Allah'ın sevgisinin (muhabbetullah'ın) müslümanın anlayışın, tavrında gerekleri, şartları ve güzellikleri hakkında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

16 Mayıs 2023 –

26 Şevval 1444

Zaandam 

88. ALLAH SEVGİSİ’NİN (MUHABBETULLAH’IN) GEREKLERİ

-Allah sevgisi (muhabbetullah) etrafında

Muhabbetullah; nef¬sin, zât ve sıfatlarıyla mükemmel olan Allah'a meyletmesidir. İnsan ruhunu yücelişi en Yüce Yaratıcı ile sevgi münasebeti kurmak yoluyla gerçekleşir.

Sevginin meydana gelmesinde ön şart, sevilen varlığın tanınmasıdır. Allah'ın künhünü (nitelik ve niceliğini) akıl ile idrak mümkün değil ise de zâtının kendini vasıflandırdığı kadarıyla da olsa O'nu tanımak mümkündür. Buna ma’rifetullah denir. Bu ma’rifetullah da O'na inanmayı ve sevmeyi gerektirir.

Enes b. Mâlik (ra)anlattı: Bir adam, Peygamber’e gelerek;

- “Yâ Rasûlallah, Son Saat ne zaman?” diye sordu. Rasûlüllah ona bir soruyla karşılık verdi:

- “Kıyâmet için ne hazırladın?” Adam biraz düşündü ve:

- “Ey Allah’ın elçisi! Benim farz ibadetler dışında öyle fazla bir orucum, namazım, verilmiş sadakam yok. Fakat ben Allah’ı ve Rasûlünü seviyorum” dedi. Rasûlüllah:

- “Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurdu. (Buhârî, F. Ashâb/6 no: 3677, Edeb/96 no: 6167, 6171, Ahkâm/10 no: 7153. Müslim, Birr/50(164-2640) no: 6718)

Kurban veya infak ibadetinde şu hikmet de gizlidir: Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır. Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar.

İbadetler Allah’ı sevme iddiasının isbatı, Allah’a yakınlığı gerçekleştiren fedakârlıktır.

 

1-Allah (cc) sevilmeye layıktır

Kendi¬ni ve Rabb'ını bilen, varlığının de¬vam ve kemâlinin kendinden değil, Allah'tan olduğunu bilir. İnsanı yoktan var eden, yaşatan, kemâl sıfatlarını yaratmakla kendisini olgunluğa ulaştıran, olgunluğa ulaşma sebeplerini yaratan, bu sebepleri kullanmaya hidâyet eden Allah'tır.

وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

“Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız, bitiremez¬siniz." (Nahl 16/18)

Kişinin kendisine iyilik edeni sevmesi, onu iyilik yapmaya başarılı kılan Allah'ı sevmeyi gerektirir.

Bir mü’min Allah’ı sadece iyiliklerinden dolayı değil; Allah oluşundan, güzel¬liğinden ve kemâlinden dolayı da sever. Al¬lah zât ve sıfatları itibariyle güzeldir. Sevilmeyi hak eder.

 

2-Hiç kimsenin sevgisi Allah sevgisinden daha ileri olmamalı

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ

“İnsanlar içerisinde Allah’tan başka bir takım varlıkları Allah’a eş değer görüp, onları Allah’ı sever gibi sevenler de vardır. Oysa ki, iman etmiş olanların Allah’a olan sevgileri her şeyden daha güçlüdür...” (Bekara 2/165)

Hatta bunlar baba, oğul, kardeş, eş, akraba, mal ve mesken olsa bile...

قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟

“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, Elçisinden ve O’nun yolunda cihad etmekten (çok çalışmaktan) daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 9/24)

 

3-Allah’ı sevmek samimiyettir

Şehâdet hem bir sözleşmedir hem bir iddiadır. Ya da söz vermedir. Kişi bununla Rabbini tanıyacağına, O’ndan gelenleri kabul edeceğine, O’nu her şeyden çok sevip ve sayacağına dair bir anlaşma imzalamış olur.

İşte Allah sevgisi şehâdetle verilen sözdeki samimiyettir.

“Ben Allah’ı çok, hem de her şeyden çok seviyorum” diyene, ciddi misin diye sormak gerekir. Hatta kendimize de...

 

4-Allah’ı sevmek imandır ve O’na teslim olmaktır

O'nu sevmenin ilk alâmeti O'na inanmak ve kayıtsız şartsız emir-lerine itaat etmektir. İman anlamak, idrak etmek, tanımak ve teslim olmaktır. Bu teslimiyet de teslim olunana sevgiyi doğurur.

Allah’ı sevdiğini iddia eden, iman etmelidir, yani teslim olmalıdır. Değer vermeme, isyan, itaatsizlik, saygısızlık ile sevgi bir arada bulunamaz. Allah’a karşı duyulabilecek sevgiyi de zaten sahih iman geliştirir ve büyütür.

En büyük âşıkların en güçlü imanlılar arasından çıktğına şaşmamalı.

 

5-Allah’ı seven O’ndan korkar

Allah’ı O’na yaraşır gibi sevenler, neyi sevdiklerinin farkındadırlar. Hangi makamın karşısında durduklarını bilirler. Allah’ı hakkıyla sevdiğini iddia edenler, sürekli “beynel-havfi ve’r-rec’a/korku ile ümit” arasındadırlar. Hem korkarlar, hem de ümitlerini yitirmezler.

Allah sevgisine layık olamamaktan, bir hata yaparak bu sevgiyi yıpratmaktan çekinirler. “Ya Allah beni sevmezse” diye endişe ederler.

Allah’tan tazimle korkma Kur’an’da ‘haşyet’ kelimesiyle anlatılıyor.

...ۜ اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ غَفُورٌ

“...Kulları içinde ise, Allah’tan ancak âlim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar. Allah Aziz’dir (Yücedir), Ğafûrdur (Çok affedicidir).” (Fatır 34/28)

Haşyet, ma’rifetle (tanıma-idrak) ile birlikte ortaya çıkan bir korku türüdür.

Peygamberimiz (sav) de şöyle buyurdu: “Ben Allah hakkında sizden daha fazla bilgiye sahibim ve benim haşyetim-korkum sizden fazladır.” (Buhârí, Edeb/72. Müslim, Fedâil/127, 128 no: 2356)

 

6-Allah’ı sevmek Peygamber’e uymayı gerektirir

Allahı seven mü’minler hz. Muhammed’e (sav) tabi olurlar, ona itaat ederler, onu severler ve İslamı yaşamda –kullukta onu örnek alırlar.

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

"De ki: Eğer siz Allah 'ı seviyorsanız hemen bana (Hz. Muhammed'e) uyun ki Allah da siz¬leri sevsin... " (Âli İmran 3/31)

 

7-Seven “yârdan gelen başüstüne” der

"O diyorsa doğrudur" diyebilmek.

“O’ndan geliyorsa hoş sefa geldi” diyebilmek.

“Kahrın da hoş lütfun da hoş” demek, muhabbetullahın (Allah sevgisinin) göstergesidir.

Gerçekten sevenler, sevgiliden gelene itiraz etmezler. Onun kendisi hakkında yanlış bir şey düşüneceğine ihtimal vermezler. Ondan gelene itiraz etmenin, sevgiye yakışmayacağını bilirler.

Kur’an bunu Allah’ın kendilerinden razı olduğu, onların da Allah’tan razı oldukları... şeklinde açıklıyor.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ

"Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.

Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.” (Beyyine 98/8. Ayrıca bkz: Mücâdile 58/22. Mâide 5/119)

 

8-Sevgi itibar ve değer vermeyi gerektirir

Bunun için ma’rifet gerekir. Ma’rifet ehli âlemlerin Rabbini hakkıyla takdir ettikleri için O’nu hakkıyla severler, O’na itibar ederler, O’na ait olana gereğince değer verirler.

Büyük bir âlimi talebesi de bilir, komşusu da bilir. Ama talebesinin tanımasıyla, komşusunun tanıması veya takdir etmesi bir değildir.

 

9-Allah sevgisinin eseri davranışlarda görülür

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ

“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar. İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler vardır, bağışlanma ve değerli rızık vardır.” (Enfâl 8/2-4. Bir benzeri: Mâide 5/83-84

 

10-Şâhit olan sevmeye başlar

Varlık, insanın sahip olması için değil şâhit olmak için yaratılmıştır. Aynel-yakîn şâhit olan sevmeye başlar. Şehîd, gerçekten sevdiği için canını verir. Mesela; Kurban kesmek sevginin isbatıdır, tıpkı İbrahim (as) gibi.

لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmran 3/92) 11-Bir bedende iki yürek olmaz Yürek beytullah ise, o yaratana, onu sevginin mekanı yapana, sevmeyi öğretene, yani sahibine aittir.

... مَا جَعَلَ اللّٰهُ لِرَجُلٍ مِنْ قَلْبَيْنِ ف۪ي جَوْفِه۪ۚ

“Allah bir adam için içinde iki kalb yapmamıştır…” (Ahzab 33/4)

Üç şey Allah’a mahsustur. İnsan bazı şeyleri sevebilir. Bazı şeylerden korkabilir. Birlerinden, bir yerlerden bir şey umabilir. Ama insan mutlak sevgi,

mutlak korku

ve mutlak ümit duygularını yalnızca Allah’a karşı besler.

Bu üç duyguyu aynı anda herhangi bir şeye karşı besleyenler, korkulur ki biraz sonra onun tanrı sanmaya başlar.

 

12-Seven sevdiğine itaat eder

Allah’ın sevdiğini iddia eden O’na itaat eder, O’nun sözünü dinler, verdiği görevleri yapar, hakkıyla ibadet eder.

Peygamber’i sevdiğini iddia eden onun yolunu izler. Kur’an’ı sevdiğini iddia eden onu hayatına uygular.

 

13-Yanlış/yamuk sevgiler insana hata yaptırır

Hata yapanlar yanlış şeyleri sevenler, ya da yamuk sevenlerdir. Ama Hakkı sevenler, bu sevgiyi eksen alırlar, Ona layık olanı sever, o sevgiyi yitirmemeye çalışırlar.

Kişi neyi aşırı seviyorsa, onun emrine girer, adeta kul-köle olur. Sevgi hürmeti doğurur, tutku ise köleliğe götürür.

Halbuki gerçek sevgide istenen, kendi benliği inkâr, yok etme, fenâya sürüklemek değil, durduğu yeri ve sevginin adresini bilmektir.

 

14-Allah sevgisi her sevgi için ölçüdür

Neyi ne kadar sevmemiz gerektiğini Allah sevgisi belirler. Diğer sevgiler Allah sevgisine nisbetle değer kazanır.

Anne-baba, çocuk sevgisi gibi. Başka şeyleri, başka insanları Allah sevgisine göre severiz. Allah’ın sevmediği, bize sevmeyin dediğini sevmek, muhabbetullaha tersdir.

لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Allah’a ve Âhiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Mücâdile 58/22. Bir benzeri: Tevbe, 9/24)

Enes b. Mâlik (ra) Rasûlullah’ın (as) şöyle buyurduğunu nakletti: “Üç haslet vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar:

-Allah ve Resûlünü bu ikisi dışında kalan herşeyden ve herkesten daha çok sevmek,

-bir kulu sırf Allah rızası için sevmek,

-Allah, imansızlıktan kurtarıp İslâm'ı nasib ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak." (Buhârî, İman/9, 14, İkrâh/1. Müslim, İman/67 no: 43. Tirmizî, İman/10 no: 2626. Nesâî, İman/3. İbnu Mâce, Fiten/23 no: 4033)

Ebu Ümâme (ra), Peygamber'in (as) şöyle dediğini rivâyet etti: "Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemâle erdirmiştir". (Ebu Dâvud, Sünnet/16 no: 4681)

 

15-Allah'ı sevmenin ve Allah tarafından sevilmenin özelliği

O'na karşı kânit, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve izzetli olmak, Allah yolunda cihad etmektir (çok çalışmaktır).

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Mâide 5/54)

 

16-Seven sevdiğine teşekkür eder

Sevdiği var ki, sevebilir. Onun var olması bile teşekkürü gerektirir. Siz buna en sevgiliye şükür diye anlayabilirsiniz.

 

17-Allah’ı sevmek O‘nun ahlâkıyla ahlâklanmaktır

Esmâul Hüsna’nın (Allah’ın güzel isimlerinin) müslümanın hayatında eyleme dönüşmesini bu söz güzel bir biçimde ifade ediyor. Zira Esmâu’l-Hüsnâ güzelliğin ve ahlâkın kaynağıdır.

Buhari’den, Ebû Hüreyre(ra) rivayete şöyle dedi: “Allah’ın 99-yüzden bir eksik- ismi vardır. Kim bu isimleri muhafaza ederse Cennete girer. O tektir, teki sever.” (Buhârî, De’avât/68 no: 6410, Şurût/18 no: 2736, Tevhid/12 no: 2392. Müslim, Zikir/2(5) no: 2677 (6809)

Müslim’in ikinci rivâyetinde „kim onları ahsa ederse“ şeklinde, sonundaki O tektir, teki sever cümlesi yok. (Bkz: Müslim, Zikir/2(5) no: 2677 (6810) . Ayrıca bkz. Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Nu’ût/1. Ahmed b. Hanbel, 2/258, 267,314, 427, 499, 503, 516)

Âyet ve hadis değilse de “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak” vahyin ruhunu ve Esmâ’nın müslümanın ahlâkı üzerindeki eğitici, inşa edici rolünü yansıtıyor.

Bu anlamda Esmâu’l-Hüsnâ, insana yol gösteren bir ahlâk rehberi niteliği kazanır. Bu rehber, güzel ahlâkın mükemmel kaynağını gösterir. O da Allah’tır.

Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanma, Esmâ’yı kulun kendisine nisbet etmesi veya Allah’a benzemeye kalkışmak demek değildir.

İnsanın El-Vedûd, el-Alîm, er-Rahman, e-Kadîr, el-Hakîm, er-Rauf, el-Metîn vb. olması mümkün değildir.

Bunu iddia etmek haddini aşmaktır. İnsan insandır Allah da Allah’dır.

• فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجاً وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجاً يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ {11}

“(O'dur) gökleri ve yeri yoktan var eden. O, nasıl ki hayvanlar arasında eşler [bulunmasını] irade etmişse size de kendi cinsinizden eşler vermiştir ve sizi böylece çoğaltıp durmaktadır: (ama) hiçbir şey O'na benzemez ve yalnız O'dur, her şeyi işiten, her şeyi gören.” (Şûrâ 42/11)

رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيّاً {65}

“Göklerin ve yerin Rabbi(dir O), ve bunların arasında var olan her şeyin! Öyleyse, yalnızca O'na kulluk et ve O'na kullukta devamlı ve sebatlı ol! Hiç, ismi O'nunla birlikte anılmaya değer bir başkasını tanıyor musun?” (Meryem 19/65)

Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak, insanın Rabbini bilmesi, tanıması, anlaması demektir. İnsan Allah’ı bilirse, kendini bilir. Kendi küçüklüğünü bilirse, ancak o zaman Allah’ın büyüklüğünü idrak eder.

Kur’an’ın verdiği ‘el-Esmâul-Hüsnâ’ isimlendirmesinin karşılığı ‘mükemmel ahlâk’ olmaktadır.

Meselâ; er-Rahman ve er-Rahîm ile ahlâklanmak demek, insanın tüm tavır ve davranışlarında merhamet ve şefkati esas almasıdır.

el-Kerîm ile ahlâklanmak, cömert olmak, karşılıksız ikramda bulunmak, verene el olarak şeref kazanmak demek olur.

er-Rauf ile ahlâklanmak, sevmek, ilgi göstermek, elinin altındakilere merhametle ve yumuşaklıkla muamele etmektir.

el-Settâr ile ahlâklanmak, kendisininki başta olmak üzere ayıpları örtmek, gizli kusurları ifşa etmemek, tecessüs yapmamaktır.

Esmâullahi’l-Hüsnâ’yı ‘ihsa’ etmenin en üst derecesi, ‘Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak’ hikmetli sözünde ifadesini bulur. (Allah, M. İslâmoğlu, s: 96)

Allah (cc) el-Muhsin’dir, ihsan edenleri sever.

Allah (cc) eş-Şekûr’dur, şükredenleri sever.

Allah (cc) et-Tayyib’tir, tüm temizleri sever.

Allah (cc) el-Alîmdir, ilimle meşgul olanları sever.

Allah (cc) el-Kerîm’dir, kerem sahibi cömertleri sever.

Allah (cc) el-Berr’dir, birr sahiplerini sever.

Allah (cc) es-Settâr’dır, kulların ayıplarını örtenleri sever. vs.

Kul, sevgisiyle Allah'a itaat eder, farz ibâ¬detlerin dışında nafile ibâdetlerle de Allah'a manevî yakınlık kazanmaya çalışır. Nihayet ilâhî lütuf ile Allah'¬ın sevgisine layık olur.

“Kim benim sevdiğim bir kula düşmanlık ederse ona savaş ilân ederim. Kulum, benim kendisine farz kıldıklarımı yerine getirmekten daha çok benim için sevimli olan bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nafile ibdetlerle yaklaşmayı sürdürür; sonunda ben onu severim, ne zaman ki ben onu severim, artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse veririm. Bana sığınırsa onu korurum... ” (Buhârî, Rikâk/38 no: 3254)

Bu bir anlamda Allah’ın Vedûd isminin tecellisidir.