Kur'an'da Allah yoluna (fi-sebilillah'a) nisbet edilen ameller (eylemler) hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

11.10.2022 – 15 Rabiu’l-evvel 1444

Zaandam

 

60. Ders

KUR’AN’DA ALLAH YOLUNA NİSBET EDİLEN EYLEMLER (SALÎH AMELLER) 1

 

Kur’an’da sekiz şey (amel-eylem) Allah (cc) yoluna (fî-Sebîlillah’a) nisbet ediliyor.  

1-Hicret

Hicret sözlükte kişinin bir yerden göç ederek ayrılması anlamına gelir. Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi, dil ile veya kalb ile de olabilir.

Kur’an’da bu manâda geçiyor.

وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَم۪يلًا ﴿10﴾

“Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.” (Bkz: Müzemmil 73/10. Ayrıca bkz: Nisâ 4/34)

Terim olarak Hicret; hz. Muhammed'in (sav) ve Mekkeli müslümanların milâdî 622 yılında, yani bi’setin 13. yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleridir.

İslâm tarihinde ve Peygamberimizin hayatında şüphesiz en önemli olay biri Hicret’tir. Çünkü bu olay İslâmî tebliğde bir dönüm noktası, İslâm toplumunun var olmasına açılan kapı, baskıdan kurtulan müslümanların dirilişi, bağımsız ve güçlü bir yapı olarak ortaya çıkışıdır.

‘Hicret’; imanın, Allah’a ve Peygamber'e bağlılığın, Allah yolunda (fi-sebilillah) fedâkârlık yapmanın, yalnızca Allah rızasını seçmenin, bir göstergesi;

küfre ve onların azgın temsilcilerinin hükmüne boyun eğmemenin, iman uğruna her zorluğu göze almanın destansı ifadesidir.

Peygamberle birlikte bu destanı yazan güzel insanlara Kur’an ‘Muhâcir’ diyor ve onları övüyor.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿218﴾

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda (fi-sebîlillah) cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, Ğafûr (çok bağışlayıcıdır), Rahîmdir çok merhametlidir).” (Bakara 2/218. Bir benzeri. Tevbe 9/20, 100)

Bir başka âyette benzer ifadelerle Allah yolunda (fi-sebîlillah), yani yalnızca Allah rızası için hicret ve cihad edenler, onlara Medine’de yardımcı olan “Ensâr” şöyle methediliyor:

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ ﴿74﴾

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhâcirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” (Enfâl 8/74. Ayrıca bkz: Enfal 8/72)

Bu âyetler öncelikle Peygamber’in (sav) işaretiyle, İslâmı özgürlük içinde yaşayabilmek için Yesrib’e göç eden  ve onlara yardım eden sahabeleri anlatıyor.

Ki onlar Allah yolunda hem hicret ettiler, hem de cihad ettiler. Yani ellerinden geldiği kadar İslâm uğruna çaba gösterdiler, Peygamber’e ve davasına yardımcı oldular.

Onlar şüphesiz ki bu ümmetin en hayırlılarıdır.[1]

Bununla birlikte bu âyetlerde geçen hicret, muhâcir ve ensâr terimlerinin taşıdığı anlamlarından hareketle müjde;

“zulüm ve baskıdan kaçıp Allah yoluna bağlananlara” kuçak açıp yardım eden bütün müslümanları içine alıyor diyebiliriz.[2]

fi-Sebîlillah hicret ettikten sonra bir sebeple ölen veya Allah yolunda şehit olanlar şüphesiz en güzel rızıkları hak ederler.

وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ﴿58﴾

“Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Hacc 22/58)

İster ilk nesil olan sahabelerden, isterse sonraki nesillerden, kim  Allah yolunda hicret etmeye mecbur kalırsa onun mükâfatı Allah’a aittir. (Nisâ 4/100)

Allah (cc) kendi rızası için hicret edenleri, ülkesinden çıkarılanları bir de “benim yolumda (sebilî)” kelimesi ile anlatıyor.

فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ ﴿195﴾

«Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Âli İmran 3/195)

Mekke’den Medine’ye Hicret yükümlülüğü Mekke’nin fethiyle bitmiştir.

Ancak İslâmın ilk gününden beri hicret manevi bir anlam da taşıyor ve bu kıyâmete kadar devam edecektir.

Günümüzde müslümanlar İslâmı yaşama konusunda baskıya, işkenceye, dayatmaya uğradıkları zaman, Allah’ın geniş yeryüzünde İslâmı yaşayabilecekleri bir yere göç edebilirler.

Ya da böyle bir durum yoksa hicret; müslümanın kendi içinde, gönlünde devam eden manevi yolculuğu yaşamaktır. Mesela;

Kötülüklerden iyiliklere, günahlardan sevaba, az ibadetten gereği kadar ibadete, şükürsüzlükten şükre, cimrilikten cömertliğe, tembellikten çalışkanlığa, mazarrattan maslahata, şerden hayra, münkerden ma’rufa, kötü ahlâktan iyi ahlâka, haram beslenmeden helâlı aramaya, kötü bir kimse olmaktan iyi bir kimse olmaya, eksikliklerden kemâle doğru gitmek; ama sürekli, hayat boyu...

Rasulüllah muhâciri şöyle tanımlıyor:

Abdullah b. Amr’dan rivâyet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle dedi:

“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”  (Buhârî, Îmân/4-5, Rikâk/26. Müslim, Îmân/64-65. Ebû Dâvûd, Cihâd/2)

Kişi neye doğru yönelirse onun hicreti odur.

Mü’minlerin emîri Ömer (ra), Rasûlullah’ı (sav) şöyle buyururken dinledim, dedi ki: “Ameller niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.

Kimin niyeti Allah’a ve Rasûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır.

Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy/1, Îmân/41, Nikâh/5, Menâkıbu’l-ensâr/45, İtk/6, Eymân/23, Hiyel/. Müslim, İmâret/155. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Talâk/11. Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd/16. Nesâî, Tahâret/60. Talâk/24, Eymân/19. İbni Mâce, Zühd/26)

Görüldüğü gibi hicretten bahseden âyetlerin çoğunda o Allah yoluna (fi-Sebîlillah’a) nisbet ediliyor. Buna göre bir kimsenin -müslüman olsa da- dünyalık bir amaç için bir yerden bir yere göç etmesi bu anlamda ‘hicret’ değildir.

Ve hicretin; ister mekan değiştirmek, ister kötülükten iyiliğe doğru tekâmül etmek olsun, Allah rızası için olması gerekir.

2-İnfak

Kur’an’da ‘infak’, yetmişe yakın âyette genel anlamda hayırlı veya şer işlere ‘harcama yapma’ manasında kullanılıyor.

Dinî terim olarak ‘infak’ genellikle; Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla kişinin sahip olduklarından harcama yapması, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmasıdır.

Helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin uygun gördüğü yerlere sarfetmektir. Bu infak, her türlü meşru ve faydalı harcamaları ifade eder.

İnfakın mutlaka fi-Sebilillah, yani Allah rızası için olması gerektiği hatırlatılıyor.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿254﴾

“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefâatin olmadığı kıyâmet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara 2/254. Bir benzeri:  İbrahim 14/31)

Gerçek iyilik (birr), infak edenlerin davranışıdır. (Bakara 2/177)

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ ﴿29﴾ لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿30﴾

“Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.

Allah, kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” (Fâtır 35/29-30)

وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿133﴾ اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ ﴿134﴾

Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!

O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âli İmran 3/133-134. Enfâl 8/2-4)

َمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿265﴾

“Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Bekara 2/265)

َمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ اَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿270﴾

“Başkaları için her ne harcama yaparsanız yapın, ya da (bu niyetle) her ne adarsanız adayın Allah onu mutlaka bilir. Ama (hayrı engelleyen) zalimler yardım edecek kimse bulamayacaklar.” (Bakara 2/270)

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ﴿39﴾

“... Siz Allah için ne verirseniz (infak ederseniz), Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’ 34/39)

Kur’an mü’minlerin bir özelliği olarak;

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ ﴿3﴾

“onlar Allah’ın kendilerine verdiklerinden O’nun yoluna infak ederler” diyor. (Bakara 2/3. Ayrıca bkz: Kasas 28/54. Enfâl 8/3.. Hac 22/35. Âli İmran 3/134. Şûrâ 42/36-39. Fâtır 35/29-30)

Böylece mülkün Allah’a ait olduğu, o mülkte muhtaçların hakkı olduğu (Bkz: Zâriyât  51/19. Me’âric  70/25), iman edenlerin infakla imtihan edildikleri vurgulanıyor.

اِنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ ﴿15﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَط۪يعُوا وَاَنْفِقُوا خَيْرًا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿16﴾ اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ ﴿17﴾

“Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.

O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın (infak edin). (Zira) kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” (Teğâbun 64/15-17. Bir benzeri: Haşr 59/9)

وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟ ﴿28﴾

“Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Enfâl 8/28)

Bunun yanında;

مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ ﴿261﴾

“Mallarını (imkanlarını) Allah yolunda (fi-Sebîlillah) harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.” (Bakara 2/261)

Allah yolunda yaptıkları harcamaları başa kakmayanlar, yani bunu sırf Allah rızası için yapanların ödülü Allah’ın yanındadır. (Bekara 2/262.  Enfâl 8/60)

Mü’minler Allah yolunda (fi-Sebilillah) infak etmeye çağrıldıkları zaman cimrilik etmezler, bu çağrının gereğini yaparlar. (Muhammed 47/38)

Allah (cc) infak emri karşısında terddüt edenlere, yavaş davrananlara soruyor:

وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ...۟ ﴿10﴾

“Ne oluyor size ki, Allah yolunda (fi-Sebîlillah) harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır...” (Hadid 57/10)

Görüldüğü gibi Kur’an, infakın yalnızca fi Sebîlillah, yani Allah yolunda, O’nun rızası için olması gerektiğini söylüyor.

Gösteriş, reklam, dünyalık bir çıkar beklentisi, utanıldığı, insanlara kükmetmek için yapılan harcamalar infak olmadığı gibi, makbul da değildir.

 

Bu haftanın tavsiye kitapları

Müslüman Olmam Neyi Gerektirir, Fethi Yeken, İslamoğlu Yayıncılık

Söz yangını, Senai Demirci, Timaş Yayınları

Hadislerin Işığında Günlük Hayatımız, Mahmut Denizkuşları, Marifet Yayınları

[1] Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 2/369

[2] Esed, Muhammed. Kur’an Mesajı, 1/63