Nefsi-kalbi manevi kirlerden tezkiye etmenin/arındırmanın imkanlarından tevbe-istiğfar, salih amel hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

02 Mayıs 2023 –

13 Şevval 1444

Zaandam

 

86. TEZKİYENİN DİĞER İMKANLARI 2

3-Tevbe ve istiğfar ederek;

Günahlar, hatalar, yanlış (bâtıl) inanaç ve yargılar, kötü niyetler dolaysıyla kalplerin kirlendiğini önceki derslerde görmüştük.

Kirlenen her ne ise temizlemek gerekir. Kirlenen kalp ise bunun temizlenmesi daha önceliklidir. Zira kalp bedenin reisidir O kirlenir, ya da hasta olursa beden de hasta olur.

Nu’mân ibni Beşîr (ra) Rasûlullah’ı (sav) şöyle derken dinledim, dedi: “Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir.

Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur.

Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır.

Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah’ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir.

Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buhârî, Îmân/39, Büyû’2. Müslim, Müsâkat/107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû’/3. Tirmizî, Büyû’/1. Nesâî, Büyû’/2, Kudât/11. İbni Mâce, Fiten/14)

Yüreği, niyeti, iç dünyamızı arındırmanın, yani tezkiyenin imkanlarından biri de tevbe ve istiğfardır, belki en önemlisidir. Öyle ya günah manevi kir ise, onu temizlemenin imkanı da Allah’tan günahın affını istemektir.

Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “İnsanların her biri hata edebilir. Ancak hata edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâmet/50 no: 2501. İbni Mâce, Zühd/30 no: 4251)

İnsan nefsinin arzularına uyup veya şeytanın kandırmalarına aldanıp günah işleyebilir. Bir şekilde günah işleyen mü’minlerin ne yapmaları gerektiğini Kur’an söylüyor:

وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

 “Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir. (Âli İmran 3/135)

Kalbi kirleten, vicdanın üzerini örten, insanı değersiz kılan günahlardan dolayı tevbe eden, sonra hatalarının affını isteyen nefsini arındırmaya başlamış demektir.

Madem ki günahlar kalbi kaplar/paslandırır, nefsi kirletir; öyleyse o kiri gidermek onu arındırmaktır (tezkiye etmektir). Bu da öncelikle günahları terketmekle, yani tevbe etmekle, Allah’tan bağışlanma istemekle, yani istiğfar etmekle mümkündür.

Allah (cc) dilediğini bağışlar. İnsan istiğfarının kabul edilip edilmediğini bilmez ama ümit eder. Tevbe ve istiğfar ile günah kirinden arınma çabası kişinin ömrünün sonuna kadar devam eder.

Peygambermizin (sav) müjdesi şöyle: “Günaha tevbe eden onun işlememiş gibidir.” (İbni Mâce,  Zühd/30 no: )

İstiğfar sadece günahlar için yapılmaz. Kulluk görevini hakkıyla yerine getirememe, yeterince şükredememe sebebiyle, Allah’ı O’nun layık olduğu şekilde övüp yüceltmedeki (hamd ve sena’daki) eksikliğinden dolayı ve zikir olsun diye de yapılır.

Nitekim Peygamber (sav) buyurdu: “Bazen kalbimin perdelendiği olur da Rabbime günde yüz (veya yetmiş) defa istiğfar ederim.” (Müslim, Zikir 12/41 no: 6858. Ebû Dâvûd, Vitir/26 no: 1516. Bir benzeri: Buhari, Deavât/3 no: 6307)

Peygamber (sav) bir duasında şöyle derdi: “Allahım, nefsime takvasını ver ve onu tezkiye et. Sen onu tezkiye edenlerin en hayırlısısın. Sen nefsimin velisi ve mevlâsısın.” (Müslim,  Zikir-18/73 no: 6906)

İstiğfar çıkış yoludur, üzüntüden kurtulma sebebidir, manevi arınma (tezkiye) imkanıdır.

Bu gerçeği Allah’ın Rasûlü (sav) haber veriyor: “Bir kimse istiğfarı dilinden düşürmezse Allah (cc) her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir.” (Ebû Dâvûd, Vitir/26 no: 1518. İbni Mâce, Edeb/57 no: 3819)

Tekrar edelim, her ne kadar istiğfarın görünür bir isbatı yoksa da mü’minin ahlâkı (davranışları) ve kulluğu giderek güzelleşiyorsa, onun günahlarının bağışlandığı ümit edilebilir.

 

4-Sâlih amel işleyerek;

Sâlih ameller, yani Allah’ın razı olacağı işler kalbi tezkiye eder.

Sâlih amel hem kulluk görevidir, hem de yüreği tortulardan, ağır yüklerden, karartı ve murdarlıktan, işgal ve baskıdan kurtarır.

Zira imana uymayan her inanç, her niyet, her günah işleme arzusu sonuçta kalbi işgal eden, onu asıl görevini yapmaktan alıkoyan, onu baskı altında tutan faktörlerdir.

Böyle yapanlar aslında nefsilerinin aşırı arzularına uyan, onu kontrol edemeyen, hevâ ve hevesin peşinde gidenlerdir.

Hatırlayalım, Kur’an bu yanlış istekler ve yanlış işlere meyletmeye “nefsi kire bulaştırma” diyor.

Kur’an’ın mesâni özelliği doğrultusunda tezkiyeyi zıddı ile birlikte anlatır ki, kirletme X arıtma (Şems 90/9-10) karşıtlığı ile dile getiriliyor.

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ

 “Arınan (tezekkâ) mutlaka felaha erer.” (A’lâ 87/14)

Yani kim imanın şirkten temizlerse, kim amelini tertemiz ve bereketli kılarsa, kim sâlih amel işlerse kurtulur (felah bulur). (Kurtubî, M. b. Ahmed. el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3302)

Ameller kişinin lehinde veya aleyhindedir. Kur’an şöyle buyuruyor:

مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ

“Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kimler de sâlih amel işlerse, ancak kendileri için (cennette yer) hazırlarlar.” (Rûm 30/44) 
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ

“Kim sâlih amel işlerse (iyi bir iş yaparsa) kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.” (Fussilet 41/46. Bir benzeri: Câsiye 45/15)

Kötülüğü, zulmü, vebali güzel olan işler (sâlih ameller) bağışlatır

اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ

“Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” (Neml 27/11)

Vahyin ilk dönemlerinde “benliğin tezkiye ile edilmesi” durumu ile sonraki dönemin temel kavramlarından olan “amel-i sâlih” (ve ıslah) arasında birebir ilişki vardır.

İnsanın hukuka konu olan zahirî amelleri; davranış ve hareketleri, ahlâka konu olan amellerinden, tutum, duygu ve düşüncelerinden kaynaklandığı için, tezkiye (arınma) önem arzetmektedir.

Bu işlem yapılırken, hem Allah ile hem mü’min toplum ile sürekli irtibatta olmak (ikâmet-i salat) gerekir. Yani Allah katında önemli olan ona kelb-i selim ile ulaşmaktır. Dindarlık çerçevesindeki bütün emir-yasak ve tavsiyeler bunun araçlarıdır. (Sülün, M. Kur’an’-ı Kerim’de Arınma Amaçlı Verişler, Kur’anî Hayat, sayı: 7 Temmuz-Ağustos 2009, s: 26)

وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ

“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.” (Hûd 11/114)

Bu müjde pek çok hadiste de var.

İbni Mes’ud’tan (ra) rivâyet edildiğine göre, bir adam bir kadını öptü. Sonra Nebî’ye (sav) gelip durumu haber verdi. Bunun üzerine: “Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir” (Hûd 11/114) âyeti oldu. Adam:

– Bu sadece bana mı mahsus yâ Rasûlallah, dedi? Rasûlüllah:

– “Ümmetimin tamamı içindir” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît/4 no: 526, Tefsîr 11/6 no: 4687. Müslim, Tevbe/7(39) no: 7001. Bir benzeri: Tirmizî, Tefsîr 11/4 no: 3112)

Ebû Zer ve Muâz İbni Cebel’in (ra) rivâyet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle dedi:

“Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’dan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlarla güzel geçin!” (Tirmizî, Birr/55 no: 1987)

Ebû Hüreyre (ra) rivâyet edildiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurdu:

“Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur.” (Müslim, Cum’a/8(26-27) no: 1987-1988. Ayrıca bkz: Ebû Dâvûd, Salât/203 no: 1050. Tirmizî, Cum’a/5 no: 498. İbni Mâce, İkâmet/81 no: 1090)

Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle

buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cum’a ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara keffarettir.” (Müslim, Tahâret/5(14-16)-223 no: 550-552. Tirmizî, Salat/160 no: 214)

Ebû Hüreyre (ra) anlattığına göre: Rasûlullah (sav) şöyle dedi:

مَنْ قَالَ: لَا إلَهَ إلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ، وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ عَشْرَ مَرَّاتٍ كَانَ كَمَنْ أَعْتَقَ أَرْبَعَةَ أَنْفُسٍ مِنْ وَلَدِ إسْمَاعِيلَ». [متفق عليه]

Her kim on kere "Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh, lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ kulli şey'in kadîr." (Tek ve ortaksız olan Allah'tan başka hiç bir hak ilah yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kadirdir!) derse İsmail neslinden dört kişi azat etmiş gibi olur.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî)

"Kim, 'Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr.' duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevab verilir,

ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir.

Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez.

Kim de bir günde yüz kere 'Sübhânallahi ve bihamdihi.' derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile." (Müslim, Zikr/10(28)-2691 no: 6843. Muvatta, Kur'ân/20. Tirmizî, Daavât/61 no: 3464)

Sâlih amel, hem nefsi tezkiye eder, hem insanı olgunlaştırır (kemâlat verir), hem de Allah’a yaklaştırır.

قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا

“...Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, sâlih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf 18/110)