Tezkiye kişiseldir, arınanların ödülü, kalbim temiz, ben iyiyim demek, Allah'ın tezkiyesi, Ramazanı yaşayarak tezkiye olma (arınma) hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

28 Mart 2023 –

06 Ramazan 1444

Zaandam

 

 

82. RAMAZANLA TEZKİYE OLMAK

-Arınan da (tezkiye olan da) kendisi için arınmış olur  

Allah’ın arındırması yanında insanın kendi iradesiyle nefsini mânevî kirlerden arındırması önemlidir. Buna bir âyet şöyle işaret ediyor:   

وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ وَاِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ اِلٰى حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۜ اِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ وَمَنْ تَزَكّٰى فَاِنَّمَا يَتَزَكّٰى لِنَفْسِه۪ۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ

 “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiç bir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa.

Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden saygı ile korkanları ve namaz kılanları uyarırsın.

Kim arınırsa (tezekkâ) ancak kendisi için arınmış (yetezekkâ) olur. Dönüş ancak Allah'adır.” Fâtır 35/18)

Kim günahları terkeder ve sâlih ameli artırırsa o nefsini tezkiye etmiş olur. Arınmanın sonucu ve faydası kendisinedir.

Kimse kimsenin yerine tezkiye olamaz. Arınmaya çaba gösteren birinin bunu başkasına fatura etmesi, birisine -özellikle Allah’a- minnet etmesi doğru değildir. Zira bütün ameller (ibadetler) şahsî olduğu gibi tezkiye ibadeti kişiseldir.

Başkasının Dinde istenildiği gibi tezkiye olduğunu ileri sürmek boş bir iddiadır.

Âyetin ilk cümlesi önemli bir ilkeyi ortaya koyuyor.

Şahsî sorumluluk; kişinin Âhirette vereceği hesabın temel ölçülerinden biridir. Bir kimse başkasının cezasını çekemeyeceği gibi, -putperestlerin zannettiği gibi- bir başkasını da şefâat ederek hesaptan kurtaramaz.

Allah (cc) bir kimseyi işlemediği suçtan dolayı sorumlu tutmadığı gibi, bir kimsenin başkasından alacağı yardımla günahtan ve bu günahın karşılığı cezadan kurtulması da mümkün değildir.

Sonuçta Allah’ın ölçülerine/emirlerine uyup yasaklarından kaçınma çabası içinde olan ve sâlih amel işleyen yine kendisi için tezkiye olur. (Heyet, Kur’an Yolu, 4/410-411)

-Tezkiye olanların âhirette yeri Adn cennetleridir 

Mânen temizlenenlere ebediyen cennette kalacakları müjdelenmiştir.

Mekke döneminin ortalarında nazil olan Tâhâ Sûresinde şöyle deniliyor:

وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ

جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟

 “Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.

Her kim de O'na sâlih ameller işlemiş bir mü'min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu günahlardan temizlenenlerin/tezkiye olanların (tezekkâ) mükâfatıdır.” (Tâhâ 20/75-76)

Böyleleri dünyada iken Allah’a itaat etmiş, yüreklerini manevi kirlerle kirletmemiş, hata ve günahlarını tevbe ve istiğfarla affettirmeye çalışmış, hata ve günahta ısrar etmemiş, günlük hayatında ma’ruf-hayırlı işleri tercih etmişlerdir.

Tezkiye olmanın bütün sonuçlarından yararlanmak bunların hakkıdır.

 

-Nefsi temize çıkarmak

Mânevî arınmayı emreden İslâm, insanların nefislerini temize çıkarmalarını ve arınmış olma iddiasında bulunmalarını yasaklar. Çünkü önemli olan insanların kendilerini temize çıkarması iddiası değil, Allah’ın onları tezkiye etmesidir.

İnsanın nefsini tezkiye etmesi iki şekilde olur.

1-Fiille olur. Bu övgüye değerdir. Allahın şu sözünden kasdedilen budur. “Onu temizleyen felâh bulur.” (Şems 91/9. A’la 87/14)

2-Sözle olur. Mesela âdil birinin başkasını tezkiye etmesi (onun doğru sözlü, güvenilir veya dürüst olduğunu söylemesi) gibi.

İnsanın bunu kendisi hakkında yapması yerilir. Allah bunu nehyetmiştir.

اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟

 “Onlar (sâlih amel işleyenler), ufak tefek kusurları (lemem) dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir.

Bunun için kendinizi temize çıkarmayın (felâ tüzekkû). Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.” (Necm 53/32)

Bu nehyin (yasaklamanın) sebebi; insanın kendisini methetmesinin aklen ve şer’an çirkin olduğunu hatırlatmaktır. Hikmet ehli birine; “doğru da olsa hoş olmayan şey nedir?” diye sorulduğunda “insanın kendisini methetmesidir” karşılığını vermiş.  (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 313)

 

-Allah (cc) dilediğini temize çıkarır

İnsan tezkiyenin (arınmanın) sınırlarını ve boyutlarını tayin edemez. Nice “kalbim temiz”, ya da “ben en iyisiyim” diyenler,  kirli işlere bulaşırlar, akla hâyale gelmez hatalar işlerler.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظ۪يمًا

 “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” (Nisâ 4/48)

Bu âyet indiği zaman Medineki yahudiler “biz müşrik değiliz, Allah’ın ileri gelen kullarıyız” demişler. وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَٓاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّٓاؤُ۬هُۜ  “biz Allah’ın oğullarıyız” (Mâide 5/18),

وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ 

 “ateş bize  sadece sayılı günler dokunacak” (Bekara 2/80) dedikleri gibi.

Ayrıca bir gün bazı yahudiler çocuklarını alıp Peygamber’in huzuruna gelmişler ve “Ey Muhammed, bunların bir günahı var mı” demişler. Peygamber (sav) “hayır” demiş.

Bunun üzerine “işte biz de tıpkı bunlar gibiyiz, gece yaptığımız günahlar gündüz, gündüz yaptığımız günahlar gece örtülür” diye kendilerini temize çıkarmışlar.

Bunun üzerine şu ayetlerin indiği söyleniyor. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili, 2/569)

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا

اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْمًا مُب۪ينًا۟

 “Kendilerini temize çıkaranları (yüzekkihim) görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır (yüzekkâ) ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.

Bak nasıl da Allah’a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.” (Nisâ 4/49-50)

Yani kendilerini ‘Allah’ın seçkin halkı gören ve peşinen kendilerini Allah’ın rahmetini hak etmiş sayan yahudiler ve hz. İsa’nın kendisini insanların günahları sebebiyle “onlar adına feda ettiğini”ne inanan hırıstiyanlar.

Elbette bu kınama aynı zamanda kutsal zannedilen kişilere tapınma günahını işleyen, yalnızca Allah’a gösterilmesi gereken saygı ve bağlılığı onlara gösteren (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/148),

kendilerini bir yapıya veya kişiye mensup olmakla kurtulmuşlardan zanneden,

“benim kalbim temiz” deyip ibadetten uzak kalan, “biz/ben en iyiyiz” diye hâyal eden, kurtulmayı fanilere bağlanmakta gören müslümanlar için de geçerlidir.

Bir başka âyette şöyle buyuruluyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَدًاۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, bilsin ki o hayasızlığı ve kötülüğü emreder.

Eğer Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı sizden hiçbiriniz asla temize çıkamazdı (mâ zekâ).

Fakat Allah, dilediği kimseyi tertemiz (yüzekkî) kılar. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Nûr 24/21)

Kimin takva sahibi ve faziletli olduğuna karar veren Allah’ın iradesidir. Onun hükümleri de keyfi olmayıp, kendi ilmine, kulların niyet ve ameline dayalıdır. Kimin sâlih amelle dolu bir hayat yaşama isteğinde olduğunu, kimin günah ve isyan dolu hayatın cazibesine kapıldığını bilen yalnızca O’dur.

 

 -Allah bazılarını tezkiye etmez

*Allah (cc) âyetlerini az bir para karşılığı satanları Âhirette tezkiye etmeyecek.

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۙ اُو۬لٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ اِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِۚ فَمَٓا اَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ

 “Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır (yüzekkihim). Onlar için elem dolu bir azap vardır.

Onlar, doğru yol karşılığında dalâleti (sapıklığı), mağfiret (bağışlanma) karşılığı azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış.” (Bekara 2/174-175)

Yani onlar, inkârlarında ısrar ederek ölmüş oldukları için, Allah (cc) bağışlamak (mağfiret) ve affetmek suretiyle onları tezkiye etmeyecek, onlardan razı olmayacak.

Onları hayırla övmeyecek, habis (kirli) işlerini ıslah edip düzeltmeyecek ve onları arındırmayacak. (Şevkânî, A. b. Muhammed. Fethu’l-Kadîr, s: 133)

Böylelerini mü’minlere yapacağı gibi affından hissedar yapmayacak, kazandıkları kirlilikleriyle mahşer meydanına getirecek. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 1/488)

Burada çıkarları azalacak diye hz. Muhammed hakkındaki bilgileri insanlardan saklayanların yanında, dinî metinleri gerçek anlamından ve amacından saptıracak şekilde çıkarları doğrultusunda te’vil edenler,  din ticareti yapan kişi ve toplumlar kınanıyor.

Allah (cc) kıyâmet günü onları muhatap alamaya değer bulmayacak, onları tezkiye etmeyecek, ama acıtıcı bir cezaya çarptıracaktır. (Heyet, Kur’an Yolu, 4/410-411)

*Allah (cc), verdikleri sözü değiştirenleri tezkiye etmeyecek:  

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

 “Şüphesiz, Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir (yüzekkihim). Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Âli İmran 3/77)

İnsanı Allah’a yaklaştırcak, O‘nun sevgisinin kazandıracak sebep şu veya bu kimseye, kabileye, ülkeye, gruba, mezhebe mensup olmak değil; Allah’a verilen söze, yani hem ilk ahde (Elest misâkına), hem ‘Kelime-i şehâdet’ ve ‘âmentü’ ile verilen söze, hem de Allah adıyla edilen yeminelere vefalı olmaktır.

Tefsir ve hadis kaynakları bu âyetin iniş (nüzul) sebebi açıklanırken, Ehl-i Kitap’tan bazılarının, yeminin önemini hiçe  sayarak çıkar elde etmeye çalıştıkları haberlerine yer verirler.

Bu haberler âyetin anlaşılmasına canlı örnekler olsa da hükmü geneldir. Âhirete iman eden herkese; Allah adına yemin ettikten sonra sözünde durmaları, yemine sâdık kalmaları çağrısı yapılıyor, Allah’a verilen sözden dönmenin sonuçları üzerinde düşünmeleri  tavsiye ediliyor. (Taberî, İbni Cerir. el-Câmiu’l-Beyan, 3/319. en-Nisabûrî, A. b. Ahmed. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 80)

Allah’ın böyle kimselerle Âhirette konuşmaması ve onlara bakmamasından maksat, onların O’nun yanında bir değerlerininin olmaması, O’nun azabına müstehak olmaları demektir. Nitekim bir âyette inkârcılara, ya da Cehennemi hak edenlere; 

قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ

 “orada hakir olarak kalın ve Benimle konuşmayın” (Mü’minûn 23/108) denilecek.

Allah’ın onları tezkiye etmemesi de onları bağışlamaması ve günahlarından arındırmaması, ya da sâlih kullara layık gördüğü övgüden onları mahrum bırakmasıdır. Bütün bunlar da Allah’tan hakkıyla-korkup sakınanlar için vahim sonuçlardır. (İbni Atiyye, Muharriru’l-Vecîz, s: 320)

Bu âyet, bir çıkar karşılığı ahdini (Allah’a verdiği sözleri), yeminini satanların Allah’ın nimetlerinden mahrum kalacaklarını, azabı hak edeceklerini haber veriyor.

Onlar kıyâmet günü ilâhi rahmete nail olamayacaklar, Allah’tan bir af ve bağışlanma duyamayacaklar. Onlara bakılmaması ve onlarla konuşmaması kinâye yoluyla onların dikkate alınmayacakları, onlara olan öfekinin arttığı; böyle bir durumda ümitlerinin tükeneceği söyleniyor. (Abduh, M. Rıza, R. Menar Tefsiri (ter.), 3/483

-Arınmanın (tezkiyenin) imkanları:

İlk vahiylerde sık sık üzerinde durulan tezkiyenin dinin temel amacı olduğunu söylemeliyiz. Zira vahiyden mahrum, ilâhi eğitim metodundan uzak kalan, hayatına İslâmın ilkeleriyle yön vermeyen herkes nefsini kirletir.

Müslüman nefsini nasıl tezkiye edebilir?

Bunun imkanları nelerdir?

Bunun için birilerini mi bulmak gerekiyor?

Peygamber dışında bu birileri, adları ne olursa olsun, başka insanları tezkiye edebililer mi? Yoksa bazı güzel insanlar başkalarının nefis tezkiyesi yapmalarına yardımcı mı olurlar?

Nefsimizi arındırmak için özel günleri zamanları mı beklemek gerekiyor?

Kulluğun yapılması gerektiğini öğreten Kur’an ve Yüce Elçi, nefis tezkiyesinin nasıl yapılacağını da öğrettiler. Onlardan bazıları:

1-İslâm dışı inançlardan, kanaatlerden kalbi, zihni ve duyguları uzak tutarak

2-Günahlardan sakınarak

3-Tevbe ve istiğfar ederek

4-Sâlih amel işleyerek 

5-Çok dua ederek, zikir ve tesbîh yaparak

6-Tefekkür ederek, âhireti düşünerek

7-Kalbi kin, haset, gıybet, dünyaya aşırı tutkunluk, hırs ve günaha meyletmekten uzaklaşarak

8-Allah için vererek, infak ederek

9-Kur’an’ı okuyarak

10-Ramazan’ı ihya ederek.

 

10-Ramazan’ı ihya ederek

Ramazan tezkiye (arınma) mevsimidir, fırsatıdır. Her şeyiyle tamamen hayır, bereket ve rahmet olan Ramazan ayı ve oruç ibadeti bütün sene için de en güzel bir örnek, nefis eğitimi ve nefis tezkiyesi zamanıdır.

Tecrübe ile sabit ki müslümanların çoğu gelince daha çok ibadet ediyorlar, dinlerini daha yoğun bir şekilde yaşıyorlar.

Oruç, namaz, teravih, dua, sadaka, infak, ikram, sabır, yardımlaşma, paylaşma, kardeşlik, zikir, tesbîh, tevbe ve istiğfar ve benzeri ibadetler bu ayda daha da artar.

Mü’min bu ayda ölümü ve Âhireti daha çok hatırlar, daha çok hazırlanmaya çalışır.

Bütün bunlar da nefsi arıtan, onu günahların kirinden temizleyen, kalbi arı duru yapan sebeplerdir.

Peygamber (sav) “Ramazan ayı girdiği zaman Cennetin kapıları açılır, Cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” (Buhârî, Savm/5 no: 1898, 1899, Bed’ü’I-Halk/11 no: 3277. Müslim, Sıyâm 1/1-2 no: 2495-2496. Nesâi, Sıyâm/5 no: 2107) buyurdu.

Bunu, “mü’minler nefislerini tezkiye edecek yaptacakları sâlih ameller ile Cennetin kapılarını kendilerine açılmasını talep ederler, Şeytana karşı o kadar dikkatli olurlar ki, adete onu zincirlemiş gibi olurlar” şeklinde anlayabiliriz.

Ya da müslümanların yaptıkları hayırlı işler onlara Cennetin kapılarını açmasını sağlar, şeytanları onlardan uzak tutar.

Orucun veya Ramazanın tezkiye ayı olduğu muhtelif hadislerden anlıyoruz.

Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki Ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir. (Müslim, Tahâret/14 no: 223. Tirmizi, Salat/160 no: 214)

“Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefâret olur.” (Müslim, Fiten/17 no: 144. Tirmizî, Fiten/71 no: 2259)

 “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhârî, Îmân/28 no: 38)

Buhâri bu hadisi Oruç kitabında Kadir Gecesi ilavesi ile rivâyet ediyor: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesini ihya ederse geçmiş günahları affedilir. Kim de faziletine inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Savm/6 no: 1901)

Tirmizî ve Darimî aynı hadisi Ramazan’ın ve Kadir Gecesi’nin yerini değiştirerek rivâyet ediyorlar. (Bakınız: Tirmizî, Savm/1 683. Darimî, Savm/54 no: 1783)

Oruçtan bir amaç da kötü davranışlardan temizlenmek, güzel ahlâk kazanmaktır. Kendini ıslah etmek, daha önceden işlenmiş hatalardan arınmaya çalışmaktır.

Peygamber (sav) buyurdu ki: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse,  Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm/8 no 1903, Edeb/51 no: 6057)

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm/21 no: 1690)

Ramazan girip çıktığı hâlde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün...” (Tirmizî, Daavat/110 no: 3539)

Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa “ben oruçluyum” desin (ve ona bulaşmasın).'' (Buhârî, Savm/2 no: 1894, 9 no: 1904. Müslim, Sıyâm 29/164 no: 2703. Muvatta, Sıyâm/58. Ebu Dâvud, Savm/25 no: 2363. Tirmizî, Savm/55 no: 764)

Ramazan hakkında “onun başı rahmet, ortası mağfiret (bağışlanma), sonu Cehennemden kurtuluştur” denilir. Bu şâhitlik Ramazan’ın arınma (tezkiye) ayı olduğunu bir kez daha gösterir.

Ramazan mağfiret va rahmet ayıdır. Tevbe ve istiğfar için, af talebi için, günahları terketmek için, sâlih amellere yönelmek için bir fırsattır.

Bu ayı hakkıyla değerlendirenlere Allah lütuf, rahmet ve bereketini daha fazla ikram eder, onlar da kerâmetli olurlar. Ya da bu ayın değerini bilenler, Allah’tan bunları daha fazla isterler.

Orucun bir rolü de keffâret olmasıdır.

Keffâret; işlenen günahları affettirebilecek, silinmesine vesile olabilecek, nefis tezkiyesi için bir imkandır.

Kur’an’a göre hata ile adam öldüren bir müslüman, bunun keffâreti olarak bir mü’min köleyi azat etmesi gerekir. Buna imkan bulamazsa iki ay peşpeşe oruç tutmalıdır. (Nisâ 4/92)

Yemini bozan kimse buna karşılık bir köle azat etmeli, bunu bulamayan üç gün peşpeşe oruç tutmalıdır. Buna gücü yetmeyen de on fakiri sabahlı akşamlı doyurması gerekir. (Mâide 5/89)

Eşine ‘zihar’ uygulayan (sen bana annem gibisin deyip ondan ayrılan) bir köle azat etmelidir. Buna imkan bulamayan iki ay peşpeşe oruç tutmalıdır. (Mücâdile 58/4)

Hacda yapılan bazı hatalar sebebiyle de oruç cezası gerekir. (Bekara 2/196. Mâide 5/95)

Bütün bunlar yapılan hataların keffâretidir. Yani o günahların affını sağlaması umulan cezalardır. Bir yönüyle işlenilen günahtan arınma (tezkiye) imkanıdır.