Kur'an'da Allah yoluna (fi-sebilillah'a) nisbet edilen ameller (eylemler) hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

18.10.2022 –

22 Rabiu’l-evvel 1444

Zaandam

 

61. Ders

KUR’AN’DA ALLAH YOLUNA NİSBET EDİLEN EYLEMLER (SALÎH AMELLER) 2

3-Cihad

Kur’an’da türevleri ile birlikte 40 kadar yerde geçen ‘cihad” kelimesinin kökü ‘cehd’ veya ‘cühd’dür. Bu da kararlı ve şuurlu bir şekilde gayret etmek, çalışmak, zorluklara karşı çaba göstermek demektir.

‘Cihad veya mücâhede’, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı koymak üzere elinden geleni yapmaktır.

Bu düşmanın insanın içinde veya dışında olması farketmez.

Terim olarak ‘cihad’; dinî emirleri öğrenip zorluğuna rağmen uygulamaya ve başkalarına öğretmeye, iyiliği tavsiye edip kötülüklerden sakındırmaya çalışmak, İslâmı tebliğ, nefse ve dış düşmana karşı mücâdele vermek, yoğun çaba sarfetmektir.

‘Cihad’, fikirsel planda başlar, nefsin ve şeytanın kandırmalarıyla direniş olarak devam eder,

Allah yolunda çaba/çalışma ile gelişir,

müslümanların yaptığı haklı fiili savaşa (kıtale) yardımcı olmaya,

bu yolda infak etmeye kadar uzanır.

Allah yolunda yapılan bütün çalışmalar, Allah’ın adı yükselsin diye gösterilen gayretler, İslâmı tanıtma ve savunma için ortaya konan çabalar ‘cihad’tır.

Mü’minin, Allah tarafından kendisine verilen beden, mal ve zihinsel imkanları Allah yolunda harcaması, İslâm yolunda kullanması ‘cihad’tır.

Cihad, yürek kazanma çabası,

İslâm ile yürekler arasındaki engelleri kaldırma gayreti,

insan hakları mücadelesidir.

Kur’an’da bu anlamda geçen cihad tümüyle Allah yoluna (fi-Sebîlillah’a) nisbet edilmekte, özellikle de mal ve can kelimeleri ile birlikte kullanmaktadır.

Cihad mü’minlerin bir özelliği olarak hem Medenî sûrelerde, hem de Mekkî sûrelerde yer alır. (Mesela bkz: Nahl 16/110. Hac 22/78. Furkan 25/52. Ankebût 29/69. Hucurât 49/15 v.d.)

Medine’de inen âyetlerde cihad giderek davet uğruna, Allah yolunda daha çok çalışma, daha çok fedakârlık yapma, haklı savaşlara daha yoğun destek olma, savaşa katılma zorunlu olursa savaşta da elinden geleni yapma manasını kazanmıştır.

Kur’an iman edenlere;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿35﴾

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” diye emrediyor. (Mâide 5/35)

Bir âyette “Allah yolunda cihad edin” emri, “yeri gelince Allah için seferber olun” emri ile birlikte geliyor. (Tevbe 9/41)

Allah (cc), kendi yolunda (fi-Sebîlillah) cihad eden, kınayanın kınamasından korkmayanlara, hidâyet lutfeder. (Mâide 5/54)

Kur’an bir kaç âyette hicret edenlerle cihad edenleri birlikte anıyor ve övüyor. Derecelerinin yüksek olacağını, Allah katında bol rızık bulacaklarını haber veriyor. (Mesela bkz: Tevbe 9/20. Bakara 2/218. Enfâl 8/72, 74. Hacc 22/78)

Allah yolunda cihad etmek, çalışmak, fedakârlıktan bulunmak, malı ve canı bu yolda seferber etmek Kâbe’yi onarmak gibi değildir. Kur’an böyle zanneden ve imandan yüz çeviren müşriklerin yanıldıklarını söylüyor. (Tevbe 9/19)

Allah yolunda cihad; mü’minleri elim bir azaptan kurtaracak kârlı bir ticarettir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿10﴾ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ ﴿11﴾ يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ ﴿12﴾ وَاُخْرٰى تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿13﴾

“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.

İşte bu takdirde O, günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.

Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.” (Saff 61/10-13)

Gerçek müslümanların en önemli özelliği de iman ettikten sonra bu imanları uğruna mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeleri, yani yoğun çalışma yapmalarıdır. (Hucurât 49/15)

Münafıklar, yani dinde ikili oynayanlar Peygamber ile yorucu sefere çıkmaktan ve Allah yolunda (fi-Sebîlillah) cihad etmekten hoşlanmadılar, hoşlanmazlar. (Tevbe 9/81)

Kur’an zekât verilecek kimseler arasında «Allah yolunda (fi-Sebîlillah) çalışıp cihad edenleri de sayıyor. (Tevbe 9/60)

İslâmda önemli bir ibadet ve kulluk görevi olan cihad da Allah rızası için, yani fi-sebîlillah olmalıdır.

Bu amacın dışına çıkan, ancak adına insanların cihad dediği şeyler Kur’an’ın kasdettiği cihad olmaz. İnsanların kendi kendilerini avuttukları iddialar olur.

Cihad edene ‘mücâhid’ denir. Mücahid;  dünya çıkarı için değil, yalnızca Allah yolunda ‘mücâhede’ eder.  

Ebu Musa’dan rivâyet edildiğine göre bir adam Rasûlüllah’a gelerek;

-“Ey Allah’ın Rasûlü, kahramanlık göstermek için, kendi yakınları uğruna veya gösteriş için savaşanlardan hangisi Allah yolundadır diye sordu. Peygamber buyurdu ki:

-“Kim Allah kelimesi yüce olsun diye cihad ederse o Allah yolundadır.” (Tirmizí, F. Cihad/16 no: 1646. Ebû Dâvûd, Cihad/26 no: 2516-2517. İbni Mâce, Cihad/13. Bir benzeri: Buhârî, Cihad/15. Müslim, İmâret/149 no: 1904. Nesâí, Cihad/21)

 

4-Seferber (nefr) olmak

Kur’an’da seferberliğ ‘nefr’ denir. Bu da Allah yoluna nisbet ediliyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ ﴿38﴾

“Ey iman edenler! Size ne oluyor ki, “Allah yolunda (fi-sebîlillah) seferber (nefr) olun” denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz?

Dünya hayatını âhirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası âhiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 9/38)

Arkasından böyle yapanlar için apaçık bir tehdit geliyor:

اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـًٔاۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿39﴾

“Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız (nefr olmazsanız); (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiç bir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir. (Tevbe 9/39)

Âyetin Hicri 9. yılda zor bir zamanda ve zorlukla yapılan Tebuk seferine gönülsüzce katılanlarla ilgili olduğu söylenmiştir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَم۪يعًا ﴿71﴾

“Ey iman edenler! (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın, ya da topluca seferber olun.” (Nisâ 4/71)

Burada “nefr olun” emri, savaşa hazırlıklı olun, ya da -gerekirse- savaşa birlikte çıkın şeklinde anlaşılmış.

Nitekim bu bir başka bir başka âyette açıklanıyor.

اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿41﴾

“Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın (nefr olun). Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe 9/41)

İhtiyaç olduğu zaman fakir zengin, gönüllü gönülsüz, genç yaşlı, yaya veya binekli olarak Allah yolunda seferber olmak Allah’ın emridir.

İslâm toplumunun kendisini savunma noktasında bu çok önemlidir. Bu öneminden dolayı Allah (cc) yukarıdaki âyette bu işi hafife alanları kınamaktadır. (Tevbe 9/38) 

Düşmanlara karşı hazırlı olmak, bunun için Allah yolunda infak ve cihad etmek, yani hem harcama yapmak hem de eldeki bütün imkanlarla çalışmak, sonra da gerekirse bölük bölük, ya da topluca seferber olmak anlamındaki nefr olmak da fi-sebîlillah (Allah yolunda) olmalı.

Bu amacın dışında olabilecek harcamalar, çabalar, kahramanlıklar gösterişten öteye geçmez.

Asabiyye uğruna yapılan yatırımlar ve çalışmalar, hamasî çabalar, dünyevî bir çıkar için ferdi ve toplu hareketler, eylemler Allah katında bir değer kazanmazlar.

Seferber (nefr) olmak hakkındaki âyetler özelde Tebuk Seferiyle ilgili olsa da mesajı ve hükmü geneldir. Zira düşman tehlikesi her zaman vardır. Ancak sefrberlik ilanı otoritenin işidir.

Buna karşı müslümanlar da her zaman uyanık; ihtiyaç hâlinde, şereflerini ve vatanlarını korumak üzere seferber olmaya hazır olmalılar.

 

5-Kıtal (fiili savaş)

Allah yoluna (fî-Sebîlillah’a) nisbet edilen eylemlerden biri de “sıcak (fiili) savaş”tır.

Kur’an “fiili savaş” anlamında kıtal (karşılıklı savaş), harb ve nefr (seferberlik) gibi kavramları kullanıyor.

Lafzın farklılığı mananın farklılığı demek olduğuna göre ‘cihad’ bugün bilinen fiili savaş, yani kıtal veya harp değildir.

Allah yolunda kıtal’i (savaşı) emreden âyetler sadece Medenî sûrelerde geçmektedir. (Mesela bkz: Bakara 2/190,  193, 244. Âli İmran 3/168. Nisâ 4/76, 84. Enfâl 8/39. Tevbe 9/12, 14, 29, 36, 123. Hac 22/39 v.d.)

Kur’an, cihad ve savaş (kıtal) kavramlarını temamen “Allah yolunda (fî sebîlillah)”, O’nun rızasına nisbetle kullandı. Allah rızasının dışına çıkan bir eylem, ister yoğun bir çalışma, isterse fiilí savaş olsun; o, İslâmın emrettiği bir ibadet (sâlih amel) değildir.

Allah (cc) özelde sahabelere, genelde bütün müslümanlara –gerektiği zaman- Allah yolunda savaşmayı emrediyor.

وَقَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَ ﴿190﴾

“Sizinle savaşanlarla Allah yolunda (fî-sebîlillah) savaşın (kıtal yapın). Saldırgan olmayın. Allah saldırganları sevmez.” (Bakara 2/190)

Fiilî savaşa izin veren bu ve benzeri âyetlerde, aşırı gidilmemesi özellikle vurgulanmakta, amacının dışına çıkılması, zulüm ve taşkınlık kesinlikle yasaklanmaktadır.

Âyetteki “Allah yolunda” ifadesi savaşa ahlâkına bir vurgudur.

Müslümanlar savaşmaya mecbur kalsalar da bunu fî-sebîlillah yapmalılar.[1]

Amellerin niyete bağlı olduğunu hatırlayalım.   

Bir âyette genel bir ifade ile müslümanlara –gerekirse- Allah yolunda savaşmaları emrediliyor. Bu da savunma savaşıdır. (Bakara 2/244)

Müslümanların müstez’afların (zayıf bırakılmışların) yardım dileklerine, feryatlarına sağır kalmaları, ilgilenmemeleri doğru değildir.

َمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ ﴿75﴾

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? (Nisâ 4/84)

Bedir Savaşında karşı karşı gelen iki gruptan biri şirk düzeni hâkim olsun diye, diğeri ise Allah yolunda (fî-sebîlillah) savaştılar. Bunların her ikisinde de sonraki nesiller için ibretler vardır. (Âli İmran 3/13)

Bu aynı zamanda meşru ve haklı savaşın da boyutlarını göstermektedir.

Uhud Savaşı’nda; “Gelin, Allah yolunda (fî-sebilillah) çarpışın; ya da (kendinizi) savunun” denildiği zaman savaşmamak için bahâne uyduranlar, ya da bu uğurda fedakârlık yapmaktan kaçınanlar o gün imandan çok kâfirliğe yakındılar. (Âli İmran 3/166-167)

Âhiret hayatını ve orada verilecek ödülleri geçici dünya hayatına tercih edenler; burada dünyalık bir çıkar, boş sloganlar uğruna, ibadetlerle ilgisiz hedefler uğruna değil, Allah yolunda savaşmalılar.

فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿74﴾

“O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ 4/74)

İman edenler Allah yolunda (fî-sebîlillah) savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. (Nisâ 4/76)

Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.

اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ .... ﴿111﴾

“...Çünkü onlar Allah yolunda (fî-sebîlillah) savaşırlar, öldürürler veya ölürler...” (Tevbe 9/111)

Savaş her ne kadar istenmeyen bir şey olsa da bazen kaçınılmaz olur.

Buna mecbur kalan mü’minlerin dünyevi çıkarlar, üstün gelmek, başkalarının ülke ve değerlerini ele geçirmek, zorla din benimsetmek, ezmek ve hâkimiyet kurmak, intikam almak için savaşmamalılar.

Ama kendilerini ve vatanlarını, şeref ve dinlerini savunmak, düşman tehlikesini önlemek, zalimlere engel olmak, mazlum ve müstez’aflara yardım etmek, İslâmî davetini önünü açmak, insan haklarını garanti altına almak, barış ve güven ortamını sağlamak için otoritenin çağırması hâlinde savaşmalılar.

Müslümanlar bunu da fî-sebîlillah yapmalılar.

Ebu Hureyre’den (rav): Rasûlüllah’a (sav);

-Hangi amel daha efdaldir? Diye soruldu.

-“Allah’a ve Peygambere iman etmektir”, buyurdu.

-Sonra hangisi efdaldır? Denildi:

-“Sonra Allah yolunda cihadtır”, cevabını verdi.

-Sonra hangisidir? sorusuna karşılık;

-“Makbul olan hac’dır” buyurdu. (Riyazü’s Salihín no: 1290. Tirmizí, F.Cihad/22 no: 1658. Darimí, Cihad/4 no: 2398)

Abdullah b. Hubşí el-Haşamí’den (ra) şöyle rivâyet edilmiştir: Peygamberimize; “Amellerin en faziletlisi hangisidir?” diye soruldu. Rasûlüllah (sav): -

-“Kıyamı uzun olan (namaz) dır” buyurdu.

“Sadakaların hangisi en faziletlidir” denildi. Efendimiz (sav):

-“Azalacağından korkarak (çoğaltılması ümidi beslendiği zaman) verilendir” dedi.

“Hicretin en faziletlisi hangisidir?” diye soruldu. Peygamberimiz:

-“Allah’ın ona haram kıldıklarından kaçanın hicretidir.” buyurdu.

“Cihadın en efdali hangisidir?” denildi. Buyurdu ki:

-“Mal ve canıyla müşriklerle savaşanın cihadıdır.”

“Hangi ölüm daha hayırlıdır?” soruldu. Rasûlüllah (sav):

-“Atı öldürülüp, kendi kanı da akıtılanın ölümü ölümlerin en güzelidir” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salat/ no: 1449)

 

6-Şehâdet-şehidlik

Kur’an terim anlamında şehidliği de Allah yoluna nisbet ediyor.

Ancak onlar hakkında ‘şehid’ kelimesini değil; “fî-sebîlillah ölen ve öldürülenler” sıfatını kullanıyor. Bu da Allah katında yüksek bir derecedir.

Onlar, canlarını Allah uğrunda, O’nun adının yüce olması (ilay-i kelimetullah), İslâm’ın yücelmesi ve korunması için feda ederler.

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ ﴿154﴾

“Allah yolunda (fî-sebîlillah) öldürülenlere “ölü” demeyin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz.” (Bekara 2/154)

وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًاۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ ﴿169﴾ فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ ﴿170﴾

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.

Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Âli İmran 3/169-170. Bir benzeri: Hac 22/58)

“...Allah yolunda öldürülenlere gelince, amellerini asla boşa gidermez, ileride onları muratlarına erdirir, ruhlarını şâd eder ve kendilerini cennete koyar; onu onlar için güzel kokularla donatmaktadır.” (Muhammed 47/5-6)

Kur’an şehitliği belli bir pozisyona veya sadece savaşa bağlamıyor. Bilakis  “Allah yolunda ölen veya öldürülen” diyerek genelleme yapıyor.

Buna göre kim Allah yolunda çalışırken, cihad ederken, ya da fiilen savaşırken ölürse şehid olur.

Böyleleri hayatlarını ve canlarını imanlarına şâhit kıldıkları için şehid adıyla anılmayı hak ederler.[2]

Şehidler Allah’ın rahmetini ve affını kazanırlar. Allah (cc) onların yaptıklarının karşılığını mutlaka verir. (Âli İmran 3/157. Tevbe 9/111. Muhammed 47/)

Şüphesiz şehidlik üstün bir makamdır. Allah (cc) bu makamı kendi rızası için (fî-sebîlillah) çalışırken, cihad ederken (üstün çaba gösterirken) ölen veya öldürülen kimselere vermektedir.

Allah (cc) yolunda çalışanları ve bu uğurda canlarını Cennet karşılığı seve seve verenleri sadece O bilir.

Bazı ölüler hakkında bizim ne dediğimiz değil; Allah’ın o ölüye nasıl muamele edeceği önemlidir.

Demek ki gerçek şehidleri yalnızca Allah (cc) bilir.

Utbe b. Abdi’s-Sülemi (ra), Rasûlullah’ın şöyle dediğini anlatıyor:

«-Öldürülme üç (türlü)dür: Mü’min kişi malıyla ve canıyla Allah yolunda cihad eder de düşmanla karşılaştığı vakit öldürülünceye kadar onunla vuruşur. İşte Allah’ın Arşı’nın altındaki çadırında iftar eden şehid budur. Ancak peygamberler nübüvvet derecesi ile ondan üstün olurlar.

Diğeri bir mü’min kişidir ki, günahlardan ve hatalardan nefsine karşı emin olmaz. O da malıyla canıyla Allah yolunda cihad eder. Nihayet düşmanla karşılaşınca ölünceye kadar savaşır.

İşte bu şehidlik onun günahlarını ve hatalarını temizler. Çünkü kılıç hataları silip süpürücüdür.

Bu şehid cennetin istediği kapısından içeri sokulur. Zira cennetin sekiz kapısı vardır. Cehennemin de yedi kapısı vardır. Onların bazısı bazısından üstündür.

Üçüncüsü de münafık bir adamdır ki, malıyla canıyla Allah yolunda cihad eder. Nihayet düşmanla karşılaşınca Allah yolunda öldürülünceye kadar çarpışır.

İşte bu kişi de ateştedir. Çünkü kılıç münafıklığı silip süpürmez.» (A. b. Hanbel, Müsned, no: 17674)

 

7-Sıkıntı çekmek 

Allah (cc) kendi yolunda sıkıntıya düşenleri ve buna sabredenleri övüyor ve onları sevdiğini söylüyor.

وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَۙ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَث۪يرٌۚ فَمَا وَهَنُوا لِمَٓا اَصَابَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصَّابِر۪ينَ ﴿146﴾

“Ve nice peygamber, yanındaki Rabbe adanmış bir çok yiğitle (rıbbiyyûn ile) birlikte savaşma durumunda kaldı.

Onlar da Allah yolunda (fî-sebîlillah) başlarına gelenlerden dolayı ne yılgınlığa kapıldılar, ne acziyet gösterdiler, ne de onursuzluk sergilediler. Zira Allah sabredenleri, yani sıkıtılara göğüs gerenleri sever.”  (Âli İmran/146)

Benzer bir müjdeyi bir başka âyette “sebîlî-benim yolumda eza cefa görenler” ifadesiyle görüyoruz. (Âli İmran 3/195)

Buna göre kadın olsun, erkek olsun hangi müslüman bulunduğu ortamda sırf müslüman olduğu olduğu, İslâmı yaşamaya çalıştığı için,

ya da İslâm uğruna çalıştığı için eziyete, sıkıntıya, zorluklara, eza ve cefaya, işkence ve zulme uğrarsa, bunun karşılığını tıpkı şehidler gibi alır.

Demek ki bir mü’minin fî-sebîlillah yaptığı her eylem (amel) değerli olduğu gibi, bu uğurda karşılaştığı sıkıntılar da onun için sevap sebebidir.

8-Kendisini Allah yoluna adamak     

لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟ ﴿273﴾

“Kendilerini Allah yoluna (fî-sebîlillah) adadıkları/vakfetttikleri (uhsiru) için (ticaret amacıyla) yeryüzünde dolaşamayanlara yardım yapın.

İstemekten çekindikleri için, durumlarını bilmeyenler onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler...” (Bakara 2/273)

Burada kendilerine yardım edilmesi istenen kimseler hayatlarını Allah yoluna adayan mücâhidler, ya da ilme vakfedenler olabilir. (Allahu a’lem)

“Yani, kendilerini tamamen iman yolunda çalışmaya -imanı yaymak, tebliğ etmek veya bedenen ve fikren savunmak şeklinde- verenlere veya zamanlarını Allah'ın mesajında yüceltilmiş olan ilim öğrenimine, toplumun iyiliği için uğraşmaya ve benzeri ulvî hedeflere adayanlara, yahut da bu hedefler uğrunda çabalarken şahsî veya maddî sıkıntılara uğrayan ve bu sebeple kendilerini koruyamayacak durumda bulunanlara.”[3] 

Kendini Allah yoluna adayanların samimi, ihlaslı olmaları, yalnızca Allah rızasını hedeflemeleri gerekir.

Birilerine yük olmayı, asalaklık yapmayı, tufeyli olmayı, başkalarının sırtından geçinmeyi, insanların iyi niyetini istismar etmeyi, bu yolla dünyalık elde etmeyi, ya da birilerini üzerinde etkili olmayı düşünmemeleri gerekir.

Zaten Allah (cc) kimin iyi niyetli olduğunu bilir.

Kendisini fî-sebîlillah’a adamak da bu olsa gerekir. (Allahu a’lem)

[1] Bak: Buhârî, B. Vahy/1, İmân/41 no: 54, Nikâh/5 no: 5070, M. Ensâr 45 no: 3898, İtk 6 no: 2529, Eymân 23 no: 6689. Müslim, İmâret/45 (155) no: 4927. Ebû Dâvûd, Talak/11 no: 2201. Tirmizî, F. Cihâd/16 no: 1647. Nesâî, Tahâret/60 no: 75, Talâk/24 no: 3467. İbni Mâce, Zühd 26 no: 4227

[2] İslâmoğlu, Mustafa. Hayat Kitabı Kur’an, 1/57

[3] Esed, Muhammed. Kur’an Mesajı, 1/82