Kur'an'da kardeş kelimesi, mü'minlerin kardeş ve veli olması, vahdet ve önündeki engeller hakkında bir ders.

Beytu’l-Hikme-Hanımlar Grubu

Hüseyin K. Ece

11 Ekim 2022 – 15 Rebiu’l-evvel 1444

Amsterdam

 

Dördüncü Ders:

KUR’AN’DA KARDEŞLİK ve VAHDET

 

-Kur’an’da kardeşlik

Kur’an’da, ‘ehh’/kardeş kelimesi, tekil ve çoğul, eril ve dişil olarak 96 âyette geçiyor.

Bunların bir kaçı hariç diğerleri bildiğimiz kardeş veya kızkardeş anlamındadır.

Kur’an, Âdemin iki oğlundan kardeşler diye bahsediyor.

Hz. Musa ve kardeşi Harun’dan,

yine hz. Musa’nın kızkardeşinden,

Hz. Yusuf ve hata yapan kardeşlerinden,

Miras taksiminde kardeşlerin ve kızkardeşlerin paylarından,

Haram evlilikler sayılırken,

Akrabaların birbirlerinin evlerine girip çıkmalarından,

Hesap gününde kişinin kardeşinden kaçacağı anlatılırken ‘ehh/kardeş’ kelimesi kullanılıyor.

Bazı peygamberlerin kavimlerinden bahsedilirken ‘şu peygamberin kardeşleri’ diye söyleniyor. Mesela;

“Onlara Ad kavminin kardeşini anlat..” (Ahkaf 46/21) Burada söz konusu Hûd’dur.

Bir kaç âyette şöyle deniliyor:

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik.Ey kavmim, Allah’a kulluk yapın. Sizin için ondan başka tanrı yoktur, ittika etmez misiniz? dedi.” (A’raf 7/65. Hûd 11/50)

“Semud’a kardeşleri Salih’i gönderdik..” (A’raf 7/73. Hûd 11/61. Neml 27/45)

“Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı gönderdik...” (A’raf 7/85. Hûd 11/84. Ankebut 29/36)

“Kardeşleri Nuh onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ 26/106)

“Kardeşleri Hûd onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ 26/124)

“Kardeşleri Sâlih onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ 26/142)

“Kardeşleri Lût onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ 26/161)

Bir kimse Davud’a geldi ve “Şu kardeşimin 99 koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. O koyunu bana vereceksin dedi ve konuşmada beni yendi” dedi. (Sâd 38/23) Buradakai kardeş bildiğimiz kardeş de olabilir, din kardeşi manasındada olabilir.

*Kur’an gıybet konusunda şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ {12}

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât 49/12)

Buradaki ‘ahi’ kelimesinin din kardeşi manasında kullanıldığını görüyoruz.

*Suçlular kıyâmet gönünde o günün azabından kurtulmak için oğullarını, eşini ve kardeşini, kabilesini, yeryüzündekilerin hepsini rehin vermek ister. (Meâric 70/12)

*Saçıp savuranlar Şeytanın kardeşleri olur:

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً {26} إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً {27}

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.” (İsrâ 17/26-27)

*Ensâr ve Muhâcir Allah’ın nimeti sayesinde kardeş oldular:

Bakınız: Ali İmran 3/103

*Allah yetimlerin mü’minlerin kardeşileri olduğunu söylüyor:

فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ {220}

“Dünya ve âhiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bekara 2/220)

*İnsanları Allah yolundan alıkoymak için elinden geleni yapan ve mü'minlerle yaptıkları anlaşmalara uymayan inkârcılar için şöyle deniyor: 

Hâllerini düzeltirlerse din müslümanların kardeşleri olurlar.

فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ {11}

"Ama yine de tevbe eder, namazı hakkıyla kılarlarsa ve arınma için gerekli yükümlülükleri yerine getirirlerse onlar da artık din kardeşleriniz sayılırlar..." (Tevbe 9/11)

*Kur’an, gayri müslimleri veli edinmeyi yasaklıyor. Velev ki öz kardeş olsalar bile.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ آبَاءكُمْ وَإِخْوَانَكُمْ أَوْلِيَاء إَنِ اسْتَحَبُّواْ الْكُفْرَ عَلَى الإِيمَانِ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ {23}

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/23)

*Kur’an, kardeş sevgisini Allah sevgisinin önüne geçirmeyi caiz görmüyor.

قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ {24}

“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 9/24)

*Evlatlıklar gerçek çocuk değil dinde kardeştir.

ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً {5}

"(Evlatlık aldığınız çocuklara gelince), onları (gerçek) babalarının isimleri ile çağırın: bu, Allah nezdinde daha adâletli (bir davranış)tır; eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onları din kardeşleriniz ve arkadaşlarınız (olarak görün)..." (Ahzab 33/5)

 

-Müslümanların birbirlerine karşı durumu

 

1-Müslümanlar dinde kardeştir

    إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ {10} 

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurât 49/10)

 

2-Müslüman müslümanın sırdaşıdır (bitâna)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ {118}

"Ey iman edenler! Sizden olmayan kişileri sırdaş (bitâne) edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da kötüdür..." (Âli İmran 3/118)

Kur'ân'ın ilk muhatabı sahabeler olduğu için bu öncelikle onlar hakkında geçerlidir. Onlar bu uyarıları dinleyerek Müslümanlara işkence ve zulüm yapan, onları ortadan kaldırmak için silaha sarılanları dost edinmedikleri gibi, Müslümanların aleyhine olabilecek bir ittifaka da katılmadılar. Müslümanların sırlarını düşmanlara vermediler.

 

3-Ensâr ve Muhâcir kardeşliği örnektir

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ {74} وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَـئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ {75}

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.

Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha lâyıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir.” (Enfâl 8/74-75)

“Onlardan (muhâcirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr 59/9)

 

4-Müslümanlar birbirlerinin velisidir

Kur'ân'ın mü'minlerin birbirlerinin velisi olduğunu vurgusu da onların arasındaki kardeşliğe işaret ediyor.

Zira veli kavramı kardeşlikten öte sevgiyi, ilgiyi, yardımı, birlikteliği ve yakınlığı ifade etmektedir.

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır (velileridir). İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

Bu da imanın gereğidir. (Mâide 5/55)

Ve Kur'ân din kardeşliğinden daha öte önemli bir konunun daha üzerinde duruyor. Müslümanların arasında olması gereken 'velâyet' ilişkisi, birbirlerine 'veli' olma gerçeği...

Velâ/velâyet sözlükte; arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yanyana olma ve yaklaşma demektir. Velilik (velâyet); arkadaşlık, niyet, yer, zaman, din ve nisbette, yardımda, inançta tam bir yakınlık, nusret (yardım) ve işi üzerine alma, müttefik  ve destek olma manaları da eklenmiştir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 15/406. el-Isfehânî, el-Müfredât, s: 837)

‘Veli’ sözlükte bazen, seven, dost anlamıyla da geçmektedir.

Velilik (velâyet); arkadaşlık, niyet, yer, zaman, din ve nisbette yakınlıktır.

Buna yardımda, inançta tam bir yakınlık, yardım etme ve işini üzerine alma, müttefik ve destek olma manaları da eklenmiştir.

Başkalarıyla bir ortamı paylaşmak, komşu olmak, arkadaşlık kurmak, yerine göre birlikte çalışmak normaldir. Hayatın gereği, bugünkü çalışma ortamları ve yerleşme şartları bunu zorunlu kılıyor. 

Ancak Kur’an’ın velilik dediği bağ, ilişki, manevi anlamda yakın olma; müslümanlar arası özel bir dostluk, kardeşlik, sevgi ve müttefiklik bağıdır. Kur’an’ın kâfir dediği kimseler de birbirlerinin yakını, dostu, yardımcısı ve destekçisidirler. (Bkz: Enfâl 8/73)

Kur’an; öncelikle Allah’ı, Rasûlü’nü bu anlamda ‘veli’ edinmeyi emrediyor. Müslümanlar buna bağlı olarak din kardeşleri olan diğer müslümanları velileri olarak bilmek, onlara veli olarak davranmak, ya da İslâmın öngördüğü velâyetin gereğini yapmak durumundadırlar.

       

-Hadislerde kardeşlik

Peygamber (sav) pek çok hadiste Müslümanların, özelde sahabelerin kardeş ve birbirlerine karşı görevleri olduğu, bu kardeşliğin nasıl yürütülmesi gerektiği geçiyor.

Bu hadislerin ne zaman söylendiği tam tespit etmek zor olsa da  mü'minler arası ilişkilerin nübüvvetin başından beri kardeşlik esasına bağlı olduğunu gösterir.

Peygamber (sav) buyurdu ki:

"Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter." (Buhârî, Mezâlim/3. Müslim, Birr/58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb/38, 60. Tirmizî, Hudûd/3, Birr/19. İbni Mâce, Mukaddime 17)

"Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinizin aleyhine alışverişi kızıştırmayınız, birbirinize buğzetmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz, birinizin alış-verişi üzerine alışveriş yapmayınız. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu küçük görmez. Üç defa göğsünü işaret ederek:

Takva buradadır. Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter. Müslümanın her şeyi Müslümana haramdır. Kanı, malı, ırz ve namusu." (Tirmizi, Birr/18 no: 1927)

"Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize buğzetmeyiniz, birbirinizin iyi olsun kötü olsun gizliliklerini araştırmayınız, birbirinizin aleyhine alışverişi kızıştırmayınız. Ey Allah'ın kullan kardeş olunuz." (Buhârî, Nikâh/46 no: 5143. Edeb/58 no: 6066)

Rasûlullah (sav) mü’minlere kardeş olmalarını emrediyor. 

"Birbirinize buğzetmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah'ın kulları, kardeş olun. Bir Müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz." (Buhârî, Edeb/57, 58 no: 6064, 6065. Müslim, Birr/23, 28)

 

-Kardeşliğin gerekleri

Birbirlerinin kardeşi ve velisi olan mü’minlerin birbirleri üzerinde ‘velâyet’ görevi, buna bağlı olarak da hakkı ve yetkisi bulunmaktadır. 

Ne yazık ki günümüzde müslümanlar aynı aynı ülkenin, ya aynı tarikatın, ya aynı partinin, ya aynı cemaatin bağlılarını kardeş biliyorlar. O kardeş bildiklerine ilgi ve sevgi gösterirken diğer müslümanlara sırtlarını dönebiliyorlar.

Müslüman kim?

Onu biz değil, insanların kendileri tayin eder. Ben müslümanım diyen herkes müslümandır.

Kardeşin kardeşe karşı görevleri, veya birbirlerinin üzerinde hakları vardır. Mesela;

 

1-Merhametle ve adâletle muamele

Müslümana merhametle muamele imanın gereğidir. 

Ebû Mûsâ el-Eş'ârî’den (ra) rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

"Mü'minin mü'mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir."  Hz Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi (Buhârî, Salât 88, Mezâlim/5; Müslim, Birr/65 Ayrıca bkz Tirmizî, Birr/18; Nesâî, Zekât/67)

Rasûlüllah (sav) buyurdu ki:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb /7. Müslim, Birr/66)

عـن أبي حـمـزة أنـس بـن مـالـك رضي الله عـنـه ، خــادم رسـول الله صلى الله عـلـيـه وسـلم، عن النبي صلي الله عـلـيـه وسـلـم  قــال : ( لا يـؤمـن احـدكـم حـتي يـحـب لأخـيـه مــا يـحـبـه لـنـفـسـه )

رواه البخاري [ رقم : 13 ] ، ومسلم [ رقم45  ].

Ebu Hamza Enes b. Malik (ra)'den. Demiştir ki, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Sizden biri kendisi için arzu ettiğini (mü'min) kardeşi için de arzu etmedikçe (hakkıyla) iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân/7. Müslim, Îmân/71-72. Tirmizî, Kıyâmet/59. Nesâî, Îmân/19, 33)

“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” (Buhârî, Îmân/4,5).

Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu:

“Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da kuluna yardım eder.” (Müslim, Zikr/37-38) 

 

2-Müslüman müslümandan sorumludur

Zeyd bin Halid (ra) şöyle dedi:“Rasulullah (sav): “Kim Allah yolunda cihad edecek bir mücahidi teçhiz ederse, oda cihad etmiş olur.

Kim de Allah yolunda cihad eden bir mücahidin bıraktığı işleri için hayırlı halef olursa, o da cihad etmiş olur’ buyurdu.” (Buhari 2682, Müslim 1895/135)

Bureyde (ra) şöyle dedi: “Rasûlullah (sav): “Mücahidlerin kadınlarına yapılacak hürmet geride kalan kimseler üzerine, kendi annelerine yapacakları hürmet gibidir!

Geride kalanlardan herhangi bir kimse mücâhidlerden birine ailesinin işlerini görüp yardım etme hususunda halef olur sonra mücâhide ailesi hususunda hainlik yaparsa, o hain kıyâmet gününde mücahid için durdurulur da mücahid onun amellerinden dilediği her şeyi alır!

Mücâhidin o hainin amellerini almada ki istek ve hırsı hakkında ne zannedersiniz?” buyurdu.” (Müslim 1897/139)

Veli olmak, veli olunan üzerinde hak ve yetki sahibi olmayı gerektirir. Bu da velayetin özünde olan her açıdan onun iyiliği için çalışma, onun için gerekli yardımı yapma yetkisidir.

Tıpkı velisi olduğu anne-babanın çocuklan karşısındaki durumu gibi.

 

3-Mazlum da olsa, zalim de olsa kardeşe yardım

Câbir b. Abdullah’tan (ra) rivâyet edilmiştir: “Biri muhâcirlerden ve diğeri de Ensâr'dan olmak üzere iki genç çocuk kavga ettiler. Bunun üzerine muhâcir yada muhâcirler:

-“Yetişin, ey muhâcirler!”' diye seslendi. Ensâr'lı olan kimse de:

-“Yetişin, ey Ensâr!” diye bağırdı. Derken Rasûlullah (as) çıkıp:

-“Ne bu câhiliyet halkı davası?” diye sordu. Sahabiler:

“Bir şey yok, ey Allah’ın Elçisi! Sadece iki genç kavga etmişler, biri diğerinin kıçına vurmuş” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah:

-“O halde zararı yok! Kişi zalim de olsa mazlum da olsa (din) kardeşine yardım etsin. Eğer din kardeşi zalimse onu zulmünden alıkoysun. Çünkü onu zulmünden alıkoymak, o kimseye karşı yapılmış bir yardımdır. Eğer (din) kardeşin mazlum ise zulüm eden kimseye karşı) ona yardımda bulunsun” dedi. (Buhârî, Menâkib/8. Ahmed b. Hanbel, 3/323. Müslim, no: 2584. Tirmizi no: 2356)

       

4- Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker emrini yapmak

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {104}

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.(Âli İmran 3/104)

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz...” (Âli İmran 3/110)

Kötülüklerle mücadele konusunda Peygamber’in tavsiyesi şöyle idi: 

"Sizden biriniz bir münker (kötülük) gördüğü zaman (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin.

Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin.

Buna da gücü yetmezse ona kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir." (İbni Mace, Fiten/20 no: 4013. Ebu Davud, S. Iydeyn/248 no: 1140 ve 4340. Müslim, İman/78 no: 49. Tirmizi, Fiten/11 no: 2172. Nesaî, İman/17. A. b. Hanbel no: 11079)

 

5-Yardım ve destek

Müslümanlara kardeşçe muamele, velilik hakkını yerine getirmedir. Sevme, ilgi gösterme, destekleme, yardımda önceliği onlara verme, onlara dua etmek, iyi niyet göstermek.

Dünyanın neresinde olursa olsun her müslümanları kardeş bilmek, haklarına azami dikkat etmek. Onların aleyhine çalışmama, onları dışlamama, dünyalık sebepler yüzünden onlarla kavga etmemek,  düşmanlarına yardım etmeme. Onları fitneye düşürecek davranışlardan sakınma.

Müslümanların, birbirlerinin ihtiyacını görmesi, sıkıntılarını gidermesi ve kusurlarını, ayıplarını örtmesi kardeşlik görevidir. Böyle yapanlar, Allah katında mükâfatlandırılır.

 

-Vahdet rahmet tefrika felakettir

İslami vahdet; Müslümanların birliği demektir. 

Bu birlikte aynı ülkede, aynı siyasi liderlik altında, aynı mezhep veya meşrepten, aynı cemaatten veya tarikatten, aynı ırk veya bölgeden olmak değil. Ya da İslam yorumlarını aynı şekilde anlamak, aynı fikirde olmak da değil. İslâm ümmetinin bir üyesi olduğunu bilmektir.

Vahdet, bu farklılıklara rağmen müslümanları kardeş, müttefik, veli bilmek. İslâm anlayışında ortak noktalarda buluşmak. Müslümanları düşman bilmemek, farklı anlayış veya mezhep farklılığı sebebiyle dışlamamak, gönülden sevmek, dünya görüşü ve kimlik açısından beraber olduğumuzu unutmamak. Ortak değerlerimiz etrafında hissen bir olmak.

İslâm bir millet/ümmet, küfür de tek bir millettir.

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ {92}

“Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” (Enbiya 21/92)

Kur’an vahdet konusunda şöyle diyor:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ {103}

Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Âli İmran 3/103)

"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbata indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin (lâ nuferriku) inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.” (Bekara 2/136)

Rabbimiz müslümanları tefrikadan sakındırıyor:

Dinlerini parça parça edip (ferrakû) guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’am 6/159)

“Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin (la tenâzeû-nizâlaşmayın) ; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl 8/46)

Allah (cc) iman edenleri, dinleri parçalayıp fırka fırka olanlar gibi olmamamları konusunda uyarıyor.

“Dinlerini parçalayan (ferrakû) ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rûm 30/32)

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âli İmran 3/105)

“O: ‘Din’i dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa (tefrikaya) düşmeyin’ diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için bir şeriat kıldı…” (Şûra 42/13)

“Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler.” (Beyyine 98/4. Ayrıca bkz: Bakara 2/213)

“Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak ve muvahhidler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmiştir. İşte doğru din budur.” (Beyyine 98/5)

Ancak bazı kimseler bunun tam tersini yaptılar.

“Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (Câsiye 45/17) 

“Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa (ihtilafa) düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.”  (Âl-i İmrân 3/19)

Peygamber (sav) bir çok hadisinde hem namaz için, hem de İslama mensup olmak manasında cemaat olmayı tavsiye ediyor:

“Cemaatten ayrılmayın, ayrılıktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanlarla birliktedir, iki kişiden ise uzaktır. Kim cennetin ortasını isterse cemaate yapışsın” (Tirmizî, Fiten/7. Nesâî, Tahrîmü’d-dem/6)

Cemaatten ayrılmayın, zira sürüden ayrılanı kurt kapar” (Ebû Dâvûd, Salât/46) 

“Bir karış da olsa cemaatten ayrılan kişi İslâm bağını boynundan çözmüş olur” (Tirmizî, Edeb/78)

Allah ümmetimi sapıklık üzerinde birleştirmez; Allah’ın eli cemaatle birliktedir; kim cemaatten ayrılırsa cehenneme ayrılmış olur” (Tirmizî, Fiten/7)

“Cemaatte rahmet, tefrikada azap vardır.” (Ahmed b. Hanbel, 4/375)

 Buradaki cemaat de herkesin "bizim cemaat" dediği birliktelikler değil, hem cami cemaatı, hem de müslümanların çoğunun üzerinde birlik oldukları İslam anlayışı, ya da Kur'an'ın "mü'minlerin yolu" (Nisâ  4/115) dediği şey olmalı...

 

-İslâmi vahdetin ve kardeşliğin önündeki engeller

1-İslâmî kimliği tanımama

Daha doğrusu İslâmın ölçülerini tanımamak.

Müslüman ölçüyü imanından alır. Onun konuşmasının, davranışlarının, hareketlerinin  sınırlarını imanı çizer. Onun değer yargıları İslamdadır. Onun kimliği İslâmdır.

Neye nasıl bakacağını, iyi ve kötü ölçülerini, hak ve batıl çizgilerini imanı belirler.

Bunları bilmeyenler, müslümanalra karşı nasıl davranacağını bilmezler.

 

2-Grup tassubu (asabiyye)

           مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ {32}

“(Yahut) inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu [ilkelerle] övündüğü kimselerden olma!” (Rûm 30/32)

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ {105}

Asabiye, grubunu ideoloji haline getirme, cemaatçilik, mezhepçilik, tarikatçılık, particilik, kavmiyetçili kültür ırkçılığı yapılmasıdır.  

Halbuki mezhepli olmak mümkün, mezhepçilik zararlı, bir cemaate mensup olmak mümkün cemaatçı olmak zararlı.

 ‘Asabiye’, sözlük manasıyla aile, kavim, kabile, grup ve benzeri konulardaki aşırı düşkünlük ve bağlılıktır.

Terim olarak asabiyye; kişinin kendi akrabalarını ve içinde bulunduğu toplumu öne çıkarması, onlara ait olan şeyleri savunması, onlara yardımda öncülük tanıması, onlara taraftar olması, yanlış veya haksız da olsa onları savunması demektir.

İslâm, dar anlamda kavmiyetçilik manasına gelen ‘asabiye’yi yasaklamış, bunun câhiliye âdeti olduğunu vurgulamıştır. Allah (c.c.) insanları bir ana-babadan yaratmıştır. İnsanların ayrı ayrı soy ve kabileler halinde yaratılmasının sebebi tanışmaları, bilinmeleri kolay olsun diyedir.

Câhiliyye döneminde akrabaların oluşturduğu topluluğa;

ya da onları birbirine bağlayan ve dış tehlikelere karşı koymasını, saldırı söz konusu olduğunda topluluk üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ve dayanışma ruhuna “asabiyye” denirdi.

Bu yakınlık duygusu aileden başlayarak akrabaya, kabileye ve aşirete doğru yayılırdı.

“Kavgada ve savunma sırasında yakın akraba kişinin etrafını sardığı, onu korumaya çalıştığı için akrabalara ‘asabe’ denilmiştir.” (TDV İslâm Ansiklopedisi, 3/452) Bu anlamıyla asabe olumsuz değil...

Dil, renk, bölge, kavim, grup bir insan için üstünlük sebebi değildir. Üstünlük takvadadır (Allah’tan  hakkıyla korkup- sakınmadır) (Hucurât 49//13)

‘Asabiye’, bugün vatan, ırk veya kültür üstünlüğünü savunan milliyetçilik fikrinden çok, bir kavmin, bir kabilenin üstünlüğünü savunan ırkçılık fikrine daha yakın görünmektedir ve ondan daha dar kapsamlıdır. Asabiyye haksız bir tarafgirliktir.

Peygamberimiz (s.a.s.), ‘Bir kimsenin kavmini sevmesi asabiye midir?’ sorusuna şöyle cevap vermiştir:

“-Hayır, fakat asabiye; kişini zulümde kavmine yardım etmesidir.” (İbni Mâce, Fiten/7, no: 3949. Ebu Davud, Edeb/112 no: 5119)

‘Asabiye’, asabiye’ye davet câhiliye anlayışıdır. Bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“İnsanları bir asabiye için toplanmaya çağıran, bir asabiye için savaşan ve asabiye uğruna ölen bizden değildir.” (Müslim, İmare/57, no: 1850. İbni Mâce, Fiten/7, no: 3948. Nesâí, Tahrim/28 no: 4120. Ebû Dâvûd, Edeb/112 no: 5121)

 ‘Asabiye’, yalnızca ırk soy veya kabile sevgisinde olmaz. Günümüzde çok sık görüldüğü gibi parti, grup, cemaat, ülke, spor takımı, hatta lider sevgisinde bile olmaktadır.

 

3-Nefsin hevâsına uymak

-Başkasına nefsi için kızmak, kimseyi beğenmemek

-Dışlamak, küçümsemek, değer vermemek

-Sevmede ve nefret etmede hevayı esas almak, ya da içinde yetiştiği kültürün ölçüleriyle bakmak

-Kendi ayıbı duruken başkalarıyla uğraşmak.

-Kendini fırka-i naciyeden, diğerlerini batılda görmek,

-Kendini, meşrebini, cemaatini, mezhebini hakkın merkezi yapmak, her şeye, herkese o pencereden bakmak

Ölçüleri Kur’an ve Sünneten değil kendi keyfinden/fikrinden almak.

Böyleleri başkasına nefsi için kızar, kimseyi beğenmez, başkalarını dışlar, onlarıın ayıbı ile çok uğraşır. 

Kendini grubunu/cemaatini, mezhebini, tarikatını, partisini fırka-i naciyeden (kurtulmuş gruptan), diğerlerini batılda görür. Kendi grubunu hakkın merkezi yapar, her şeye, herkese o pencereden bakar.

 

4-Avare durmak, asıl yapılması gerekenleri ihmal etmek,

-Boş duranları nefisleri ve şeytan oyalar, hatta işgal edebilir.

-Meşgul olacak bir meşguliyet ararken diğer müslümanları diline dolamayı marifet zanneder.

-Yeterince çalışan boş işlere zaman bulamaz.

Ben-i Mustalik olayı!!!

 

5-Tehlikenin farkına varmamak, tarihten ders almamak

-Vahdetin önemini, tefrikanın zararlarını hesap etmemek. Bunun bugün içinde yaşadığımız şartlarda ne kadar ehem olduğunu unutmak.

-Tarihte müslümanların tefrika yüzünden ne kadar zarar ettiklerini düşünüp ibret almamak.

-Birbirine sırt dönmenin Allah’a ve Rasülüne isyan olduğunu akla getirmemek.

Tarih maalesefe tekerrür edip duruyor. 

 

6-Dünyevileşme ve âhireti ciddiye almamak

Dünya işleriyle fazla telaşlanmak, grupların lüzumsuz gündemlerine dalmak, dikkati daha çok dünyalık hedefelere çevirmek…

Ve âhireti, hesabı, cezayı ve mükâfatı unutmak. Halbuki müslüman inanır ki her eylemin, ağızdan çıkan her sözün, verilen her hükmün bir hesabı olacaktır.

 

7-Kur’an’ın uyarılarına kulak vermemek

 

-Ezcümle

Allah (cc) mü’minlere şöyle tavsiye ediyor:

... وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ {2}  

İyilik ve takvâda yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” (Mâide, 5/2)

Müslümanlar şöyle dua ederler:

وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ {10}

“Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr 59/10)

el-Hâris el-A’ver dedi ki: Cemel ve Sıffin’e katılan bağilere (isyancılara) karşı savaşmak noktasında kendisine uyulması örnek olan Ali b. Ebi Talib'e (ra):

"Bunlar müşrik midir?" diye soruldu. O:

"Hayır bunlar şirkten kaçmış kimselerdir."

"Peki bunlar münafık mıdır?" diye soruldu. O;

"Hayır, onlar münafık da değil. Çünkü münafıklar Allah'ı pek az zikrederler."

"Peki durumları nedir?” diye soruldu. O da:

"Bunlar bize karşı gelen (bağy eden) din kardeşlerimizdir" dedi. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2873)

Kur’an kim olursa olsun, “ben müslümanım” diyenler arasında dinde kardeşlik ilan ediyor. Bize düşen kardeşlere kardeşce davranmak, velimiz olan müslümanlara karşı görevlerimizi unutmamak.

Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz.

Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.

Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân/93-94. Ayrıca bk.Tirmizî, Et’ime/45, Kıyamet/56. İbni Mâce, Mukaddime/9, Edeb/11)