Hamd nedir, Kur'an'da hamd nasıl geçiyor, hamd-şükür ilişkisi, müslümanların günlük hayatında hamd hakkında bir online ders.
Hüseyin K. Ece
20 Haziran 2023 –
02 Zi’l-hicce 1444
Zaandam 
 
91-HER HAMD ŞÜKÜRDÜR AMA HER ŞÜKÜR HAMD DEĞİLDİR -
 
-Hamd ne demektir?
Hamd’; sözlükte iyilik, güzellik ve üstünlükle niteleme (medhetmek/övmek), senâ etmek mânâsına gelir. Yermek anlamındaki ‘zemm’etmenin zıddıdır.
‘Hamd’; bir ni’metin veya güzelliğin kaynağı ve sahibi olan, yarattığı varlıklardan daha Kudretliyi övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır.
Bunda hem ni’met sahibini övmek, hem şükretmek, hem de yüceltme anlamı vardır.
‘Hamd’; yalnızca bir övme değil, övme ile şükür arasında özel bir methetmedir. Hamd’de ayrıca saygı ve değer verme manası da saklıdır.
Canlı veya cansız varlıklar methedilebilir (övülebilir). Ama hiç bir zaman onlara hamd edilmez.
Her methetme (medih-övgü) hamd sayılmaz. Her hamd’de bir medih yönü olmasına rağmen; methetmede hamd yoktur. Çünkü methetme haklı da olabilir, yersiz de olabilir.
Bundan dolayı ‘hamd ve şükür’ meşru’ ve ahlâka uygun oldukları halde, medih (methetme) her zaman ahlâkî olmayabilir.
Peygamber (sav): “Yüzünüze karşı medh edenlerin yüzlerine toprak saçın” buyurdu. (Müslim, Zühd/69. Ebû Dâvud, Edeb/9)
Ancak hamd ve şükür devamlı doğruyu ifade ederler.
Hamd din dilinde; bütün medih (övgü) türlerini içine alan, sevgi ve saygı ile Allah’a yönelen övgüyü ve şükrü ifade eder.
‘Hamd ve şükür’de esas öznesi ni’meti verendir. Her ikisi de haktır ve müslümanın gönlünü kavuştuğu nimetten dolayı sevinçle doldururlar.
Hamd Allah’ın dışında hiç bir kişi veya kuvvete yapılmayacak bir şükür türüdür. Halbuki insanlara, yaptıkları iyiliklerden dolayı teşekkür edebiliriz.
Hamd, ni’metleri, iyilikleri ve bağışları sınırsız ve sonsuz olan bir kuvvete yapılır. O da Allah’tan başkası olamaz.
Hamd, bir iyiliğin karşılığı olmaktan çok, Yaratıcının sonsuz güç ve kuvvetine, verdiği ni’metlerin çokluğuna, O’nun Rabliğine duyulan hayranlığın övme yoluyla dile getirilmesidir.
Allah’ın kudretinin varlık üzerindeki sayısız yansımalarını, yani âyetlerini düşünerek O’nu hakkıyla övmek, O’nun yüce Rabliğini ve sıfatlarını dile getirmektir.
Allah’a karşı kullanılan bütün saygı ifadeleri, O’nu zikretme, O’nu methetme (övme): hepsi de birer hamd’dir.
Hamd, eşi ve benzeri olmayan ilahî rahmetin hakkıyla övülmesi, o rahmetin sahibinin hakkıyla yüceltilmesidir.
‘el-Hamdü lillâh’ (Allah’a hamdolsun) denildiği zaman hepsi de ifade edilmiş olur.
“el-hamdü lillâh” sözüne “hamdele” denir. -Hamd bir Zât’a aittir
Kur’an’ın birinci sûresi olan Fatiha’nın 2. âyeti hamd olayının kime ait olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
“Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.”
Buna göre hamd sahibi bellidir. İnsanlar hevâlarına uyarak başkalarına hamdetmemeli.
Kur’an bu gerçeği başka bir âyette şöyle dile getirmektedir:
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/70)
Hamd, bir anlamda haddini bilmektir. Kişi ne kadar haddini biliyorsa Rabbini bilir, ne kadar Rabbini biliyorsa o kadar hamdeder.
Hamdetmek, yaradılışı düşünerek, Kur’an’daki ve varlıktaki âyetleri tefekkür ederek, evrendeki tüm yaratıkların hamd ve tesbih orkestrasına kulak vererek Allah karşısındaki konumunu tespit etmesidir.
Allah’ı ve O’nun Rabliğini anlayan samimi bir müslüman, hamd’ı yalnızca Allah’a yapar. O her zaman “elhamdülillah” diyerek Yaratıcıyı hakkıyla över ve yüceltir.
Buna rağmen müşrikler Allah’a ortak koşarlar.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَۜ ثُمَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ
“Hamd olsun Allah’a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve nûr’u var etti. Yine inkârcılar, (başkalarını) Rablerine denk tutuyorlar.” (En’am 6/1)
 
-Kur'an'da Hamd
'Hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 68 yerde geçmektedir.
Kur’an’ın 2. âyeti olan “el-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn” (Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun) ifadesi Kur’an’da 7 âyette yer alıyor. “el-hamdü lillâh” cümlesi ise 23 yerde tekrarlanır.
“el-hamdü lillâh” cümlesiyle başlayan 4 sûre vardır. En'am, Kehf, Sebe' ve Fâtır sûreleri...
38 âyette ‘hamd’; “el-hamdu lillahi, bi-hamdi rabbi, lehu’l-hamdu” şeklinde Allah'a tahsis ediliyor.
Kendisine çok hamdedilen, hamde layık olan anlamında el-Hamîd ismi 17 defa yer alır.
Hamdin lam-u ta’rifle (belirlilik takısıyla) gelmesi de onun özel, zâta mahsus olduğunu ifade eder. Söz konusu edilen hamd mahsustur, bellidir. O da Âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.
 
-Yerde ve göklerde de hamd O’na aittir:
فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ {17} وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيّاً وَحِينَ تُظْهِرُونَ {18}
“Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.” (Rûm 30/17)
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟
“Andolsun ki onlara: "Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.” (Ankebut 29/63)
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيراً {111}
“Ve de ki: ‘Hamd (övgü), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah’a aittir.’ Ve O’nu tekbir edebildikçe tekbir et (büyük tanı)” (İsra 17/111)
 
-Her şey Rabbini devamlı hamd ile tesbih hamdediyor.
Bütün varlıklar Allah’a hamdederler. Ancak en olgun hamd mü’minler tarafından yerine getirilir.
Çünkü mü’min bir insan, Peygamberinden öğrendiği gibi Allah’ı hakkıyla takdir eder, O’na nasıl hamd edileceğini bilir.
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَـكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيماً غَفُوراً {44}
“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz de onların tesbihlerini anlayamazsınız. O Halîm’dir, bağışlayandır.” (İsrâ 17/44)
 
-Gök gürültüsü de Allah’ı hamd ile tesbih eder:
وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلاَئِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَن يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ {13}
“Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücadele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.” (Ra’d 13/13)
 
-Mü’minler Allah’ı hatırladıkları zaman O’nu hamd ile tesbih ederler.
إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ {15} {س}
“Bizim âyetlerimize (gerçekten) inananlar, ancak, kendilerine tebliğ edildiği zaman önünde derin bir hayranlık ve saygıyla eğilenlerdir; (onlar), Rablerini hamd ile tesbih edenler ve asla büyüklük taslamayanlardır.” (Secde 32/15)
 
-Cennetlikler orada Allah’a hamdedecekler:
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
„(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki:
"Hidâyetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler." Onlara: İşte size Cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona varis kılındınız diye seslenilir.” (A’raf 7/43)
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ
“Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah'a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükafatı ne güzelmiş! derler.” (Zümer 39/74)
 

-Arşın etrafındaki melekler Allah’ı sürekli hamd ile tesbih ederler:

‏ وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَقِيلَ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {75}
“Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık halk arasında hak ile hüküm icra edilip "âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun" denilmektedir.” (Zümer 39/75. Ayrıca bkz: Mü’min 40/7)
 
-Melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yeryüzündekiler için istiğfar ederler.
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ {5} (Şûra 42//5)
 
-Hamd ibadeti
**Kur’an’da 15 âyette ve bazı hadislerde tesbih ile hamd birlikte kullanılıyor. Kur’an Peygamberin şahsında mü’minlere Allah’ı tesbih etmelerini ve hakkıyla hamdetmelerini emrediyor:
Kur’an’da yedi âyette “Rabbini hamd ile tesbih et“ deniyor:
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ السَّاجِدِينَ {98} وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ {99}
“Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr 15/98-99)
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَى بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيراً {58} الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ الرَّحْمَنُ فَاسْأَلْ بِهِ خَبِيراً {59}
“Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!
Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!” (Furkan 25/58-59)
**Beş âyette Peygamberimize “sabret“ (bunların üçü de “onların dediklerine sabret“ şeklinde) denildikten sonra “Rabbini hamd ile tesbih et“ buyuruluyor:
فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ {39} وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ {40}

”O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tesbih et.” (Kaf 50/39-40)

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى {130}

“Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.” (Tâhâ 20/130)
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ {55}
„Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et.” (Mü’min 40/55)
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ {48} وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ {49}‏
“Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin, kalktığında Rabbini hamd ile tespih et. Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışı sırasında O’nu tespih et.” (Tûr 52/48-49)
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّاباً {3}
“Rabbine hamdederek şanının yüceliğini dile getir ve O’ndan af dile; şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 110/3)
 
-Cennetliklerin tesbihi ve hamdi şöyle olacaktır:
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ يَهْدِيهِمْ رَبُّهُمْ بِإِيمَانِهِمْ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الأَنْهَارُ فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ {9} دَعْوَاهُمْ فِيهَا سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ فِيهَا سَلاَمٌ وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {10}
“(Fakat) iman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar.
Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.” (Yûnus 10/9-10)
 
-Hamd-şükür ilişkisi
Hamd, medh ve şükür kelimeleri eş anlamlı kelimeler olmakla birlikte aralarında anlam farkı vardır.
Hamd, medihten daha özel, şükürden daha geneldir. Daha faziletlidir, daha değerlidir. Her hamd şükürdür am her şükür hamd değildir.
Hatırlayalım, hamdte hem nimet sahibini övmek, hem şükretmek, hem de yüceltme anlamı vardır.
Hamd bir nimet verilsin verilmesin, övüleni sahip olduğu nitelikleriyle övmektir. Şükür ise, verilen nimet sebebiyle şükredilmeye layık Zât’ı sebeplerle övmektir. (Karagöz, İ. Kur’an’da Zikir Kavramı, s: 80)
Hamd; en geniş anlamıyla şükürdür. Bununla beraber hamd yerine şükür, şükür yerine hamd kelimeleri kullanılır.
Hamd, kalpte şekillenir, dille ifade edilir. Şükür ni’metlerin karşılığı olarak kalple, dille ve hareketle (amelle) yerine getirilen bir itiraf ve şükran duygusudur.
Hamd ni’met sahibine ni’met bize ulaşmasa da yapılır. Yani hamd her durumda yerine getirilir.
Hamd etmek yerine “şükretmek” diyemeyiz. Ama şükür yerine hamd kullanılabilir. ‘
Hamd’ etmede saygı ve değer verme yönü daha yüksektir ve şükrün başıdır. Şükrün ilgilendiği şey Allah’ın zâtına ait özellikler değil, O’nun verdiği nimetlerdir.
Allah’ın, hayat, işitme ve görme gibi sıfatlarına karşılık ‘şükürler olsun’ denmez. Bunlar için Allah’a hamdedilir.
Şükür gereken her şeye aynı zamanda hamd de gerekir. Ama hamdin gerekli olduğu her şeye şükür gerekmez.
Kısaca hamd Allah’ın Zâtının hakkı, şükür verdiği nimetlerinin hakkıdır.
Hamd aynı zamanda tıpkı Kelime-i şehâdeti ve Kelime-i tevhid’i söylemek gibi, yani iman itirafıdır.
 
-Hadislerde hamd
Ebu Hüreyra (ra) anlatıyor: Rasûlullah (as) buyurdu ki; “İki kelime vardır, bunlar dilde hafif, terazide ağır, Rahman’a da sevimlidirler: Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhi’l-azîm. (Allah’ım! Seni hamdinle tesbih ederim, Yüce Allah’ım seni tenzih ederim) kelimeleridir.” (Buhari, Daavât/65)
"Duaların en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz; lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerîke leh lehü'l mülkü ve lehü'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kâdirdir) sözüdür." (Muvatta, Kur'ân/32. Tirmizî, Da'avât 133 (3579)) Peygamber (sav) şöyle demiş: “Elhamdulillah ile başlamayan her bir sözün sonu yoktur (ebterdir) yani berektsizdir.” (Ebû Dâvûd, Edeb/18. İbni Mâce, Nikâh/19)
Bunun bir benzeri de Ali ibnu Ebi Talib’den (ra) rivâyet edildi. O demiş ki: “Başında hamd olmayan hiç bir dua bereketsizdir (ebterdir)...” (Heyet, Duau’l-Nudbeh, s: 17)
Peygamber’den (sav): “Eğer gece veya gündüz Bana içten ibadet edersen, ellerini bana kaldır ve şöyle de: “Allahümme leke’l-hamdü. Senin ebedi oluşunla birlikte ebedi hamd yalnızca Sanadır. Gerçek hamd Sanadır, Senin ilmine son yoktur. Bütün hamdlar Sanadır, Senin dilemene engel olacak yoktur. Bütün hamler Sanadır, hamd edene Senin rızandan başka ecir yoktur.
Ey Allahım hamdin hepsi Sanadır. Allahım Sana ebediyyen hamdolsun...” (Mecmeu’z-Zevâid 10/97’den, Heyet, Duau’l-Nudbeh, s: 21)
İmam-ı Bakır (ra) gece namazından sonra şöyle dermiş: “Allahümme leke’l-hamdu. Ey Allah’ım hamd sanadır. Ey Rabbim Sen göklerin ve yerin nurusun. Hamd Sanadır. İmdat isteyenlere imdat eden Sensin. Hamd Sanadır. Sen yardım isteyenlere yardım edensin. Hamd Sanadır. Sen dara düşmüşlerin dualarına icabet edensin.” (Heyet, Duau’l-Nudbeh, s: 387)
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Kim, "Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr." duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle âzad etmiş gibi sevab verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez.
Kim de bir günde yüz kere "Sübhânallahi ve bihamdihi" derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile." (Buhârî, Daavât/54, B. Halk/11. Müslim, Zikr/28 no: 2691. Muvatta, Kur'ân/20. Tirmizî, Daavât/61 no: 3464)
Hamd etmeyi içeren duâları okumanın, günahların bağışlanmasına vesile olacağını ve hamdin en faziletli zikirlerden biri olduğunu açıklamıştır. Yine hamdi içeren zikirlerin sadaka yerine geçeceğini haber vermiş, duânın en faziletlisinin el-hamdü lillâh sözü olduğunu belirtmiştir. (Buhârî, Ezan/155, İman/19. Müslim, Tahâret/1, Müsafirîn/84)
Müslümanın hayatında hamd İnsanoğlu ibâdete, hamde meyilli yaratılmıştır. Birisini veya birilerini övmeye, onlara bağlanıp ibâdet etmeye hayatı boyunca ihtiyaç duyacaktır. Bu âlemlerin Rabbi Allah (st) olmalıdır.
Ne Türkçe‘de, ne başka herhangi bir dilde ‘hamd‘ kelimesinin tam karşılığı yoktur. Hamd bir özgün Kur’an kavramıdır. Zikir, şükür ve dolayısıyla duâ ögelerini içeren hamd, tıpkı besmele gibi, müslümanların hayatında önemli bir yer tutmaktadır.
Mü’min her zaman hamd ve şükür içinde olmalı. Belâ ve musibetin içinde olsa dahi...
Hamdetmeye hamdele ve tahmid denildiğini hatırlayalım.
Mü’min, hamd ile Allah’ın büyüklüğünü ve mükemmelliğini, kendi acizliğini ve eksikliğini hatırlar ve teslimiyeti bir kat daha artar Peygamber (sav) “Elhamdü lillâh alâ külli hâl” (Her durum karşısında Allah’a hamdolsun) buyururlardı.
Bu da ancak her organın yaratılış gâyesine uygun olarak kullanılmasıyla mümkün olur.
Kişinin iç dünyası ile ve iç dünyasına da hamdetmesi gerekir. Hamdi Allah’a has kılarak, O’nun büyüklüğünü, tesbih ile eksiklerden uzak olduğunu, övülmeye lâyık olan yegâne gücün ancak Allah olduğunu vurguluyoruz.
O’na hamdetmek O’ndan kaynaklanan her şeyi de kabul etmiş, övmüş ve ona rızâ göstermiş oluyoruz.
Allah’a hamd etmek, bize her iyiliği, her nimeti Veren’e yalnız sözle değil; fiil ile de ta’zim etmektir.
Hamd sadece dil ile ‘hamd olsun’ demek değildir. Hamd görevi kalp, dil ve organlar ile yerine getirilir:
Kalp ile yapılanı, nimetlerin en önemlisi olan imanı bize tattıran ve sevdiren Allah’ı zikretmek (hatırlamak), O’nun sıfatlarını tefekkür etmek, düşünmek, imanda kemâle ulaşma yollarını aramaktır.
Dil ile yapılan, Allah’ın bu sıfatlarını anlatmak, sık sık, Allah, şükür, hamd... kelimelerini kullanarak zikirle meşgul olmak, hakkı söylemektir.
Organlar (uzuvlar) ile yapılanı, onları Allah’ın yolundan ayırmamaktır. Allah’ın emir ve yasaklarına mümkün olduğu kadar dikkat ederek kulluk görevini yerine getirmek fiilî hamddir.
Mü’min Kur’an’ı elhamdülillah ile okumaya başlar, el-Fatiha diye bitirir yine elhamdülillah der.
Her gün kılınan 5 vakit namazda kırk defa tekrarlanan Fâtiha sûresi hamd ile başladığı gibi,
namazın girişinde okunan Sübhâneke’de,
rükû’dan kalkarken semiallahu limen hâmide veş’şükr-Allah hamd ve şükredeni işitir,
arkasından “hamden tayyiben-en temiz hamd (olsun)”,
tam doğrulunca “Rabbenâ leke’l-hamd-Ey Rabbimiz ham sadece Sanadır” denilir.
“Salli” ve “Bârik” duâlarında, namazdan sonra,
sübhânellah ve’lhamdü lillah ve 33 defa yapılan tesbihlerde,
ardından okunan tevhid cümlesinde,
bayramlarda ve diğer bazı dinî merâsimlerde getirilen teşrik tekbirinde senâ ve şükür manalarıyla birlikte hamd kavramı tekrarlanmaktadır.
Hacta yapılan telbiye’de de hamd yer almaktadır.
Cuma hutbesinin her iki bölümü de hamd cümleleriyle başlar.
İslâmî eserlerin ilk cümlelerini genellikle besmele ve hamdele oluşturur.
Bir yazıda hamdeleye yer verilmemesi, o yazının önemli olmadığının bir işareti sayılmıştır.
Ayrıca, hamdele, müslümanların uykuya yatma (el-hamdülillahi vahdehu, ve’s-salâtü ve’s-selâmü ala men nebiyye ba’dehu),
uykudan kalkma (el-hamdülillezi ehyânâ ve ematena ve ileyhi’n-nüşur) gibi günlük faaliyetlerinin başında ve sonunda zikredilen bir duâ cümlesi hâline gelmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 15/ 448)
Mü’min ulaştığı her nimet için hamdeder ki, Rabbi ile irtibatı canlı kalsın.
Yemekten sonra hamd edilir ki, yediğimiz nimetleri ihsan eden, o gıdalara lezzet katan, bize ağız tadı veren, açlığımızı bunlarla gideren, gıdaları enerjiye dönüştüren Yaratıcı’yı görmezden gelmeyelim, nankör olmayalım.
Bu konuda sünnet; yemek sonrası sofradan kalkmadan herkesin kendisinin hamd etmesidir.
Sünnette meşhur olan hamd ifadesi de şöyle: “el-hamdü lillâhi’llezî et’amenâ ve sekaanâ ve cealenâ mine’l-müslimîn (Bizi doyuran, susuzluğumuzu gideren ve bizi müslümanlardan kılan Allah’a hamd olsun).”
Helâl bir şey içtikten sonra da hamdetmeli.
Duâya başlarken ve bitirirken, derse, sohbete, kitleye konuşmaya başlarken ve bitirirken hamd etmeli.
Başlangıçta hamd ile Allah’ın nimeti hatırlanıp, O’nun yardımı istenirken; bitişte de verdiği güce ve güzelce tamamlanan nimete karşı şükür makamında hamd edilmelidir.
Okumayı bitirdikten, uykudan uyandıktan,
elbise giydikten sonra Rasûlullah’ın hep hamdettiğini biliyoruz. Abdeste ve yıkanmaya başlarken “elhamdülillezi ceale’l-mâe tahûrâ-Suyu temizleyici kılan Allah’a hamdolsun” denilir.
Tuvalet ve banyodan sonra “el-hamdü lillâhi’llezi ezhebe anni’l-ezâ ve âfânî min zâlike (Benden eziyeti gideren ve böylece bana âfiyet veren Allah’a hamdolsun)” denilmesi tavsiye edilmiştir.
Aksıran her mü’minin “el hamdü lillâh” demesini emretmiştir. (Buhâri, Edeb/126)
Hapşırma (aksırma) da hamd için bir vesiledir. Aksırdıktan sonra “elhamdü lillâh” denilmesi, yanımızda bulunan insanların bize hayır duâda bulunmalarına sebep olacak olan önemli bir sünnettir.
Aksıran tahmid’de bulunur. Yanındaki müslüman “teşmit” eder, yani “yerhamuke’llah” (Allah sana merhamet etsin) der. Aksıran da “yehdînâ ve yehdîkümu’llah” (Allah bize ve size hidâyet etsin.) diye mukabelede bulunur. “
Biriniz hapşırır ve hamdederse, ona teşmitte bulunun. Allah’a hamd etmezse teşmitte bulunmayın.” (Buhâri, Edeb/127. Müslim, Zühd/53)
“Allah hapşırmayı sever, esnemeden hoşlanmaz. Öyleyse sizden biri hapşırır ve Allah’a hamdederse, bunu işiten her müslüman üzerine “yerhamuke’llah” (Allah sana merhamet etsin) demesi haktır (bir vazifedir). Ancak, esnemeye gelince, işte bu, şeytandandır.
Biriniz namazda esneyecek olursa, imkân nisbetinde kendini tutsun ve hah diye ses çıkarmasın. Zira bu, şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir.” (Buhârî, Edeb/125, 128, Bed'ül-halk/11. Müslim, Zühd/56)
Mü’minler karşıılaştıkları zaman önce selâm verirler, sonra nasılsın sorusuna, veya hasta ziyaretlerinde ‘el-hamdü lillah’ derler. Bu hem nimetin sahibini itiraf, yaratıp nimet verdiği için övme, hem de şükürdür.
Müslümanın Allah’tan uzak, O’ndan gafil hiçbir zamanı ve hiçbir hâli olmaması istenmiştir.
Böylece her yapılan eylemin ibâdet olması sağlanarak kulluk bilinci perçinlenmiştir. Kemal derecesinde bir hamdin üç basamağı vardır. 1.Erişilen nimetin Allah’tan geldiğini bilmek,
2.O’nun verdiğine rızâ göstermek
3.ve nimetinin gücü bedeninde bulunduğu için O’na isyan etmemek.
Her ciddi eylem, her nimet üç ibâdet ister. Bunlar; zikir, fikir ve şükürdür. Başta zikir (besmele), ortada -iş esnasında- fikir (tefekkür, Allah’ın nimet ve ihsanını düşünüp O’nun rızâsını istemek) ve sonunda şükür (el-hamdü lillâh demek).
Görüldüğü gibi her vesileyle hamd, Allah’ı hatırlayıp ona şükür tavsiye edilmiş, hayatın tüm alanlarını Allah doldurmuştur.
 
-Son söz
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
“Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir. Bütün peygamberlere selâm olsun! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Saffât 37/180-182)
 
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar:
İslâmoğlu, M. Esmâ-i Hüsnâ, Düşün Yay. İstanbul 2011, 1/642-666.
Allah (cc), Düşün Yay. İstanbul 2006, s: 113-119
TDV İslâm Ansiklopedisi,
Şâmil İslâm Ansiklopedisi,
Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, İstanbul 2010, s 238-239
Kalkan, Ahmed, Ansiklopedik Kur’an Kavramları, Davud Emre Yay. İstanbul 2011, 4/813-826
Hamd Rabb, Yakup Çiçek, Fahrettin Yıldız, Bir Y. s. 7-41
Namaz Duâları ve Sureleri, Ali Akpınar, Suffe Y. s. 78-79
Fatiha Tefsiri, Azad, s. 51-54
Fatiha Üzerine Mülahazalar, Hikmet Işık, Nil Y. S. 107-114
Hamd, İmam Humeyni (Çeviren, M. Kerim Seçkin), Endişe Y.
Kur’an’da Temel Kavramlar, Ali Ünal, Kırkambar Y. s. 442
Kelimeler Kavramlar, Yusuf Kerimoğlu, İnkılab Y. c. 1 s. 41
Esenlik Yurdunun Çağrısı, Celaleddin Vatandaş, Pınar Y. s. 137-144
Esma’ül Hüsna Şerhi, Ali Osman Tatlısu, Yağmur Y. s. 154-158
Âyet ve Hadislerde Esma-i Hüsna, Metin Yurdagür, Marifet Y. s. 184-185