir.

“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bekara 2/2)

3.Allah’ın insanlara peygamber göndermesi de bir hidâyettir.

وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ ﴿73﴾

“Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.” (Enbiyâ 21/73)

Onlar, vahyi insanlara ulaştırarak ve onu bizzat kendi hayatlarında uygulayarak, Allah’a nasıl kulluk edilmesi gerektiğini göstererek hidâyete sebep olurlar.

Allah tarafından görevlendirilen nebiler, insanları hep Allah’ın ‘hidâyet’ine davet etmişlerdir. Onlar aynı zamanda ‘hidâyet’ olayının canlı örnekleridir.

“İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.” (Şûra 42/52)

“(Musa; Firavuna) De ki: Arınmayı ve seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın. (Nazi’at79/19. Ayrica bkz: En’am 6/84-87, 90)

Bir hadis rivayetine gore Peygamberimiz kendisini “Muhakkak ki Allah beni âlemler için rahmet ve hidâyet için göndermiştir.” şeklinde tanıtıyor. (A. b. Hanbel, 5/2687. nak. Kur’an’da Hidâyet ve Dalâlet, s: 115)

4.Âyetler.

Yani kavli ve kevni ayetller. Kur’an’daki vahiy ifadeleri ayet olduğu gibi, ona göre bütün evren ve içindekiler Allah’ın âyetleridir.

Bu âyetler; üzerinde iyice düşünenler için birer hidâyet imkanıdır, mehdidir.

Nitekim Kur’an, yerde ve göklerde olanlardan örnekler verip, insanları hidâyete davet etmektedir.

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” (Âli İmran 3/190-191)

“Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır.

Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.” (Câsiye 45/4-5. v.d.)

5.Akıl, irade ve vicdan.

Selim akıl, ona tabi olana isabetli seçme kabiliyeti, diğer adıyla ulu’l-elbâb-akleden bir kalp olarak vicdan, yetenek olarak hidâyeti buldurabilir.

Zaten Vahiy bu anlamda insanlardan akıllarını kullanmalarını (teakkul), tefekkür, tedebbür, tefakkuh, tezekkür etmelerini emrediyor. Vahiy ile gelen hakikatleri, hidâyeti, âyetleri ve bunların zıddı olan şeyleri ancak ulu’l-elbâb sahiplerinin anlayacağını beyan ediyor.

6.Aklını kullananlar ve ibret gözü ile bakanlar için Allah’ın evi Kâbe bile bir hidâyettir.

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ ﴿96﴾

“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” (Âli İmran 3/96)

7.İlim ve ilmi âmil olanlar.

Bunlar ilim ehli olduğu gibi, İslâmı yaşayan ve güzel temsil eden, güzel tebliğ-davet eden mü’minler olabilir. 

Peygamberimiz, vefatına kadar insanları hidâyete davet etti ve hidâyet kaynağı Kur’an’ı ve Kur’an’ın açıklaması olan Sünnet’i insanlara bıraktı.

O’nun vefatından sonra insanları İslâma davet faaliyeti elbette bu işi bilen mü’minler, özellikle de onların arasından yetişecek bilginler tarafından yapılacaktır.

Müslümanların yapacakları davet çalışmaları, İslâm’ın güzelliklerinden mahrum kalıp dalâlete düşmüş kimseleri belki hidâyete ulaştırabilir.

Şüphesiz ne mü’minler ne de onların bilginleri bizzat hidâyet değil, belki hidâyete sebep olanlardır, ya da hidâyet yoluna kılavuzluk yapan ve davet edenlerdir.

Bir kimsenin müslümanların eliyle hidâyete gelmesi çok miktardaki dünya malından daha hayırlıdır. (Bkz: Müslim, Fedâilü’s Sahabe/34 no: 2406. Ebû Dâvûd, İlm/10 no: 3661. Buhârî, Ashabu’n-Nebi/9)

 

B-KUR’AN HİDÂYET REHBERİDİR

Son vahiy olan Kur'an, kendisini bir hüdâ/hidâyet (kılavuz, rehber) olarak tanıtıyor.

Bu anlamda Kur'an, insanlara doğru yolu gösteren, hayatları boyunca takip etmeleri gereken esasları, yasaları, ilke ve değerleri gösteren, öğreten bir kitaptır.

İnsan bu dünya hayatında doğumdan ölüme, oradan âhirete doğru yol alan bir yolcudur. Yolcuyu ve yolu var eden Allah (c), yol haritasını da göndererek rahmetini tamamlamıştır.[1]

Kur’an mutlak hidâyet rehberidir. Ama nasıl ve kim için? 

1-Kur’an insanlık için hidâyet rehberidir

Kitabın, yani Kur’an’ın inzal sebebi nedir diye sorulsa, cevabı şöyle olurdu: “İnsanlara hidâyet rehberi olsun diye” olurdu.

Kur’an, önceden gelen ilâhî kitapları doğrulayıcı olarak, kıyamete kadar gelecek olan herkes için rehberdir, onlara doğru yolu gösterir.

“Ramazan ayı, insanlara hidâyet (yol gösterici), doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır...” (Bakara 2/185)

Kur’an bütün yönleriyle insanı hedef alan ve kendisine muhatap kılan bir ilâhi kitaptır. Bu Kur’an’ın evrensel mesajıdır. Bu nedenle Kur’an kendisini bütün insanlığa hidâyet olarak tanıtıyor. (Âl-i İmran 3/4. Mâide 5/15-16. Bakara 2/213)

Kur’an yalnızca bir şeriat kitabı değil, aynı zamanda rûh, nûr ve insanlık için  hayat kaynağıdır. Onun hidâyet kaynağı oluşunun gerekçesi budur.

Kur’an gökten yere uzatılmış ip gibidir. Kim o ipe tutunur ve ona uyarsa hidâyete ulaşır. Kim de o ipe tutunmayıp ve ona uymayı reddederse yanlışa ve karanlıklara düşer.[2]

Bakara 185. âyette geçen furkan kelimesinin bir anlamı da farkettiren demektir. Araba farları gibi. Kur’an da insanlık için böyle yol gösterici bir fonksiyon taşır. Kur’an’la farkettirme bilgi ve inancına (furkan’a) sahip olmayanlar, geceleyin farı olmayan bir araba ile yolda giden kimseye benzer. Belli bir süre sonra bu kimse gideceği yolu tayin edemez, ya bir çukura düşer ya da bir yere çarpar.[3]

2-Kur’an Müslümanlar için hidayet rehberidir

Kur’an, Rabbine teslim olup, O’na hakkıyla kulluk yapmak isteyen, O’na ulaşmak için yollar arayan müslümanlara kılavuzluk eder, onlara esenlik ve cennet yollarını gösterir.

“... Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidâyet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik” (Nahl 16/89. A’raf 7/52).

“Doğrusu bu Kur'an, İsrailoğullarına, hakkında ihtilaf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır. Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.” (Neml 27/76-77. Ayrıca bkz: Nisâ 4/174-175. Bakara 2/97. A’raf 7/203. Yûnus 10/57. Yûsuf 12/111)

3-Kur’an kesin (yakîn) inananlar için hidâyet rehberidir

Kur’an, kesin olarak inanan, imanını günahlarla kirletmeyen kimseler için yol göstericidir. ‘Yakîn iman’, gerçeğe uygun ve herhengi bir kuşku ile ortadan kalmayacak şekilde, şüpheden ve tereddütten uzak, sabit ve kesin inanış demektir.

“Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidâyet ve rahmettir.” (Câsiye 45/20).

İman kalbin yönelişi, ikan (yakîn iman) kalbin tatmin olmasıdır. Kalp îkan (kuvvetli iman) iman ile tatmin olunca iman o kalpte harekete geçer ve tatmin duygusu sahibinde meleke haline gelir.

Bu sonuç hem hidâyet nimetinin hem de Allah’ın insana verdiği değerin büyüklüğünü gösterir.[4]

4-Kur’an muhsinler için hidâyet rehberidir

Kur’an, Allah’ın razı olacağı amelleri yapan, yaptığı her işin güzel ve sağlamca yapan, Allah’ı görüyor gibi ibadet eden muhsinler için de yol göstericidir.

Muhsin: İyilikle muamele eden, güzel davranış sergileyen, Allah’ı görür gibi kulluk eden demektir.[5]

Cibril hadisi diye bilinen meşhur hadiste “İhsan nedir? sorusuna verilen cevapta bu anlam var.[6]

“İşte bu âyetler, hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir. Muhsinler için bir hidâyet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir)” (Lokman 31/2-3)

Mü’minlerden muhsin derecesine ulaşma, Kur’an’dan gerçek anlamda istifade edenlere verilen ilâhi bir hibedir.

Mü’minler, Kur’an’ın hidâyeti ile ve kendi niyet, caba ve gayretleri sonucunda muhsin sıfatını elde ederler. Muhsinler kalplerinde yerleşen yakîn iman ile salih amelleri bir meleke hâline getirirler, iyilik ederler, iyi olurlar. Allah’a karşı ihlaslıdırlar. Allah (c) böyle muhsinleri sever. (Bakara 2/195)

Kur’an muhsinlere hidâyete erdirdiği gibi, onların hidâyetlerini artırır.

İhsan mertebesi mü’minlerin daha çok, daha samimi salih amel içlemeleriyle gerçekleşiyor. Öyleyse salih kimseler Kur’an’ı daha çok yaşıyorlar, ondan daha çok yararlanıyorlar demektir.

Buna göre Kur’an onlar için bitmez tükenmez bir hidâyet hazinesidir.[7]

 

5-Kur’an muttakiler için hidâyet rehberidir;

“Elif. Lam. Mim. Zâlike’l-kitabu lâ raybe fihi, huden lil-muttakîn: Bu Kitap... Onda bir şüphe yoktur. Ama Allah’tan hakkıyla korkup sakınanlar (muttakiler) için O, hidâyet kaynağıdır (yol göstericidir).” (Bakara 2/1-2).

 “Lâ raybe fih” ifâdesiyle Kitabın ‘hak’ olduğu; “huden” ifâdesiyle ‘ne işe yarayacağı’, “li'l-muttekıyn” ifâdesi ile de ‘kime’ yarayacağı açıklanmış oluyor.

Muttaki takva sahibi kimse demektir. Takva da korkup sakınmak, amellerinde Allah’ı hesaba katmak, sorumlu davranmak demektir.[8]

Kur’an, işte bu takvalı mu’minler icin hidâyet rehberidir. Onları hakka, ma’rufa (iyi ve doğru olana), hayra, gerçek kulluğa, hayatın amacına, Cennetin yoluna, Allah rızasına götüren kılavuzdur.

“Bu (Kur'an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takva sahipleri için de bir hidâyet ve bir öğüttür.” (Âl-i İmran 3/138)

Hidâyet bu âyetlerde müttakilere tahsis edilmiş. Çünkü muttakiler hayatlarını yalnızca Allah için yaşarlar.

Demek ki Kur’an’ın hidâyetinden faydalanmanın ilk şartı iman ettikten sonra takvalı olmaktır. 

Muttakiler esasen hidâyette oldukları hâlde “Kur’an onlar için hidâyettir” denilmesinde aziz ve kerim olan bir kişiye “Allah seni aziz kılsın, sana kerem ihsan etsin” diyerek ondaki izzet ve keremin artmasını istemek gibidir.

Kur’an bütün uyarılanlar için hidâyettir.

Bu Kitab'ın yol gösterişi genel ve temel esaslardadır. O her şeyin genel rotasını çizer. Temel yönleri belirtir.

Bu kitabın gerçekten ‘hüdâ-hidâyet’ olabilmesi, onu eline alan kişinin niyet ve davranışları ile gerçekleşir. Muhatabın Kitabı eline almaktan, okumaktan maksadı ne ise, yararı da ona göre olacaktır.

“Rablerinden korkanların derileri ondan ürperir. Sonra derileri de kalpleri de Allah'ın zikriyle yumuşar. İşte Bu Kitap Allah'ın insanlar için gönderdiği bir rehber (hüdâ)dir. Allah onunla dilediğini hidâyete erdirir. Kimi de Allah saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur.” (Zümer 39/23).

Bu Kitabın kime yararlı olacağı li'l-muttekîn (Allah'tan sakınanlar için) ifadesi ile açıklanır.

Bu kitap Allah'tan sakınan, O'nun koyduğu kuralları çiğnemekten çekinen ve bu bilinci taşıyan kişilere fayda verecektir.

Diğerleri için ise sadece okunan, ezberlenen, araştırılan, bilgi sahibi olunan bir Kitap konumunda kalacaktır.

Bu Kitap, "lâ raybe fihi", kendisinde şüphe bulunmayan bir Kitaptır. Allah'tan geldiği kesindir. Kitabı eline alan bir okuyucu ilk önce bu Kitabı kimin yazdığını ve nereden geldiğini merak eder.

İşte bu şüphe, daha ilk cümlede ortadan kaldırılıyor. Kitabı okuyan kişinin ilk öğrenmesi gereken onun bir Allah kelâmı olduğunu acaba endişesi olmaksızın, şeksiz ve şüphesiz kabul etmesidir.  Zira Kitap birçok açıklama yapılacak, yol gösterilecektir. 

Peygamber (s) Kâ’b b Eşref ve Kâ’b b. Üseyd’i İslâm’a davet ettiği zaman onu yalanlayarak dediler ki. “Allah Musa’dan sonra bir kitap indirmemiştir”. Bunun üzerine Allah (c) bu âyetleri indirdi. Bu itap, yani Yahudilerin inkâr ettikleri bu kitab. “Lâ Raybe fihi; onun Allah’tan geldiği konusunda asla bir şüphe yoktur”.

Onu Allah (c) Muhammed’e indirdi.[9]

“Muttakiler için hidâyettir” anlamındaki “hüden lil-muttakîn”i “hidâyete erenler için takva kaynağıdır” anlamına gelen “takven lil-muhtedîn” gibi anlamak gerekir.

İbarede “hidâyet takvanın değil, takva hidâyetin alt yapısı olarak sunulmaktadır. Yani takva hidâyetin sebebi, hidâyet takvanın sonucudur. Hidâyetten önceki takva sorumluluk ahlâkıdır.

Temelde “sorumlu davranış” manasına gelen “sâlih amel” işte böyle bir ahlâktan neşet eder.”[10]

[1] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/808

[2] Müslim, F. Sahabe/36 no: 6227. Ahmed B. Hanbel 4/367

[3] Altıntaş, R. Kur’an’da Hidâyet ve Dalâlet, s.97-98

[4] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/463

[5] Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, S.284

[6] Buhârî, İman/38 no: 50. Müslim, İman/1 no: 93

[7] Altıntaş, R. Kur’an’da Hidâyet ve Dalâlet, s.104-106

[8] Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s.487

[9] Mukatil b. Süleyman, Tefsir,1/28

[10] İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/7