Sözlükte ve Kur'an'da halife, siyasi anlamıyla halife, Adem'in (as) halife seçilmesi ve insanların halife yapılması hakkında bir online ders.  

Hüseyin K. Ece

10.07.2023 –

21 Zi’l-hicce 1444

Zaandam-Hollanda

 

51. KUR’ANDA HALİFE KAVRAMI

-Sözlükte halife

Türkçe'de 'kalfa' olarak ta kullanılan halife kelimenin aslı 'halif'tir.

Sonuna eklenen 'te' mübalağa (abartma) içindir.

'Halife' sözlükte, bir başkasının yerine o olmadığı, öldüğü veya güçsüz düştüğü zaman geçen kimse demektir.

Ya da bunların hiç biri olmadığı hâlde sırf asılın vekiline şeref vermek istemesiyle yerine geçirdiği kimsedir.

Çoğulu 'hulefâ' veya 'halâif'tir.

Bu kelime hem fail (özne) ismi olarak, hem de mef’ul (tümleç) ismi olarak kullanılır.

Fail ismi olarak “yerine geçtiği kimsenin işini yürüten”,

tümleç olarak ise “yerine başkası geçen” anlamlarına gelir. (el-Isfehânî, R. el Müfradât, s:223. Zamahşerî, el-Keşşâf, 1/128. Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.) 1/259. Ebu's-Suud, İrşâdu akli’s-selim, 1/100. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l Kur'an, 1/131)

'Halife' kelimesi asılın karşıtı olarak vekilliği ifade eder. Bir kimse başkasından sonra gelip te onun yerine geçerse «falanca kişi falancanın yerine halef oldu» denilir. (A'raf 7/61. Neml 27/62)

«Allah’ın halifesi» sözü ise böyle anlaşılmaz. Elbette Allah'tan sonra gelip O'nun yerine halef olmak diye bir şey söz konusu olamaz. Allah'ın insana 'halife' demesi, ona bir şeref, üstünlük ve kulluk emâneti vermesi sebebiyledir.

 

-Terim olarak halife

Hz. Âdem ve onun zürriyetine yani onun soyuna verilen addır.

Onlar, yeryüzünde adaletle hüküm vermede,

Allah'ın hükümlerini yerine getirmede,

orada bulunan canlı ve cansız varlıkları Allah’ın izni ve emriyle yönetmede,

ve birbiri ardınca gelip, kendilerinden öncekilere halef oldukları için onlara 'halife' denmiştir. (Yazır,H. Y. Hak Dini Kur'an Dili (sad.), 1/259. Zamahşerî, el-Keşşâf 1/128, Ebu's-Suud, İrşadu akli's-selim, 1/100. İbni Kesir, Tefsiru'l-Kur'an'il Azim, 1/49 50)

Kur'an’da bu anlamda geçmektedir. (Sâd 38/26. En'am 6/165)

 

-Siyasi anlamıyla halife

'Halife' sözcüğü, İslâm kültüründe terim olarak daha çok siyasi bir anlamıyla bilinir.

Bilindiği gibi Peygamberimiz (sav) vefat edince, sahabeler Ben-i Sâide gölgeliğinde toplanarak bütün müslümaların din ve dünya işlerini yürütmek üzere Ebu Bekr'e (ra) biat ettiler. Onu müslümanların başına başkan olarak seçtiler. (İbni Hişam, Siyretü'n-Nebeviyye, 4/310, Fayda, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 10/103)

Hz. Ebu Bekr'e halife denmesi, bu kelimenin taşıdığı iki anlamla da bağlantılıdır. O, Peygamber'in vefatı üzerine müslüman ümmetin yönetim sorumluluğunu yüklenmiştir. Böylece Peygamberin yokluğunda, ümmetin işlerini görmek, adaleti sağlamak, hakları ve İslâm vatanını korumak, Peygamberin getirdiği İslâmın esaslarıyla hükmetmek üzere O'na halef olmuştur.

Vefat edince de yerine bir başkası, yani Ömer (ra) halef olmuştur.

O bu göreve seçilmekle beraber bir güç ve otorite hakkına da sahip  olmuştu. Ki bu yetki ile görevini yapabilecek, görevini yapmaya engel olan unsurlarla mücadele edebilecekti.

İslâm tarihinde 'halife' siyasi anlamıyla ilk defa Ebu Bekr (ra) hakkında kullanıldı. O kendisine «Rasûlüllah'ın halifesi» denilmesine ses çıkarmadı ama «Allah'ın halifesi» denilmesini istemedi. (Fayda, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 10/106)

Hz. Ebu Bekr'den (ra) sonra müslümaların başına geçen yöneticilere

daha çok ‘imam’ veya 'emiru'l-mü'minin' denmiştir. (Kumanlıoğlu, H. F.  Şâmil İslâm Ansiklopedisi, 2/9)

Halife'nin gördüğü işlerin adı 'halifelik veya hilâfet'tir.

Terim anlamıyla halifelik; hakimiyet hakkı Allah’a ait olmak üzere  İslâmî ahkâmı uygulamaktan sorumlu makam demektedir.

Bu hem teorik, hem de pratik açıdan İslâma özgü bir makamdır. İslamî hükümleri Allah'tan alıp insanlara tebliğ eden Rasûlüllah’ın (sav)  yerine geçip dini korumak ve dünya işlerini düzene koymak işidir.

Bu aynı zamanda en yüksek kamusal velâyettir (veliliktir), yani müslüman halkın yönetim, koruma, gözetme ve ihtiyaçlarını giderme açısından veliliğini yüklenmedir. (Ebu's-Suud, İrşâdu akli's-selim, 1/100. Eryarsoy, M. B. Şâmil İslâm Ansiklopedisi, 2/422)

Bazılarına göre İslâm ümmetinin söz birliği ederek kendi aracılığıyla hükümlerin uygulanabilmesi için, emrine itaat edilen, sözü dinlenilen bir halife (imam) seçme konusunda şu âyet delildir:

"Hani Rabbin bir zamanlar meleklere ‘ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti". (Bekara 2/30)

Kurtubî diyr ki: Bu görevin vacip (şart) olduğu meselesinde ümmet ve bilginler arasında bir ihtilaf yoktur. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l Kur'an, 1/131. Havva, S. el-Esas fi't Tefsir, 1/142. Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, s: 69, Ter. s: 326)

Zira, «kendisiyle bir vacibin yerine getirildiği şey de vaciptir» hükmü vardır. (İbni Kesir, M. Tefsir, 1/51)

Siyasi anlamdaki halifeye «imam veya emiru'l mü'minin-    mü'minlerin emiri» denildiğini hatırlayalım.

Tasavvuf ehline göre halife, birbirlerine halef olan, bir önceki şeyhin yerine geçen şeyh veya üstadtır.

Bu tanım, kelimenin sözlük anlamına uygun olsa da; insanın halife olarak yaratılmasını, siyaset literatüründeki anlamını ifade etmekten uzaktır.

 

-İlk halife Âdem (as)

Allah (cc), daha önceden yarattığı yaratıklardan ayrı bir şekilde yaratacağı ve yeryüzünde yerleştireceği bu varlığa 'halife' sıfatını uygun gördü.

Bu niteleme hem ona verilen değeri ifade ediyor, hem de ona verilen sorumluluğunun büyüklüğünü, görevinin önemini vurguluyor.

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler.

Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” (Bekara 2/30)

Bu gerçekle ilgili bir kaç soru sorulmuş?

Acaba Âdem'e niçin halife denilmiştir?

O, kendisinden önce yaşamış başkalarının yerine mi halef olmuştu?

Ona 'Allah'ın halifesi' denilebilir mi? Yoksa bu isim yüklendiği görev sebebiyle mi kendisine verilmişti?

Bu konudaki görüşleri bir kaç maddede toplamak mümkün...

1-Bazılarına göre, meleklerin sorusuna bakılırsa ve Hz. Âdem ile

soyuna halife denildiğine göre; yeryüzünde ondan önce başka bir insan cinsi yaşamış olmalı. Onlar orada fesat çıkarıp  kan döktükleri için helâk edildiler. Onların yerine de Âdem ve zürriyeti yaratıldı. (Bolay, S. H. TDV İslam Ansiklopedisi,1/359. Şeriati, A. Dinler Tarihi, s:214)

Kesin dayanaktan yoksun olan israiliyyat kaynaklı bu görüş Hz. Âdem'in kimin halifesi olduğu sorusunu cevaplamıyor.

2-Bazıların göre yeryüzünün ilk sakinleri cinlerdi. Ancak onlar yeryüzünde bozgunculuk yaptılar, birbirlerinin kanını döktüler. Bunun üzerine Allah (cc) onların üzerine meleklerden bir ordu gönderdi. Melekler onların bir kısmını öldürdüler, kalanları da dağlara ve ıssız adalar sürdüler.

Allah(cc) Âdem'i ve soyunu onlara halef olarak yarattı. (Beydâvî, Envâru't Tenzîl, 1/49. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâm, 1/189. el-Âlûsî, Rûhu'l-Meâni, 1/220)

Bu yorumun da doğruluğunu isbat edecek bir delile sahip değiliz.

3-Bir başka görüşe göre, yeryüzünde daha önceden melekler bulunuyordu. Allah (cc) bu melekleri göğe yükseltti ve onların yerine insanı yarattı.

Hz. Âdem ve onun soyundan gelenler işte bu meleklerin halifesidir. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâm, 1/132. Şimşek, S. Kur’an Kıssalarına Giriş, s: 167)

Bu görüşün de doğruluğunu isbat edecek bir delile sahip değiliz.

4-Bir başka görüşe göre ise, Allah (cc) Hz. Âdem'i yeryüzünde kendine halife olarak yaratmıştır. O, Allah adına O'nun emir ve yasaklarını dinleyecek, hükümlerini uygulayacak, bu konuda yetkili olacaktı.

Bu görüşü savunan Mevdûdî, halife kelimesinin sözlük anlamından hareketle diyor ki; “bir kimsenin yerine halef olmak için onun ölmesi veya orada hazır alması gerekmez.

Kur'an'da yerine halife tayin edilene (müstahlefun leh'e) ilişkin bir açıklama bulunmayan yerlerde, halife adayını (müstahlif'i) Kur'an, “kendine halife yaptı” şeklinde kullanmaktadır. Mesela:

وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًاۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـًٔاۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına,

onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir.

Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar.

Bundan sonra inkâr eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır." (Nûr 24/55) âyetinde  olduğu gibi.

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım...." âyetinde Kur'an, Âdem'den önce yeryüzünde yaşayanlardan bahsetmiyor.

Âdem (as) kendinden önce var edilen diğer yaratıklara halef olabileceği gibi, hükümlerini (ahkâmını) uygulama görevi bakımından Allah'ın halifesi de sayılabilir. (Erdem, M. Âdem, s: 128)

5-Bir başka görüşe göre 'halife', zamanlar boyu kuşaktan kuşağa

birbirlerinin yerine alan topluluk demektir. Onlar belli işlerde birbirlerinin

halefi ve selefi olurlar, arkadan gelen bir topluluk öncekinin yerine geçer.

Yûnus 10/14. âyetinde geçtiği gibi… (Süddî'den nak. İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 1/50)

'Halife' sözcüğü hem fail (özne) ismi, hem de mef'ul (tümleç) ismi

olarak kullanıldığı için bu yorum doğru olabilir. Bütün insanlar kuşaktan

kuşağa birbirlerine halef-selef olmaktadırlar.

'Halife'nin anlamında hâkim olma, güç ve iktidar sahibi olma da vardır. Bunun için büyük sultanlara halife denmiştir. Onlar, kendilerinden önceki yöneticilere aynı işte halef olurlar. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 1/50)

Hz. Âdem kimin halifesi olursa olsun, üzerine aldığı görev yönetme ve Allah’ın ahkâmını uygulama işi idi.

 

-Hz. Âdem'in halife kılınmasının hikmeti

Âdem (as) beşer olarak yaratıldı ve yeryüzüne gönderildi.

Yeryüzünde önceden var edilen hayata insanın hayatı da eklendi. Sonradan yaratılan bu varlık, değerlerine benzemiyordu. Yapısı da farklıydı, rolü de, görevi de, sınanması da…

Kur’an yerin ve göklerin boşu boşuna, bir eğlence olsun diye yaratılmadığını (Sâd 38/27. Duhân 44/38)

onların ve onların içinde bulunan her şeyin hak (doğru ve gerçek) bir sebebe bağlı olarak yaratıldığını açıklıyor. (Nahl 16/4. İbrahim 14/32. Enbiyâ 21/16. Rûm 30/8. Zümer 39/5. Câsiye 45/22)

Âdem'in (as) yeryüzünde halife kılınması da bu hak sebebin dışında değildir. Bir başka âyetlerde şöyle deniyor:

تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ

"Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendir.

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayıcıdır." (Mülk 67/1-2)

Şu âyet de yaratılışın asıl sebebini açıklıyor.

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

"Ben, cinleri de, insanları da, yalnızca bana ibadet etsinler (bana itaat etsinler) diye yarattım." (Zariyât 51/56)

Allah‘ın (cc) takdirinde, bütün fiilerinde mutlaka hikmetler vardır.

O'nun herhangi bir şeye ihtiyacı yoktur. O âlemlerden müstağnidir. O'nun yeryüzüne kendi hükümlerini uygulamak ve adını yüceltmek için  bir halife yaratmasına ihtiyacı yoktur.

Sonuçta O, yerde bir halife yaratmayı istedi ve yarattı. (Tabatabâî, M. H. el-Mizân, 1/116)

Âdem'in ve onun soyundan gelenlerin halife kılınışı Allah'ın kullarına bir rahmettir. O'nun sonsuz rahmetinin ve kudretinin insan tarafından bilinmesine yönelik bir hikmetidir. (Sâbûnî, M. A. Safvetü't Tefâsir, 1/49)

Meleklerin sorusuna Allah (cc);

"... Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim" şeklinde cevap verdi.

Tarih boyunca bütün nesillerin, sayısız ilim adamının kafasını meşgul eden, onları arayışa götüren, bugğn de sorulup durulan sorunun en kestirme cevabı budur.

 İnsan ne kadar çaba gösteririse göstersin, Âdem’in ve kendisinin var ediliş hikmetini Kur’an’ın dışında bir cevap bulamaz. Ona düşen yaratılışını sorgulamak değil, görevini yapmaktır, halifelik sıfatını kazanmaktır.

 

-Yeryüzünün halifeleri

Allah (cc) Dâvûd’a (as) hitap ederek;

يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟

"Ey Dâvûd, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni yolundan saptırırlar.

Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı, onlar için şiddetli bir azap vardır." (Sâd 38/26) demektedir.

Dâvûd'a (as) verilen halifelik hem önceki nebilerin halefi olmasıdır, hem de güç ve yönetim yetkisidir, hükümranlıktır.

Allah (cc), Nuh (as) kavminin onu dinlememesi üzerine, onları helak ettiğini ve gemi ile kurtulan mü'minleri ise onların yerine halife kıldığını haber veriyor.

«Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik (halef yaptık).

Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu!» (Yûnus 10/73)

Bu gerçek özellikle müşriklere bir başka âyette tekrar hatırlatılıyor :

اَوَعَجِبْتُمْ اَنْ جَٓاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلٰى رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْۜ وَاذْكُرُٓوا اِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَٓاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَصْۣطَةًۚ فَاذْكُرُٓوا اٰلَٓاءَ اللّٰهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

"Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikir (vahy ve öğüt) gelmesine şaştınız mı?

Hatırlayın ki, Allah sizi Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi (halef yaptı) ve sizi yaratılış itibariyle daha güçlü kıldı.

Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz." (A'raf 7/69) 

Şu âyetlerde Allah’ın (cc) bütün âdemoğullarını yeryüzüne halife olarak gönderdiği söyleniyor :

ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ

«Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye sizleri görelim diye onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (onların yerine getirdik)." (Yûnus 10/14)

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ ف۪ي مَٓا اٰتٰيكُمْۜ اِنَّ رَبَّكَ سَر۪يعُ الْعِقَابِۘ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ

“O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En'am 6/165)

Şu âyette halife kelimesi geçmemekle beraber aynı gerçeğe işaret edildiğini görüyoruz.

قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِهِ اسْتَع۪ينُوا بِاللّٰهِ وَاصْبِرُواۚ اِنَّ الْاَرْضَ لِلّٰهِ۠ يُورِثُهَا مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ

 “Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi.” (A’raf 7/128)

Musa (as) İsrailoğullarına bir taraftan metanetli, dayanıklı olmalarını tavsiye ederken, diğer taraftan, varlığınn, yeryüzünün asıl sahibinin Allah (st) olduğunu söyledi. Firavun zulmünün günün birinde sone ereceğini, başarı ve zaferin ihlasla iman ve takvadan sonra sabretmek ile geleceğini tekrar hatırlattı.

Bu âyetlerde halifenin hem bir öncekinin yerine aynı yetkiyle geçme,

hem hâkim olma, güç ve iktidar sahibi olma,

hem de Allah’ın iradesini gerçekleştirmek üzere vekil kılma anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz.

Rasûlullah (sav) dünya hayatı hakkında şöyle buyurdu: “Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah sizi orada halifeler yapacak (öncekilerine yerine getirecek) ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O hâlde dünya (hayatına aldanmaktan) sakının...” (Müslim, Zikr/99(2742) no: 6948)

 

-Âdem (as) yeryüzü için halife olarak yaratıldı. Acaba onun zürriyeti de halife midir?

Cevap: Yeryüzünde halife olmak yalnızca Âdem'e özgü bir şey değildir. Onu zürriyeti de yerde halifedir.

Bu görüş bir çok âlim tarafından benimsendi. Genel kanaate göre, Âdem (as) hem ilk insandır, hem de yeryüzüne kendi hükümlerini uygulamak üzere görevlendirdiği ilk halife ve ilk peygamberidir. (ez-Zamahşerî, el-Keşşâf 1/128. Râzi, F. Mefâtihu'l-Ğayb (çev.), 2/244. Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili (sad.) 1/259)

Meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım“ diye hitap eden Rabbimiz, bu halifenin cinsini ve adını belirtmemişti. 

Onların sorusundan halifenin üç önemli özelliği olduğu anlaşılıyor:

Birincisi: Melekler; «bu halifenin yaratılmasından maksat kulluksa biz en güzel şekilde yapıyoruz, öyleyse başka bir halifenin yaratılmasının hikmeti nedir?» dediler. Demek ki yaratılacak halife de tıpkı melekler gibi Allah'ı tesbih edecek, yani O'na ibadette bulunacak...

İkincisi: Yeryüzünde yaşayacak olması. Bunu âyetin başında bizzat Rabbimiz söylüyor.

Üçüncüsü: Yeryüzü için yaratılacak bu halifenin orada fesat çıkaracak ve kan dökecek kabiliyette olmasıdır.

Melekler, halifenin yaratılış hikmetini anlamak için «yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?» dedikleri zaman Allah (cc) onları yalanlamadı. «Hayır siz yanılıyorsunuz, benim halifem böyle bir şey yapmayacak» demedi. Buna karşı «ben sizin bilmediklerinizi bilirim» dedi.

Bütün bunlar yeryüzü halifesinin Hz. Âdem ve onun soyundan gelecek bütün insanlar olduğunu gösterir.

Şurası kesindir ki Âdem (as) yeryüzüne indikten sonra ne fesat çıkardı ve ne de kan döktü.

Bu kötü fiileri en başta kendi oğullarından birisi yaptı. Onun soyundan gelen niceleri tarih boyunca sayısız fesat çıkardılar, haksız yere başkalarının kanlarını akıttılar.

Öyleyse kasdedilen Hz. Âdem ve onun soyundan gelenlerdir.

Zaten Kur'an, insanların da yeryüzünde halife kılındığını farklı biçimlerde haber veriyor.

**Başta peygamberler olmak üzere Allah'tan gelen ilâhi hükümleri  benimseyip hayatlarını buna göre yaşayan mü'minler, Allah'ın yeryüzündeki halifelik şerefini hak ederler.

Çünkü onlar kendi keyflerine göre değil, Rablerinin hükümlerine göre karar verirler, iş yaparlar, O'nun adına uygulama yaparlar.

**Kur'an’da insanın yaratılışını anlatırken bazen çoğul

ifadesi kullanıyor. «Sizi topraktan yarattık. Sonra da meleklere: Âdem'e secde edin dedik.” (A'raf 7/11)

İnsanın topraktan (Rûm 30/20. Fâtır 35/11. Mü’min 40/67. Kehf 18/37),

tek bir nefisten (A'raf 7/189. Nisâ 4/1. Zümer 39/6),

süzülmüş çamurdan (Ahzâb 33/72) yaratıldığı söyleniyor.

Bütün bunların ilk insanın yaratılışıyla ilgisi bulunmaktadır.

İnsanın yaratılışı anlatılırken çoğul kipiyle Âdem'in yaratılması kasdedildiği gibi onun kişiliğinde, onun ve zürriyetinin halife oluşu söz konusu edilmiş olabilir.

**Hz. Âdem'in şahsında halife olarak yaratılıp dünyaya gönderilen insan, bu özelliğini atası Âdem gibi, ancak halifeliğin gereğini yaparsa koruyabilir.

Halifeliğin gereği de şüphesiz ki dağların, yerin ve göklerin taşımaktan korktuğu 'Emânet'i taşımaktır.(el-Âlûsî, Rûhu’l-Meâni, 1/220,  Beydâvî, Envâru't Tenzîl, 1/49)

Halifeliğin değeri bununla ortaya çıkmaktadır.

**Bu bağlamda başta bütün peygamberler halifedir. Onlar en ağır yük olan emâneti taşıma, insanları hidâyete davet etme, Allah'ın hükümlerini uygulama ve yönetme açısından birbirlerinin halefidirler. (Beydavi, Envâru't Tenzîl, 1/49. el-Âlûsî, R. Meâni, 1/220)

**Peygamberleri dinleyen, ilâhi davete kulak verip, Allah'ın koyduğu ölçülere göre yaşayan bütün sâlih insanlar da, bu mübarek yükü taşımada kuşaktan kuşağa birbirlerinin yerine halife-halef olmuşlardır.

**Kendilerine verilen nimetin değerini bilmeyen ve nimet verene şükretmeyen, elçilere karşı çıkan nice topluluklar cezalandırıldı, helak edildi. Onların yerine Rablerini tanıyan, şükretmesini bilen yeni kuşaklar halife olarak gönderildiler. Onlar, Allah adına hükmederler, yüklendikleri emâneti hakkıyla taşırlar.

**Yine Allah'ın adıyla yaşayan, Allah'ın indirdikleriyle hükmeden, gücünü ve otoritesini Allah'ın adı en yüce olsun diye kullanılan bütün otorite sahipleri de bu halifelik sıfatına layıktır.

**Halife; Allah’ın kendisine bir süreliğine belli ve sınırlı bir ortamda yetki verdiği, kendisine bu yetkiyi veren Allah adına adına hareket etmesi beklenen varlıktır.

İnsan bu yetkiyi Allah’ı tanımak, sevmek, saymak, emrine göre hareket etmek hususunda değil de başka türlü kullanırsa –ki kullanabilir, zira insanda bu potansiyel var- halifelik sıfatını kaybeder. Meleklerin endişe ettiği sonuç ortaya çıkar…

**Allah (cc) başta Âdem olmak üzere bütün insanları kendi hükümlerinin uygulayıcıları olsunlar diye yarattı. Bu için de onlara hem kabiliyet, hem yetki, hem de irade verdi...

 

Buna göre bütün insanlar doğuştan birer halife adayıdır, tıpkı Allah’ın velisi olma, mü’min olma adayı oldukları gibi...

Kim bu emâneti hakkıyla taşımış veya taşıyorsa, onun halifelik sıfatı devam ediyor demektir.

**Allah'ın dininden, yani O’nun hükümlerinden yüz çevirenler, bir anlamda ilâhi emâneti taşımayanlar ise halifelik sıfatını kaybedenlerdir, ya da koruyamayanlardır.