Kur'an'da Allah yoluna (fi-sebilillah) nisbet edilen 8 kavramdan hicret, infak ve cihad hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

12.06.2023 –

23 Zi’l-ka’de 1444

Zaandam-Hollanda

 

49. Ders KUR’AN’DA ALLAH YOLUNA NİSBET EDİLEN EYLEMLER  ya da SÂLİH AMELLER 1

 

Her sâlih amel, yani ibadetlerin her türü elbette Allah yolunda, yani O’nun rızasını kazanmak niyetiyle olmalı. İslamda ibadetler başka amç için yapılmaz ki... Ancak Kur’an’da sekiz şey (amel-eylem) ayrıca fî-sebîlillah-Allah yoluna nisbet ediliyor, bu vurgu ile geliyor. Bu da oldukça dikkat çekicidir.

Bu ameller; hicret, infak, cihad, savaş, şehitlik, seferberlik, kendini adamak, sıkıntı çekmek...

1-Hicret

Hicret sözlükte kişinin bir yerden göç ederek ayrılması anlamına gelir. Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi, dil ile veya kalb ile de olabilir.

Kur’an’da bu manâda geçiyor.

وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَم۪يلًا ﴿10﴾

“Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.” (Müzemmil 73/10. Ayrıca bkz: Nisâ 4/34)

Terim olarak Hicret; hz. Muhammed'in (sav) ve Mekkeli müslümanların milâdî 622 yılında, yani bi’setin 13. yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleridir.

İslâm tarihinde ve Peygamberimizin hayatında şüphesiz en önemli olaydan biri Hicret’tir. Çünkü bu olay İslâmî tebliğde bir dönüm noktası, İslâm toplumunun var olmasına açılan kapı, baskıdan kurtulan müslümanların dirilişi, bağımsız ve güçlü bir yapı olarak ortaya çıkışıdır.

‘Hicret’; imanın, Allah’a ve Peygamber'e bağlılığın, Allah yolunda (fî-sebîlillah) fedâkârlık yapmanın, yalnızca Allah rızasını seçmenin, bir göstergesi;

küfre ve onların azgın temsilcilerinin hükmüne boyun eğmemenin, iman uğruna her zorluğu göze almanın destansı ifadesidir.

Peygamberle birlikte bu destanı yazanlara Kur’an ‘Muhâcir’ diyor ve onları övüyor.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿218﴾

“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda (fî-sebîlillah) cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, Ğafûr (çok bağışlayıcıdır), Rahîmdir çok merhametlidir).” (Bakara 2/218. Bir benzeri. Tevbe 9/20, 100)

Bir başka âyette benzer ifadelerle Allah yolunda (fî-Sebîlillah), yani yalnızca Allah rızası için hicret ve cihad edenler, onlara Medine’de yardımcı olan “Ensâr” şöyle methediliyor:

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ ﴿74﴾

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhâcirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya;

işte onlar gerçek mü’minlerdir.

Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” (Enfâl 8/74. Ayrıca bkz: Enfal 8/72)

Bu âyetler öncelikle Peygamber’in (sav) işaretiyle, İslâmı özgürlük içinde yaşayabilmek için Yesrib’e göç eden  ve onlara yardım eden sahabeleri anlatıyor.

Ki onlar Allah yolunda hem hicret ettiler, hem de cihad ettiler. Yani ellerinden geldiği kadar İslâm uğruna çaba gösterdiler, Peygamber’e ve davasına yardımcı oldular.

Onlar şüphesiz ki bu ümmetin en hayırlılarıdır.[1]

Bununla birlikte bu âyetlerde geçen hicret, muhâcir ve ensâr terimlerinin taşıdığı anlamlarından hareketle müjde;

“Zulüm ve baskıdan kaçıp Allah yoluna bağlananlara” kuçak açıp yardım eden bütün müslümanları içine alıyor diyebiliriz.[2]

fî-Sebîlillah hicret ettikten sonra bir sebeple ölen veya Allah yolunda şehit olanlar şüphesiz en güzel rızıkları hak ederler.

وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ قُتِلُٓوا اَوْ مَاتُوا لَيَرْزُقَنَّهُمُ اللّٰهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ﴿58﴾

Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir.

Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Hacc 22/58)

İster ilk nesil olan sahabelerden, isterse sonraki nesillerden, kim  Allah yolunda hicret etmeye mecbur kalırsa onun mükâfatı Allah’a aittir. (Nisâ 4/100)

Allah (cc) kendi rızası için hicret edenleri, haksız yere ülkesinden çıkarılanları bir de “benim yolumda (sebilî)” kelimesi ile anlatıyor.

فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ ﴿195﴾

«Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz.

Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim.

Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Âli İmran 3/195)

Mekke’den Medine’ye Hicret yükümlülüğü Mekke’nin fethiyle bitmiştir.

Ancak İslâmın ilk gününden beri hicret manevi bir anlam da taşıyor ve bu kıyâmete kadar devam edecektir.

Günümüzde müslümanlar İslâmı yaşama konusunda baskıya, işkenceye, dayatmaya uğradıkları zaman, Allah’ın geniş yeryüzünde İslâmı yaşayabilecekleri bir yere göç edebilirler.

Ya da böyle bir durum yoksa hicret; müslümanın kendi içinde, gönlünde devam eden manevi yolculuğu yaşamaktır. Mesela;

Kötülüklerden iyiliklere,

günahlardan sevaba,

az ibadetten gereği kadar ibadete,

şükürsüzlükten şükre,

cimrilikten cömertliğe,

tembellikten çalışkanlığa,

mazarrattan (veya mefsedetten) maslahata,

şerden hayra,

münkerden ma’rufa,

kötü ahlâktan iyi ahlâka,

haramla meşguliyetten helâlı aramaya,

kötü bir kimse olmaktan iyi bir kimse olmaya,

eksikliklerden kemâle doğru gitmek; ama sürekli, hayat boyu...

Rasûlüllah muhâciri şöyle tanımlıyor:

Abdullah b. Amr’dan rivâyet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle dedi:

“Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”  (Buhârî, Îmân/4-5 no: 10-11, Rikâk/26 no: 6484. Ebû Dâvûd, Cihâd/2 no: 2481)

Kişi neye doğru yönelirse onun hicreti odur.

Mü’minlerin emîri Ömer (ra), Rasûlullah’ı (sav) şöyle buyururken dinledim, dedi ki: “Ameller niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.

Kimin niyeti Allah’a ve Rasûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır.

Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî, B.Vahy/1, Îmân/41 no: 54, Nikâh/5 no: 5070, M. Ensâr/45 no: 3898, İtk/6 no: 2529, Eymân/23 no: 6689, Hiyel/1 no: 6953. Müslim, İmâret/45(155) no: 4927. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Talâk/11 no: 2201. Tirmizî, F.Cihâd/16 no: 1647. Nesâî, Tahâret/60 no 70. Talâk/24 no: 2467, Eymân/19 no: 3825. İbni Mâce, Zühd/26 n: 4227)

Görüldüğü gibi hicretten bahseden âyetlerin çoğunda o Allah yoluna (fî-Sebîlillah’a) nisbet ediliyor. Buna göre bir kimsenin -müslüman olsa da- dünyalık bir amaç için bir yerden bir yere göç etmesi bu anlamda ‘hicret’ değildir.

Hicretin; ister mekan değiştirmek, ister kötülükten iyiliğe doğru tekâmül etmek olsun, Allah rızası için olması gerekir.

2-İnfak

Kur’an’da ‘infak’, yetmişe yakın âyette genel anlamda hayırlı veya şer işlere ‘harcama yapma’ manasında kullanılıyor.

Dinî terim olarak ‘infak’ genellikle; Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla kişinin sahip olduklarından harcama yapması, ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunmasıdır.

Helâl yollarla elde edilen malı, ihtiyaca ve dinin uygun gördüğü yerlere sarfetmektir. Bu infak, her türlü meşru ve faydalı harcamaları ifade eder.

Allah’ın kendisine nasip ettiği imkanları Allah’ın muhtaç olan kullarıyla paylaşmaktır.

Kur’an’da infakın da mutlaka fî-Sebîlillah, yani Allah rızası için olması gerektiği hatırlatılıyor.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿254﴾

“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefâatin olmadığı kıyâmet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın.

İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bekara 2/254. Bir benzeri:  İbrahim 14/31)

Kur’an infak etmeyi ideal iyilik (birr) olan davranışlardan sayıyor.

وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ

“... mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı verenlerin... davranışlarıdır...”  (Bekara 2/177)

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللّٰهِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَنْ تَبُورَۙ ﴿29﴾ لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿30﴾

“Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.

Allah, kendilerine mükâfatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” (Fâtır 35/29-30)

Kur’an infak edenleri övüyor:

وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ﴿133﴾ اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ وَالْعَاف۪ينَ عَنِ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَۚ ﴿134﴾

Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!

O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âli İmran 3/133-134. Enfâl 8/2-4. Ayrıca bkz: Bekara 2/265)

        Allah (cc) infak edenleri bilir:

َمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ اَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ﴿270﴾

“Başkaları için her ne harcama yaparsanız yapın, ya da (bu niyetle) her ne adarsanız adayın Allah onu mutlaka bilir. Ama (hayrı engelleyen) zalimler yardım edecek kimse bulamayacaklar.” (Bakara 2/270)

İnfak edilenin yeri dolar:

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ ﴿39﴾

“... Siz Allah için ne verirseniz (infak ederseniz), Allah onun yerine yenisini verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe’ 34/39)

Kur’an mü’minlerin bir özelliğini de şöyle ifade ediyor:

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ ﴿3﴾

“onlar Allah’ın kendilerine verdiklerinden O’nun yoluna infak ederler.” (Bakara 2/3. Ayrıca bkz: Kasas 28/54. Enfâl 8/3.. Hac 22/35. Âli İmran 3/134. Şûrâ 42/36-39. Fâtır 35/29-30)

Böylece mülkün Allah’a ait olduğu, o mülkte muhtaçların hakkı olduğu (Bkz: Zâriyât  51/19. Me’âric  70/25),

iman edenlerin infakla imtihan edildikleri vurgulanıyor. (Teğâbun 64/15)

Allah’a borç vermek infak etmektir:

 اِنْ تُقْرِضُوا اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ ﴿17﴾

“Eğer Allah'a (rızası uğruna) ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah çok mükâfat verendir, ceza vermekte acele etmeyendir.” (Teğâbun 64/15-17. Bir benzeri: Haşr 59/9)

Sonuçta bütün bu vermelerin (infaklarınI Allah yolunda olması gerekir.

مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ ﴿261﴾

“Mallarını (imkanlarını) Allah yolunda (fî-Sebîlillah) harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır.

Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.” (Bakara 2/261)

Allah yolunda yaptıkları harcamaları başa kakmayanlar, yani bunu sırf Allah rızası için yapanların ödülü Allah’ın yanındadır.

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Bekara 2/262.  Bir benzeri: Enfâl 8/60)

Mü’minler Allah yolunda (fî-Sebîlillah) infak etmeye çağrıldıkları zaman cimrilik etmezler, bu çağrının gereğini yaparlar.

هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ

 “İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz.

Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur.

Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz.

Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed 47/38)

Allah (cc) infak emri karşısında terddüt edenlere, yavaş davrananlara soruyor:

وَمَا لَكُمْ اَلَّا تُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ...۟ ﴿10﴾

“Ne oluyor size ki, Allah yolunda (fi-Sebîlillah) harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır...” (Hadid 57/10)

Görüldüğü gibi Kur’an, infakın yalnızca fî-Sebîlillah, yani Allah yolunda, O’nun rızası için olması gerektiğini söylüyor.

3-Cihad

Kur’an’da türevleri ile birlikte 40 kadar yerde geçen ‘cihad” kelimesinin kökü ‘cehd’ veya ‘cühd’dür. Bu da kararlı ve şuurlu bir şekilde gayret etmek, çalışmak, zorluklara karşı çaba göstermek demektir.

‘Cihad veya mücâhede’, aynı zamanda olabilecek saldırılara karşı koymak üzere elinden geleni yapmaktır. Saldırabilecek düşmanın insanın içinde veya dışında olması farketmez.

Terim olarak ‘cihad’; dinî emirleri öğrenip zorluğuna rağmen uygulamaya ve başkalarına öğretmek, iyiliği tavsiye edip kötülüklerden sakındırmaya çalışmak, İslâmı tebliğ, nefse ve dış düşmana karşı mücâdele vermek, yoğun çaba sarfetmektir.

‘Cihad’, fikirsel planda başlar, nefsin ve şeytanın kandırmalarıyla direniş olarak devam eder,

Allah yolunda çaba/çalışma ile gelişir, müslümanların yaptığı haklı fiili savaşa (kıtale) yardımcı olmaya, bu yolda infak etmeye kadar uzanır.

Allah yolunda yapılan bütün çalışmalar, Allah’ın adı yükselsin diye gösterilen gayretler, İslâmı tanıtma ve savunma için ortaya konan çabalar ‘cihad’tır.

Mü’minin, Allah tarafından kendisine verilen beden, mal ve zihinsel imkanları Allah yolunda harcaması, İslâm yolunda kullanması ‘cihad’tır.

Cihad, yürek kazanma çabası, İslâm ile yürekler arasındaki engelleri kaldırma gayreti, insan hakları mücadelesidir.

Kur’an’da bu anlamda geçen cihad tümüyle Allah yoluna (fî-Sebîlillah’a) nisbet edilmekte, özellikle de mal ve can kelimeleri ile birlikte kullanmaktadır.

Cihad mü’minlerin bir özelliği olarak hem Medenî sûrelerde, hem de Mekkî sûrelerde yer alır. (Mesela bkz: Nahl 16/110. Hac 22/78. Furkan 25/52. Ankebût 29/69. Hucurât 49/15 v.d.)

Mekkî sûrelerdeki cihad daha çok fikirsel ve delil ile mücadele etmek iken; Medine’de inen âyetlerde, giderek davet uğruna, Allah yolunda daha çok çalışma, daha çok fedakârlık yapma,

haklı savaşlara daha yoğun destek olma, savaşa katılma zorunlu olursa savaşta da elinden geleni yapma manasını kazanmıştır.

Kur’an iman edenlere;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿35﴾

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” diye emrediyor. (Mâide 5/35)

Bir âyette “Allah yolunda cihad edin” emri, “yeri gelince Allah için seferber olun” emri ile birlikte geliyor.

اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

“Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe 9/41)

Allah (cc), kendi yolunda (fî-Sebîlillah) cihad eden, kınayanın kınamasından korkmayanlara, hidâyet lutfeder.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.

Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar.

Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.

İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Mâide 5/54)

Kur’an bir kaç âyette hicret edenlerle cihad edenleri birlikte anıyor ve övüyor. Derecelerinin yüksek olacağını, Allah katında bol rızık bulacaklarını haber veriyor.

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۙ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ

 “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/20)

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” (Enfâl 8/74. Ayrıca bkz: Bekara 2/218. Enfâl 8/72. Hacc 22/78)

Allah yolunda cihad etmek, çalışmak, fedakârlıktan bulunmak, malı ve canı bu yolda seferber etmek Kâbe’yi onarmak gibi değildir. Kur’an böyle zanneden ve imandan yüz çeviren müşriklerin yanıldıklarını söylüyor.

اَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَٓاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَجَاهَدَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۢ

 “Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ın bakım ve onarımını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz?

Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah, zâlim topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 9/19)

Allah yolunda cihad; mü’minleri elim bir azaptan kurtaracak kârlı bir ticarettir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى تِجَارَةٍ تُنْج۪يكُمْ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿10﴾ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَۙ ﴿11﴾ يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۙ ﴿12﴾ وَاُخْرٰى تُحِبُّونَهَاۜ نَصْرٌ مِنَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ قَر۪يبٌۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿13﴾

“Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.

İşte bu takdirde O, günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.

Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele.” (Saff 61/10-13)

Gerçek müslümanların en önemli özelliği de iman ettikten sonra bu imanları uğruna mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeleri, yani yoğun çalışma yapmalarıdır.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

“İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.” (Hucurât 49/15)

Münafıklar, yani dinde ikili oynayanlar Peygamber ile yorucu sefere çıkmaktan ve Allah yolunda (fî-Sebîlillah) cihad etmekten hoşlanmadılar, hoşlanmazlar. (Tevbe 9/81)

Kur’an zekât verilecek kimseler arasında «Allah yolunda (fî-Sebîlillah) çalışıp cihad edenleri de sayıyor. (Tevbe 9/60)

İslâmda önemli bir ibadet ve kulluk görevi olan cihad da Allah rızası için, yani fi-sebîlillah olmalıdır.

Bu amacın dışına çıkan, ancak adına insanların cihad dediği şeyler Kur’an’ın kasdettiği cihad olmaz. İnsanların kendi kendilerini avuttukları iddialar olur.

Cihad edene ‘mücâhid’ denir. Mücâhid;  dünya çıkarı için değil, yalnızca Allah yolunda ‘mücâhede’ eder. 

Ebu Musa’dan (ra) rivâyet edildiğine göre bir adam Rasûlüllah’a gelerek;

-“Ey Allah’ın Rasûlü, kahramanlık göstermek için, kendi yakınları uğruna veya gösteriş için savaşanlardan hangisi Allah yolundadır diye sordu. Peygamber buyurdu ki:

-“Kim Allah kelimesi yüce olsun diye cihad ederse o Allah yolundadır.” (Tirmizí, F. Cihad/16 no: 1646. Ebû Dâvûd, Cihad/26 no: 2516-2517. İbni Mâce, Cihad/13. Bir benzeri: Buhârî, Cihad/15 no: 2810, Tevhid/30 no: 7458. Bir benzeri: İlim/45 no: 123, F. Hamse/10 no: 3126,. Müslim, İmâret/42(149)-1904 no: 4919. Nesâí, Cihad/21 no: 3138)

 

[1] Taberî, İbni Cerir. Câmiu’l-Beyân, 2/369

[2] Esed, Muhammed. Kur’an Mesajı, 1/63