Kur'an'da hayırlı insan, hayırlı işler yapma görevi, ihtiyar  ve tahayyera kavramı hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

02.10.2023 – 17 Rabi’u’l-evvel 1445

Zaandam

 

  1. HAYIRLI İŞLER YAPMA GÖREVİ ve İHTİYAR KAVRAMI

 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ

 وَقَالُوا 

الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ 

لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ 

وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ A’raf 7/43

 

-İnsanların en hayırlısı

İnsanların en hayırlısı kimdir? Cevabı Allah (cc) ve O’nun Rasûlü (sav) veriyor:

كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ

 “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” (Âli İmran 3/110)

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِۜ

 “Şüphesiz, iman edip, sâlih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.” (Beyyine 98/7)

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ

اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ

“Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır. İşte bunlar uğurlu (faydalı) kimselerdir.” (Beled 90/17-18)

 “İnsanların  en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”[1]

Bu faydalı olmanın boyutları devirden devire, mekandan mekana, kişiden kişiye, pozisyondan pozisyona, ihtiyaçtan ihtiyaca değişir.

Bunu tersinden düşünecek olursak “İnsanların en hayırsızı/kötüsü kimdir?” sorusuna; insanlara bir şekilde zarar verendir, onların hayrını istemeyendir, gücü yettiği hâlde kasdi olarak olarak yardım etmeyendir diyebiliriz.

Bir de şu var: Hadise göre bir kimse insanlara faydalı olamıyorsa hiç olmazsa onlara zarar vermemesi de sadakadır.[2]

İnsanların hayırlısı olmaya çalışmak, böylece başkalarına da hayırlı olmak iman edenlerin topluma karşı bir görevidir.

Müslümanlar kendileri şerr’e sebep olmazlar, şerr’i üretmezler. ‘Hayr’ sayılan işlerin takipçisi ve destekçisi olurlar. Bu destek bazen fikri, bazen bedensel, bazen de mal  (para), yani infak ile olur.

Kendi iradeleri dışında bir şerr’le karşılaştıkları zaman sabrederler,

ya da şerr’i hayr’a çevirmeye çalışırlar.

Şerre rıza göstermedikleri gibi şer işlere,

şer üreten merkezlere asla destek olmazlar. Şer uğruna harcama yapmazlar.

 

-Hayırlı işler yapma görevi

İnsanlar farklı farklı hedeflere giderler. Kendilerince önemli buldukları işleri yaparlar. Bir çokları da kendi yaptıklarıyla övünürler.

İslâma göre ise hayat bir ‘hayr’ işleme yarışıdır:

وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

“Herkesin yüzünü kendisine doğru çevirdiği bir yön vardır.

Öyleyse hayırlarda birbirinizle yarışın.

Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.” (Bakara 2/148)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ

 “Ey iman edenler! Rukû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin: umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Hacc 22/77)

Mü’minlere düşen; Allah’ın gösterdiği ‘hayr’ı işlemek,

‘hayır’da yarışmak,

hayrat sahibi olmak,

hayırlı mal kazanıp ‘hayr’a sarfetmek,

hayırlı evlat yetiştirmek,

ölmeden önce elinden geldiği kadar ‘hayır’ olan faaliyetleri tercih etmek veya başkaları yapıyorsa destek olmak, katkıda bulunmak

ve bütün bu güzel amellerle beraber Kur’an’ın övdüğü ahyâr’dan-hayırlılardan olmaktır.

وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ

 وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ

(Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshâk’ı ve Ya’kub’u da an.

Biz onları özellikle Âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kimseler kıldık.

Şüphesiz onlar, bizim katımızda seçkin, en hayırlı kimselerdendir. (Sâd 38/45-47)

وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ

 “(Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl’i de an. Onların her biri en hayırlı kimselerdir.” (Sâd 38/48)

Hadise göre mü’min, ölüm gelmeden önce hayırlı ameller konusunda acele eder.[3]

Türkçe’de “hayır işlemek”,

“hayrat sahibi olmak” daha çok infak ve ikram etmek, ihsan ve  yardım etmek manasında kullanılır.

İnsanların faydalandığı kimi binalara ‘hayrât’ denirdi ve onların üzerine o hayrı yapanın adı ‘sahibu’l-hayrât’ diye yazılırdı.

Hayr’ı istemek:

Câbir’in (ra) rivâyet ettiğine göre Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu:

“Gece öyle bir saat vardır ki, Müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’tan dünya ve âhirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir.” (Müslim, Müsâfirîn/166, 167 no: 757)

Sabah duası:

“Asbahnâ ve asbahal-mülkü lillahi, lâ ilâhe illallahu vahdehü lâ şerike leh, lehül-mülkü ve lehül-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kâdir. Rabbi es'elüke hayra mâ fi hazal-yevmi ve hayra mâ ba'dehû

ve eûzü bike min şerri hazal-yevmi ve şerri mâ ba'dehû,

Rabbi eûzü bike minel-keseli ve sûil-kiberi, Rabbi eûzü bike min azabin fin-nâri ve azabin fil-kabri. 

"Sabaha ulaştık ve mülk de Allah'ın olarak sabaha ulaştı, Allah'a hamdolsun. Tek ve ortağı olmayan Allah'tan başka ilah yoktur, bütün mülk ve hamd O'nundur. O, her şeye gücü yetendir.

Rabb'im, Senden bu günün ve ondan sonrasının hayrını isterim, bu günün ve ondan sonrasının şerrinden Sana sığınırım.

Rabb'im, tembellikten, yaşlılıktan, cehennem azabından ve kabir azabından Sana sığınırım.”

Rasûlüllah’ın bir duası:

“Allahümme eslıh lenâ dinenâ ellezî ısmatü emrinâ,

ve eslıh lenâ dünyânâ elletî fihâ maîşetenâ.

Ve aslıh lenâ âhiretenâ ellezî ileyhâ meâdenâ.

Vec’ali’l-dünyâ ziyâdeten lenâ min kulli hayr,

vec’ali’l âhirete rahaten lenâ min külli şerr-Allahım dinimizi ıslah eyle zira işimizi düzgün oluşu ona bağlı. Dünyamızı ıslah eyle zira maişetimiz onda. Âhiretimizi ıslah eyle, zira dönüşümüz oraya. Dünyayı bize hayır açısından ziyâde eyle. Âhireti bize şer açısından rahat eyle.”

Burada dünya hayatımız için Rabbimizden hep hayır isteme tavsiye ediliyor.

 

-Hayr kökünden gelen ihtiyar kelimesi

Hayr kökünden gelen ve Türkçede kullandığımız ‘ihtiyar’ kelimesi var.

-Osmanlı Türkçesinde ihtiyar: 1.Seçme, seçilme. 2.Katlanma. 3.Kendi arzusuyla hareket etme. 4.Yaşlı (kadın, erkek).

İhtiyar-ı külfet: Külfete katlanma.

İhtiyar-ı sükût: Susmayı tercih etme.

İhtiyar-ı zahmet: Zahmete katlanma.

İhtiyâren: 1.Kendi seçerek. 2.Gönüllü olarak, kendi isteğiyle.

İhtiyarî: Red veya kabulü isteğe bağlı, bırakılmış olan. Mecburinin zıddı.

Gayr-i ihtiyarî; istemeksizin, irade dışı.

Hey’et-i ihtiyâriyye: Yaşlılar heyeti (kurulu). (Devellioğlu, F. Osmanlıca-Türkçe Lügat, s: 421)

-Türkçe sözlükte:

İhtiyar: Yaşlı, koca, pir, şeyh.

İhtiyar: 1.Seçme, tercih etme. 2.İstediği gibi hareket edebilme, hür irade, serbestlik. 3.Katlanma, kabul etmek zorunda kalmak.

İhtiyar etmek:1.Seçmek, tercih etmek, yeğ tutmak. 2.Katlanmak.

İhtiyarı elden bırakmak: Kotrolü kaybetmek, katlanma gücü kalmamak.

İhtiyarı kalmamak: İradesini kaybetmek, ne yapacağını bilememek.

İhtiyar-ı külfet: Külfete katlanma, sıkıntılı olanı seçme.

Bilâ ihtiyar: İstemeyerek.

İhtiyârî: Mecburi olmayan, isteğe bağlı, seçme hakkı tanıyan, seçimlilik.

İhtiyar heyeti: Köylerde muhtarla birlikte çalışan heyet. (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 763)

 

-Arapçada ihtiyâr

‘ehtara, bunun masdarı ihtiyâr’; seçmek. Bir şeyi diğerine tercih etmek. hayırlı olan bir şeyi istemek demektir.

“fülânün lehu ihtiyâr”, falan kişi ihtiyar sahibidir, yani hayır gördüğünü  seçme yeteneği, hürriyeti var demektir.

Bu kalıbın ism-i mef’ulü (tümleci) muhtardır. 

Muhtar; seçilmiş, tercih edilmiş, seçkin, güzide, mümtaz demektir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 232)

İhtiyar; kişinin davranış ve hareketlerinde serbest olma hâlini anlatır. 

Kelâm ilminde; insanın hiç bir zorlama olmaksızın yaptığı her fiil için kullanılır. “İnsan kendi seçiminde muhtardır” denilir.

 

-Kur’an’da ihtiyar

Hayır kelimesinin türevleri ile birlikte 196 defa geçtiğini hatırlayalım.

Bunlardan dört tanesi ‘ehtara’, fiil şeklinde geçiyor.

Rabbimiz İsrailoğullarını da kendi zamanlarında seçkin yaptı.

وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلٰى عِلْمٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَ

وَاٰتَيْنَاهُمْ مِنَ الْاٰيَاتِ مَا ف۪يهِ بَلٰٓؤٌا مُب۪ينٌ

“Onları (İsrâiloğullarını), bilerek (çağdaşları olan) diğer topluluklara göre seçkin kıldık ve onlara, kendileri için apaçık imtihan içeren mûcizeler verdik.” (Duhan 44/32-33)

Burada Allah’ın onlar için bir hayır meydana getirdiğine işaret ediliyor.

Rabbimiz Musa’yı seçti:

اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ

وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحٰى

“Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen nalınlarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.”

“Ben seni (peygamber olarak) seçtim (ehtartüke).  (Sana) vahyolunacak şeyleri dinle.” (Tâhâ 20/13)

Bu da Musa’nın seçimi:

وَاخْتَارَ مُوسٰى قَوْمَهُ سَبْع۪ينَ رَجُلًا لِم۪يقَاتِنَاۚ فَلَمَّٓا اَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ اَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَاِيَّايَۜ اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَٓاءُ مِنَّاۚ اِنْ هِيَ اِلَّا فِتْنَتُكَۜ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَٓاءُ وَتَهْد۪ي مَنْ تَشَٓاءُۜ اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ

“Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte buluşmak üzere kavminden yetmiş adam seçti (ehtâra).

Onları o müthiş deprem yakalayınca Mûsâ dedi ki: “Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin?

Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin.” (A’raf 7/155)

Allah (cc) dilediğini seçer.

وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ

 “Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer (yehtaru). Onların ise seçim (hıyeratü) hakkı yoktur.

Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir.” (Kasas 28/68)

 

-Tehayyera

Bu kökten gelen bir de ‘tehayyera’ var. O da bir şeyi seçmek, tercih etmek  anlamında... İki âyette geçiyor:

اِنَّ لَكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ

“Onda, “Seçip beğendiğiniz (tehayyarun) her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?) (Kalem 68/38)

يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ

بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ

لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ

وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ

وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ

“Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri

ve arzu ettikleri (yetehayyerun) kuş etlerini dolaştırırlar.” (Vâkıa 56/17-21)

[1] Buhârî, Meğâzi/35 no: 4141

[2] Buhârî, Zekât/30 no:1445, Edeb/33 no: 6022

[3] Tirmizî, Zühd/3 no: 2306