Kur'an'da rehbet-dehşetli korku, rahip ruhbanlık hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

20.06. 2022 – 19 Zül-ka’de 1443

36.Ders

Zaandam-Hollanda

 

35 KUR’AN’DA REHBET KAVRAMI ve RUHBANLIK

 

-Rehbet

‘Rehbet’; acı ve ızdırap duyup büyük bir korkuyla çekinmek demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 296)

‘Rehb’in özne (fail) ismi olan ‘râhib’ (müennesi: râhibe), büyük bir korkuyla ürperen, ciddi bir korkuyla çekinen kimse demektir.

Bunun çoğulu ‘ruhban’, veya ruhbaniyyun’dur.

Ruhbanlık yapmaya da ‘rehbaniyet’ denmektedir.

‘Rehbet’, ürpermek anlamıyla hem insanlardan hem de Allah’tan korkmayı ifade eder.

اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ ﴿32﴾

“Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.” (Kasas 28/32)

لَاَنْتُمْ اَشَدُّ رَهْبَةً ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ ﴿13﴾

“Herhalde onların içindeki ‘dehşet ve yılgınlık’ bakımından siz, Allah’tan (O’na karşı duydukları dehşetten) daha çetinsiniz. Bu, gerçekten onların ‘derin bir kavrayışa sahip olmamaları’ dolaysıyla böyledir.” (Haşr 59/13)

Burada müşriklerin yanlışlıkla insanlardan gelebilecek korkuyu önemseyerek ya da abartarak, Allah korkusunun önüne getirmeleri söz konusu ediliyor.

‘Rehbet’, hoşlanılmayan şeylerden hızlıca kaçmayı, onları hemen terketmeyi ifade eder.

Rehbetin kalbin arzu edilen şeye doğru harekete geçmesi anlamına gelen ‘rağbet’ kelimesinin tam zıddı olduğunu hatırlayalım.

Rağbet kökünden gelen ‘terğíb’; teşvik, kalbi hoşlanılan şeylere özendirme,

Bu kökten gelen ‘terhîb’ ise ; sakındırma, kalbi hoşlanılmayan şeylerden uzaklaştırma, korkutma demektir.

Bir âyette ve hadiste ‘râğıbûn ve râhibûn’ şeklinde geçiyor. (Bakz: Buhârî, Ahkâm/51 no: 7218

Bu konulardaki hadisleri biraraya toplayan hadis kitaplarına bu ad verilir. En meşhuru da el-Münzirî’ye ait.

Rehbet ile haşyet’in anlam benzerliği vardır. Bu da korkulan şeyin gücünü bilmekten kaynaklanan bir korkuyu ifade etmeleridir.

‘Rehb veya rehbet’ aynı zamanda olumlu bir davranış olarak muttakilerin (takva sahiplerinin) bir özelliğidir. Rehbet içinde bulunan mü’minler gerçekte Rablerinden hakkıyla korkup ürperirler.

Çünkü onlar Rabbin azametini (büyüklüğünü) ve azabının çetinliğini anlayan kimselerdir.

         فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًاۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ ﴿90﴾

“O’nun (Zekeriyya’nın) duasına cevap verdik, kendisine Yahya’yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekte onlar hayırda yarışırlardı, umarak ve korkarak (rehbet içinde) bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.” (Enbiyâ 21/90)

Tevratta Rablarinden rehbet duyanlar için rahmet vardı.

“Musa'nın öfkesi dinince levhaları aldı. Onlardaki yazıda Rablerinden korkanlar için hidâyet ve rahmet (haberi) vardı. (A’raf 7/154)

Mü’minler Allah’tan ‘rehbet’ ederler.

        وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ ﴿51﴾

“Allah buyurdu ki: ‘İki ilâh edinmeyin; O, yalnızca tek bir ilâhtır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun (rehbet edin).” (Nahl 16/51)

Kur’an, İsrailoğullarına verilen ni’meti hatırlattıktan sonra, onlara yalnızca Allah’tan ‘rehbet’ etmelerini (korkmalarını) hatırlatıyor.

         يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَوْفُوا بِعَهْد۪ٓي اُو۫فِ بِعَهْدِكُمْ وَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ ﴿40﴾

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.” (Bekara 2/40)

Kur’an, mü’minlere savaş atları veya savaş malzemeleri hazırlamayı, bununla kendi düşmanlarını ve onların bilmediği ama Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutabileceklerini (türhibûn) bildiriyor. (Enfâl 8/60

Günümüz Arapçasında, dehşet saçmak, korkutmak, terör yapmak anlamında aynı kökten gelen ‘irhab’ kelimesi kullanılmaktadır.

 

-Rubanlık

Ruhban kelimesi de aynı kökten gelir.

Kur’an, dinde ruhbanlığı (aşırı dindarlığı, zahidliği), yani dini daha iyi yaşamak için bir tarafa çekilmeyi, nefsi en tabii ihtiyaçlarından bile mahrum etmeyi icad edenleri ve bunu sürdürenleri tenkit etmektedir.

Böyleleri dinde ruhbanlığı icad etmelerine rağmen kendi uydurdukları ruhbanlığın kurallarına bile gereği gibi uymadılar.

ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ وَجَعَلْنَا ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةًۜ وَرَهْبَانِيَّةًۨ ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ رِضْوَانِ اللّٰهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَاۚ فَاٰتَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْهُمْ اَجْرَهُمْۚ وَكَث۪يرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ ﴿27﴾

“Sonra onların izleri üzerinde peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik; O’na İncil’i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık.

(Bir bid’at olarak) türettikleri ruhbanlığı (rehbaniyeti) ise, biz onlara bunu (uyulması gerekli bir yaşama biçimi) yazmadık.

Ancak Allah rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman etmekte olanlara ecirlerini verdik, onlardan bir çoğu fasık olanlardır.” (Hadid 57/27)

Ruhbanlık, genel manasıyla dünyadan el etek çekip, ibadet ile meşgul olmaktır. Hatta onlar bu nedenle evlenmeyi bile hoş görmezler. Dünya işlerine önem vermezler. Ruhu yüceltmeyi ön planda tutarlar.

Ruhbanlar, hırıstiyan geleneğinde özel din adamlarıdır. Bunlar ayrı bir sınıftırlar ve din konusunda özel yetkileri vardır. Onlar din adına konuşurlar, karar verirler, dini temsil ederler. Tanrı ile kullar arasında aracı durumundadırlar.

Bazı insanlar ruhbanları yanlış değerlendirip, onlara hak etmedikleri sıfatları verdiler. Sonra da onların din adına söylediklerini itirazsız kabul ettiler. Kur’an, bu inceliği ve yanlışlığı şöyle anlatıyor:

اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿31﴾

“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve ruhbanlarını (rahiplerini) rabbler (ilâhlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar, tek olan bir ilâha ibadet etmekten başkasıyla emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. O, bunların şirk koşmakta oldukları şeylerden yücedir.” (Tevbe 9/31)

İslâma göre insanın ibadet hayatında ruhbanlı yoktur. Allah (cc) kullarına böyle bir şeyi emretmemiştir. Müslümanlar daha iyi ibadet yapabilmek için bir köşeye çekilmedikleri gibi, mübah olan şeyleri de kendilerine haram etmezler.

Onlar dinlerini hayatın akışı içerisinde toplumla beraber, doğal bir şekilde yaşamaya çalışırlar.

İslâmda ruhbanlar sınıfı da yoktur. Bütün insanlar din önünde eşittir ve hiç kimse din adına bir ayrıcalığa  (imtiyaza) sahip değildir.

Hiç bir kimsenin başkalarını İslâma kabul etme veya birisini İslâmdan çıkarma, günahını bağışlama veya din adına sevap verme yetkisi yoktur. Peygamber dışında hiç kimsenin sözü, görüşü veya fetvası din değildir. Dini iyi bilen alimlerin görüşleri veya fetvaları dini daha iyi anlama ve yaşamanın imkanıdır.