Kur'anda günah olayı, lemem (küçük), kebair (büyük) günah kavramları, büyük günahların sayısı, hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

05.06.2023 – 

16 Zi’l-ka’de 1444

Zaandam-Hollanda

 

48. Ders KUR’AN’DA LEMEM ve KEBÂİR KAVRAMLARI

-Günah

Kur’an ‘cünâh’ şeklinde geçen bu kelime ‘günah’ olayını anlatan kavramlardan yalnızca bir tanesidir.

Kur’an günah olgusunu ifade etmek üzere 15 kadar kelime kullanmaktadır. Bunların arasında bir anlam yakınlığı olsa bile, her biri başka bir hataya, hatanın farklı bir boyutuna işaret ederler.

Hepsinin ortak noktası; nefse, şeytana, şer işlere yenik düşmeyi, çirkin ve bayağı davranışları, dengeyi bozmayı ve haddi aşmayı ifade etmeleridir.

Bu kelimelerin her biri insanın yaptığı her bir hatanın türünü, hatanın yapılış mantığını, ya da günahın arkasında yatan niyeti, kişinin psikolojik yapısını ifade eder, hatanın nasıl bir hata olduğunu ortaya koyar. Mesela;

İsm; Kişiyi sevaptan alıkoyan, kişiyi hayr’dan uzaklaştıran ameldir. (el.Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 10) ‘Cünâh’ kelimesinin sözlükteki karşılığıdır.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Birr, kalbinin (nefsinin) kendisiyle tatmin olduğu şey, ‘ism’ ise, göğsünü sıkan (seni huzursuz eden) şeydir.” (Müslim, Birr/5 no: 2553)

Zenb (çoğulu; zünûb); sözlükte kuyruk anlamına gelen ‘zeneb’ten türeyen bu kelime hoş olmayan sonuçlar doğuran bütün fiiller hakkında kullanılır ki, meydana getirdiği sonuca göre değerlendirilen işler demektir.

Buna göre kişinin yaptığı iş, sonuç itibariyle ona vebâl yüklüyorsa, ceza almasına sebep oluyorsa o iş ‘zenb’tir.

Vizr; günah, borç, yük ve bazen de sorumluluk anlamına gelmektedir. Günah olarak vizr, kişinin yaptığı hata sebebiyle yüklendiği vebâl, sırtına aldığı yük demektir.

Kur’an, suçun şahsiliği prensibini ‘vizr’ kelimesiyle ifade ediyor:

قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَبًّا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ

 “….Her nefis kendi aleyhine yaptığını kazanır. Hiç kimse bir başkasının ‘vizr’ini (yükünü-günahını) yüklenmez…” (En’am 6/164. Ayrıca bkz. İsrâ 17/15. Fâtır 35/18. Zümer39/7. Necm 53/38)

Habis; sözlük’te pis, temiz olmayan demektir. Kur’an bunu günah işler anlamında da kullanıyor. Habis hem pis olan şeyler (A’raf 7/157), hem de değersiz şey, günah, hata ve suç demektir. (Bakara 2/267)

Habis kişi; inkârcı, inat ve isyancı, günah işlemekten çekinmeyen, böylece nefsini günah pisliğine bulaştıran, ‘tayyib’ de bunun tersi... (Âli İmran 3/179. Enfâl 8/37) 

“Lût’a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu, (halkı) habis (çirkin-günah) iş yapmakta olan şehirden kurtardık….” (Enbiyâ 21/74) âyetinde günah anlamında geçiyor.

Şikak; sözlükte bütünden ayrılıp muhalefete geçmek, bütüne ters düşmektir.

Tevhid, bir bütündür. İnkârcılık, şirk koşma ve nifak Tevhid’in bütünlüğünü bozduğu gibi, onun ahengine uymayan davranışlar da hatadır.

Kur’an’a göre inkâr edenler “şikak-sapıklık, büyük hata” içindedirler. (Fussilet 41/52) 

Cünâh; kelimesi Kur’an’da 25 defa,”lâ cünâha, leyse cünâha-bir günah yoktur, bir sakınca (mahzur) yoktur, günah olmaz, günah işlenmiş olmaz” şeklinde geçiyor. 

Allah’ın emrine karşı gelme, yasaklarını bilerek çiğneme, İslâmın ilkelerinden sapma, ihmal etme ve karşı gelme gibi hatalı fiilleri tanımlamak için Türkçe’de ‘günah’ kelimesini kullanıyoruz.

‘Cünâh’; bu hataların yalnızca bir kısmını anlatmaktadır. Mesela;

اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِۚ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ اَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ اَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَاۜ وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًاۙ فَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَل۪يمٌ

 “Şüphesiz Safa ile Merve Allah’ın işaretlerindendir. Böylece kim Ev’i (Kâbe’yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir cünâh (günah-mahzur) yoktur…” (Bakara 2/158. Ayrıca bkz: Nisâ 4/101)

Günah olayında ‘kebâir ve seğâir’ nitelemeleri, yani büyük günahlar, küçük günahlar ayrımı var.

Kur’an küçük günahları ‘lemem’ kelimesi anlatıyor.

-Lemem nedir?

‘Lemem’ kelimesi Kur’an’da yalnızca bir âyette geçmekte ve kebâir-büyük günahlar ifadesinden sonra gelmektedir.

 ‘Lemem’ kelimesinin aslı olan ‘lemme’ fiili; toplamak, biriktirmek, bir şeyi ısrarlı ve devamlı olmamak şartıyla yapmak ve düzeltmek manasına gelir.

Lemem, bir kişinin bir işi yapmamakla birlikte yapacak noktaya kadar gelmesini ifade eder.

Ferrâî, bedevîlerden şöyle bir cümle duydum diyor: “Darebe mâ lememe’l katlu-öyle vurdu ki az kalsın ölecekti.” Yani o kişi bu eylemi “az kalsın yapacaktı” şeklinde dediklerini işittim diyor. (İbni Ziyad el-Ferrâî, Meâni’l Kur’an, 3/100)

Bu kökten gelen ‘elemme’; günaha yaklaşmak, günah işlere yakın olmak demektir.

*Bu anlamdan hareketle küçük günahlara, ya da kişinin yapmaya niyet ettiği fakat yapmadığı hatalara ‘lemem’ adı verilir. (el-Isfehanî. R. Müfredât, s: 686)

‘Lemem’in tanımı konusunda müfessirler arasında görüş birliği yoktur.

*Onların çoğuna göre ‘lemem’ küçük, yani ‘kebâir’in dışında kalan günahlardır. (Beydavî, Tefsir, 3/441. Muhtasar İbni Kesir, 3/402. Ebu’s-Suud, İrşadu akl-ı selim, 5/648. Tabatabâî, M. H. el-Mizân, 19/45. Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/318 . Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kur’an, 6/3412)

İlk dönem (selef) alimlerinin görüşüne göre ‘lemem’, büyük günah olsa da o günahı bir defa işlemek ve ona tekrar dönmemektir. (nak. Medâricü’s Salikîn, 1/252. Muhtasar İbni Kesir, 3/403)

 *Buna göre ‘lemem’; ısrarlı ve devamlı tekrar edilmeyen hatalar ve günahlardır.

Abdullah b. Abbas (ra)’ın şöyle dediği rivâyet edildi: “Ebu Hureyre’nin (ra) Peygamber’den (sav) anlattığı şu ifade kadar ‘lemem’i’ açıklayan başka bir şey görmedim:

“Allah (cc) her insanoğluna zina’dan bir pay ayırmıştır. Onlardan birini mutlaka işler.

Gözün zinası (karşı cinse eğri gözle) bakmaktır.

Dilin zinası nikâhı haram (nâmahrem) olmayan kimselerle (şehvetle) konuşmaktır. Nefis ona istek ve arzu duyar; cinsel organ onu ya doğrular, ya da yalancı çıkarır (ya fiilen zinaya gider, ya da Allah’tan korkar ve vazgeçer).” (Müslim, Kader/20 no: 2657. Buharî, İsti’zan/12 no: 6243, Kader/9 no: 6612)

İbni Abbas’ın rivâyet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“Allahım, bağışlarsan çok günahı bağışlarsın; küçük günahı olmayan hangi kulun var ki?” (Hâkim, Müstedrek, 2/469)

*Lemem’in kapsamına giren hatalar tekrar edilirse ‘kebâir’ olabilir.

Bundan dolayı küçük günahları çekinmeden işleyenlerin gaflete düşmesinden ve günahlar konusundaki titizliğinin azalmasından korkulur.

Rivâyet edildiğine göre hz. Ali (ra) suçu kesinleşen bir hırsıza gerekli cezanın uygulanmasını emreder. Ancak hırsız;

“-Ey mü’minlerin emiri, Allah adına yemin ederim ki bu ilk hırsızlığımdır” der. Ali (ra);

“-Yalan söylüyorsun” diye cevap verir. Ceza uygulandıktan sonra Ali (ra) tekrar hırsıza sorar;

“-Doğru söyle, bu kaçıncı hırsızlığındı?” Bu sefer hırsız:

“-Şu kadar yaptım” deyince Hz. Ali;

“-Doğru söyledin. Allah (cc) ilk günahtan dolayı kulunu sorumlu tutmaz” şeklinde cevap verdi. (nak. Medâricü’s Salikîn, 1/253)

Amr bin Ahvas (ra) dedi ki: Rasûlullah’ı Vedâ Haccı’nda insanlara şöyle hitâb ederken işittim:

“…Dikkat edin! Şeytan, şu topraklarınızda kendisine tapılmasından ebediyyen ümîdini kesmiştir. Ancak, küçük gördüğünüz amellerinizde (günahlarda) ona itaat söz konusu olacaktır. O da bunlardan memnun kalacaktır…” (Tirmizî, Fiten, 2/2159. İbn-i Mâce, Menâsık/76. Nesâî. Ayrıca bkz. Hâkim, 2/32-2221) 

Abdullah b. Mes’ud’un (ra) naklettiğne göre Rasûlullah şöyle dedi:

“Küçük görülen günahlardan sakının! Çünkü onlar bir kimsede birikir de neticede onu helâk ederler.”

Sonra küçük günahlarla ilgili şöyle bir örnek verdi: “Bir topluluk bir çölde konaklar. Yemek vakti geldiğinde biri gider küçük bir dal parçası, öbürü başka bir dal parçası getirir ve böylece büyük bir yığın oluştururlar. Sonra bunlarla ateş yakarak içine yiyeceklerini atıp pişirirler.” (Ahmed b. Hanbel 1/402-403, 5/331)

Aişe (ranhâ) der ki: Rasûlullah bana şöyle dedi: “Ey Aişe! Küçümsenen amellerden (küçük günahlardan bile) sakın! Zira Allah katında onları gözetleyip kaydeden bir (melek) vardır.” (İbn-i Mâce, Zühd/29. Dârimî, Rikâk/17. Ahmed b. Hanbel, 6/70, 151)

Bilâl bin Saʻd adlı bir ârif: “Günahın küçüklüğüne değil, kime karşı isyân ettiğine bak!” demiş. (Ahmed, Zühd, s: 460 no: 2267)

O yüzden müttakiler (takva sahipleri), günah işleme konusunda şeytandan bir vesvese geldiği zaman hemen Allah’ı hatırlarlar ve bu konudaki gerçeği görürler, günah işlemekten yüz çevirirler. (A’raf 7/201)

 

-Günahların çeşitleri

 Günahları Kur’an, Sünnet ve selef âlimleri “büyük-kebâir” ve “küçük-seğîra’nın çoğulu; seğâir” şeklinde niteliyorlar. 

اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟

 “Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir.

Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır.

Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir.

Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.(Necm 53/32. Ayrıca bkz: Nisâ 4/31. Şûrâ 42/37)

Görüldüğü gibi bu âyette Allah (cc) büyük günahlardan başka ‘lemem’i ayrı olarak sayıyor ve kebâir’den kaçınan kimselerin küçük günahlarının ve hatalarının bağışlanabileceğini haber veriyor.

*Ayrıca âyetlerde, âhirette insanlara verilecek olan amel defterinin küçük büyük bütün günahları kapsayıp ortaya koyacağı anlatılır.

وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا ف۪يهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَا لِ ‌هٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً اِلَّٓا اَحْصٰيهَاۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًاۜ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ اَحَدًا۟

 “Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/49)

*Hadislerde büyük günahlar “mûbikāt (helâk edici davranışlar), kebâir, a‘zamü’z-zünûb” şeklinde isimlendiriliyor

Ebu Hureyre’nin (ra) anlattığına göre O (sav) şöyle buyurmuştur:

“Büyük günahlardan kaçınıldığı takdirde, beş vakit namaz ile Cuma, bir sonraki Cumaya kadar ve Ramazan diğer Ramazan’a kadar, aralarında işlenen günahların bağışlanmasına vesiledir.” (Müslim, Tahâret/5(14-16)-223 no: 550-552. Tirmizî, Salat/160 no: 214)

Ebû Hüreyre (ra) rivâyet edildiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurdu:

“Bir kimse güzelce abdest alarak Cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki Cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış olur.” (Müslim, Cum’a/8(26-27) no: 1987-1988. Ayrıca bkz: Ebû Dâvûd, Salât/203 no: 1050. Tirmizî, Cum’a/5 no: 498. İbni Mâce, İkâmet/81 no: 1090)

Ebû Hüreyre (ra) anlattığına göre: Rasûlullah (sav) şöyle dedi:

مَنْ قَالَ: لَا إلَهَ إلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ، وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ عَشْرَ مَرَّاتٍ كَانَ كَمَنْ أَعْتَقَ أَرْبَعَةَ أَنْفُسٍ مِنْ وَلَدِ إسْمَاعِيلَ». [متفق عليه]

Her kim on kere "Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh, lehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve alâ kulli şey'in kadîr." (Tek ve ortaksız olan Allah'tan başka hiç bir hak ilah yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kadirdir!) derse İsmail neslinden dört kişi azat etmiş gibi olur.” (Buhârî, Müslim, no: 4859. Tirmizî, Nesâî)

-Kebâir nedir?

*Kebâir; büyük günah anlamında kebira’nın çoğuludur. Azabı-cezası, vebâli, varlığı büyük olan günahlar anlamına gelir. 

*‘Kebâir’, bağımsız bir günah çeşidi olmaktan çok, ısrarlı ve sürekli bir şekilde yapılan, vazgeçilmeyen, pişmanlık duyulmayan günahlardır.

-İnsan, beşer olduğu için devamlı hata yapabilir, yani günah işleyebilir. Günahsız olanlar yalnızca melekler ve peygamberlerdir.

-Kişinin yapması gereken; günah işlememeye çalışmaktır. Günah işlediği zaman da, tevbe ve istiğfar etmek, günahta ısrar etmemektir.

-Allah, insanın bu karakterini bildiği için, elçiler ve kitaplar gönderip insanı uyarmış, günahları açıklayıp onlardan sakındırmıştır.

-Bütün günahların kişiye ve topluma zararlı olduklarını söylemeye gerek yoktur. 

-İslâmda günah olarak nitelenen haramlar aynı zamanda insanlar için bir denemedir. İnsanlar bu denemeden geçerlerse, mükâfat veya ceza alabileceklerdir.

*Kur’an ve Sünnette açıkça yasaklanan her günahın kebâir olduğu kesindir.

*Yine Kur’an’ın ve Hz. Peygamberin had cezası (şer’î ceza) takdir ettiği, Ahirette karşılık olarak azap müjdelediği günahlar da kebâirdir.

Allah (cc) tarihte büyük günah işleyen bazı mücrim (azgın günahkâr) kişi ve toplulukları dünyada iken cezalandırmıştır. Bu gibi cezaları hak eden her suç da büyük günahtır.

*Bunların dışındaki hatalar, sürçmeler, yanılmalar küçük günahtır (lemem’dir).

Büyük günahı işlemeye karar vermek, ya da işlememek şartıyla henüz o günahın başlangıç noktasında bulunmak da küçük günah grubuna girer.

*Ancak, küçük günah işlemekten çekinmeyen ve ona devam eden, ya da o günahla birlikte Allah’a karşı büyüklenen; İslâmın yasaklarını hafife aldığı için büyük günaha düşer ve âyette sözü edilen aftan yararlanamaz.

Günahın büyüklüğü biraz da işlenilen ortama göre ortaya çıkabilir. 

‘Kebâir’; üzerinde tehdit (korkutma) gerçekleşen veya şeriat tarafından bir ceza takdir edilen yahutta açıkça yasaklanmış günahlara denir şeklinde de tanımlanmaktadır. (Elmalılı, 7/29)

*Çoğunluğun görüşüne göre ısrarla işlenilen bir küçük günah, küçük olmaktan çıkar kebâir olur.

Nitekim İbni Abbâs (r.a) şöyle dediği nakledildi:

“Büyük günah istiğfâr edildiği takdirde öylece kalmaz, affedilir. Küçük günah da ısrar edildiği takdirde küçük olarak kalmaz, büyük günah olur.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman, 5/456)

*Bazılarına göre oruç, namaz, abdest gibi ibadetlerle affedilebilecek günahlara küçük günah denilir.

Zira; “kabul edilmiş bir hacc, o yıl işlenilen günahlara keffârettir, Cuma namazı bir haftalık günahlara keffârettir, şehidlerin kanları bütün günahlarını siler” gibi.

*Ancak öyle günahlar vardır ki bunları hiç bir ibadet silemez. Meselâ adam öldürme günahını başka hiç bir ibadet affettiremez. Katil olan kimse onun cezasını çekmeli, bedelini ödemelidir.

Bu tür günahlara ancak şeriatın uygun gördüğü cezalar karşılık olabilir.

-Büyük günahların sayısı

Büyük günahların hangileri olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Bunların sayısını sınırlamak oldukça zordur. Farklı hadislerde farklı rakamlar verilmektedir.

 “Müslümanlar arasında ortaya çıkan ilk ihtilâflardan biri de büyük günah işleyen kişinin (mürtekib-i kebîre) durumudur. O zaman bu problemle ilgili olarak iki soru öne çıkmıştır. Bunlardan biri; hangi fiillerin büyük günah olduğu, diğeri de bu günahı işleyen kişinin dinî statüsüdür.

Büyük günahların belirlenmesi konusunda ortaya çıkan görüşlerden birine göre ilâhî emirlere aykırı olan bütün fiiller büyük günah kapsamına girer. Bunların sayısını 700’e çıkaranlar bulunduğu gibi yetmişle sınırlandıranlar da vardır.” (Bebek, A. TDV İslâm Ansiklopedisi, 25/163)

 Büyük günahları kimileri 17, kimileri 70, kimileri 100, kimileri daha çok saymışlardır. (Örneğin A. Z. Gümüşhanevî, Necâtü’l Ğafilîn adlı eserinde bunların sayısını 125 olarak veriyor. Zehebî’nin büyük günahlara dair eserinin adı: Kitâbu’l-Kebâir)

*Büyük günahların kaç tane olduğundan daha önemlisi İslâmın davranışlara getirdiği ölçülerdir. Hakkında kesin delil ile yasak olan şeyi yapmak günahtır ve insana vebâl kazandırır.

Abdullah b. Mes’ud şöyle anlattı: “Bir adam Rasulüllah’a;

-“Allah’ın katında en büyük günah hangisidir?” diye sordu.

-“Allah seni yarattığı halde O’na bir şeyi şirk (ortak) koşmandır” buyurdu. Adam:

-“Bu şüphesiz büyüktür, sonra hangisi?” dedi. Şöyle buyurdu:

-“Seninle birlikte yemek yiyeceği korkusuyla çocuğunu öldürmendir.”

-“Sonra hangisi?” dedi. Şöyle dedi:

-“Komşunun hanımıyla zina etmendir.” Sonra Furkan 25/68. âyetini okudu. (Müslim, İman/141 no: 86. Ebû Dâvûd, Talak/48 no: 2310. Buhârî, Edeb/20 no: 6001, Diyât/1 no: 6861, Tefsir-Bekara/3 no: 4477, Furkan/3 no: 4761. Nesâî, Tahrim/4 no: 4018-4020)

Enes’in naklettiğine göre Allah’ın Rasûlü şöyle dedi: “Kebâir; Allah’a şirk koşmak, ana-babaya âsi olmak, bir nefsi (haksız yere) öldürmek ve yalan söz söylemektir ya da yemininden caymaktır. “ (Nesâî, Tahrim/3 no: 4015-4016. Buhârî, Şehâdât/10 no: 2653)

Büyük günahları Peygamberimiz “el-mübikât; yani mahvedici” diye nitelemiştir. Çünkü bunlar zararlı ve kesinlikle yasaklanan şeylerdir.

Kim onları bilerek, ısrarlı bir şekilde işlerse, şüphesiz ki o kişi Allah’ı yeterince sevmiyor ve O’ndan çekinmiyor demektir.

Ebû Hüreyre'den rivâyet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu:

-"Yedi helâk ediciden kaçının!" Sahâbîler:

-“Ey Allahın Resûlü! Bunlar nelerdir? diye sordular. Hz. Peygamber:

-"Allah'a ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak,

Allah'ın haram kıldığı bir nefsi haksız yere öldürmek,

faiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak,

evli-namuslu ve hiç bir şeyden haberi olmayan kadınlara zina isnad etmektir” buyurdu.” (Buhârî, Vasâyâ/23, Tıb/38, Hudûd/44. Müslim, Îmân/145. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ/10 no: 2875)

Nesâî bunun benzerini Bir sahabeden şeklinde naklediyor: Ya Rasulüllah; kebair nedir sorusun onun cevabı: “Onların en büyüğü yedi tanedir: Allah’a şirk koşmak, haksız yere bir nefsi öldürmek, savaş zamanı firar etmek...” (Tahrim/3 no: 4017. Vasâyâ/12)

Bunlara ana-babaya karşı gelmek; emredileni yapmamak ve yasakları yapmak yoluyla doğruluğu terketmek ekleniyor. (Ebû Dâvûd, Vesâya/10 no: 2875. Nesâî, Tahrim/3 no: 4016)

 

-Ekberu’l-kebâir

Bir de büyüklerin büyüğü var:

-“Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?" diye üç kez sordu. Bunun üzerine biz;

-“Evet, ey Allah"ın Resûlü." diye cevap verdik. Bunun üzerine; 

-“Allah"a ortak koşmak ve anne babaya isyan etmek ve eziyet etmektir" buyurdu. O an yaslanıyordu, oturdu. Sonra; Yalan söz, yalancı şâhitlik, yalan söze dikkat çekerim, yalancı şâhitliğe dikkat çekerim” dedi. Söylemye devam etti...” (Buhârî, Edeb/6 no: 5976, Şehâdât/10 no: 2654, İsti’zan/6273-6274, İstitâbe/1 no: 6919)

 

-Mü’minin kebâire karşı tavrı

İçinde günah çeşitlerinin geçtiği yukarıdaki ayeti tekrar hatırlayalım.

“Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir...” (Necm 53/32)

Burada bir kolaylık ve müjde var. Buna göre Allah (cc) kebâir’den kaçınan mü’minlerin küçük günahlarının ve hatalarını bağışlayabilir.

Aynı müjdeyi Nisa Sûresi 31. âyette de buluyoruz. Bu âyet, fuhuş (her türlü çirkin iş) ve büyük günahlardan sakınanların küçük günahlarının af edileceğini bildirerek müslümanlara ümit veriyor.

Kur’an müslümanların özelliklerini sayarken;

وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ

“Onlar kebâir’den (büyük günahlardan) ve çirkin işlerden (fuhşiyattan) kaçınırlar. Kızdıkları zaman onlar, affederler.” (Şûrâ 42/37) demektedir.

Abdullah b. Mes’ud (ra) mü’minin günahlar karşısındaki durumunu şöyle ifade etmiş: “Mü’min kimse günahlarını hayâlinde öylesine büyütür ki, sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Fâcir ise günahlarını, burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür.” (Buhârî, Deavât/4)

 

-Sonuç olarak

İster büyük olsun ister küçük olsun günahları çekinmeden işlemek, insandaki takva duygusunun (korkup-sakınma, sorumluluk bilincinin) azlığındandır.

Mü’minler, ellerinden geldiği kadar İslâmın yasaklarından, günah dediği fiillerden uzak durmaya çalışırlar. Hasene (sevap) olan işleri artırmaya çaba gösterirler.

Günahta ısrar etmezler.

وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ

“Onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âli İmran 3/135)

Mü’minler bilirler ki günahların büyüklerinden bilinçli bir şekilde kaçınanların hatalarını Allah (cc) bağışlar.

Kur’an şöyle bir müjde daha veriyor:

وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ

 “Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.” (Hûd 11/114)

Rasûlüllah da şöyle buyuruyor:

عن ابى ذر (و) قال لى رسول الله: اتق الله حيث ما كنت واتبع السيرة الحسنة تمحها، و خالق الناس بخلق حسن

Nerede olursan ol, Allah’a karşı takvalı ol. Kötülüğün peşinden iyilik yap ki onu yok etsin. İnsanlara da güzel ahlâkla davran.” (Tirmizî, Birr/55 no: 1987)

Rabbimiz sâlih amelleri sebebiyle mü’minleri affedebileceğini söylüyor.

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ

 غَفُورًا رَح۪يمًا

“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Furkan 25/70)

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَاَصْلَحَ بَالَهُمْ

“İman edip sâlih ameller işleyenlerin ve Muhammed’e indirilene -ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise Allah günahlarını örtmüş ve hâllerini düzeltmiştir.” (Muhammed 47/2)

-Kebâir işleyenin durumu

Şüphesiz, büyük günahların en büyüğü Allah’a şirk koşmaktır. Şirk koşanın ‘küfr’e düşeceği açıktır.

Diğer büyük günahları işleyenlere ‘fâsık’ denilmiştir. Onlar, günahın haramlığını inkâr etmedikleri müddetçe müslümandırlar ve onlar için tevbe kapısı açıktır.

Bu konuda genel olarak dört görüş ortaya çıkmış:

“1. Hâricîler’in anlayışına göre mürtekib-i kebîre tövbe etmediği takdirde dünyada ve âhirette kâfir muamelesi görür. Çünkü Kur’an’da bunları kâfirlere verilen azaba mâruz kalacağı bildirildi. (Nisâ 4/14, 123. Ahzâb 33/57) 

2. Mürtekib-i kebîre Mürcie’ye göre günahlarından dolayı zarar görmez ve âhirette cehenneme girmez. Yaptıkları iyilikler kâfirlere fayda vermediğine göre aklen günahların da müminlere zarar vermemesi gerekir. Zira Kur’an’da cehenneme dinî yalanlayanların gireceği ve Allah’ın şirk dışındaki günahları bağışlayacağı haber veriliyor. (Nisâ 4/48. Leyl 92/15-16) 

3. Büyük günah işleyen kişi imandan çıkar, fakat küfre girmeyip imanla küfür arasında bir yerde (el-menzile beyne’l-menzileteyn) bulunur.

Tövbe ettiği takdirde iman dairesine döner, tövbe etmeden ölürse kâfir muamelesi görür.

4. Ehl-i Sünnet alimlerine göre; kebâir kişiye günahkar dense de  mutlak mânada fâsık ve fâcir olarak nitelemek mümkün değildir.

Zira imanın mahiyeti Allah’ın varlığını, birliğini ve Hz. Muhammed aracılığıyla gönderdiği vahiyleri kalben tasdik etmekten ibaret olup amel imanın bir parçası değildir.

Kişi ilâhî emre aykırı bir davranışta bulunurken de imanını devam ettirmektedir. (Bakara 2/25. Nisâ 4/124).

Mesela kısas âyetinde katilden “mü’min” diye bahsedilmiş ve ondan iman vasfı kaldırılmamıştır. (Bakara 2/178. Hucurât 49/9)” (B. Adil. TDV İslâm Ansiklopedisi, 25/164)