Kur'an'da ihtilaf ve bu kökten gelen kelimeler; half, hılaf, muhalefet, muhtelif, olumlu/olumsuz ihtilaf ve niza hakkında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

20 Kasım 2023 – 06 Cemâziye’l-evvel 1445

Zaandam-Hollanda

55. KUR’AN’DA İHTİLAF KAVRAMI

-İhtilaf ve nizâ

Kur’an müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkları, farklı tutumları, çekişmeleri ‘tefrika, ihtilaf ve nizâ’ kelimeleri ile anlatıyor.

Tefrika, “görüş ayrılığına düşme” anlamına gelen ihtilâfla yakından ilişkilidir.

‘İhtilâf’ bazı durumlarda tefrika ile eş anlamlı olmakla birlikte normal fikir ayrılıklarını da belirtir.  

**İhtilaf kelimesinin aslı ‘ha-le-fe’ fiilidir. Arkadan gelmek, halef olmak, sonradan gelmek demektir.

‘half’; ön tarafın zıddı, arka, arka taraf manasına gelir. Öne geçmenin, zaman ve mekan açısından önde olmanın tersidir. Arkadan gelmeyi ifade eder.

فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟

“İşte bugün senin cesedini kurtaracağız ki, senden sonra gelenler için bir ibret olsun! İnsanların pek çoğu gösterdiğimiz delillerin bilincinde değildirler.” (Yûnus 10/92)

  يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ  ...

“...O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir...”  (Bekara 2/255. Ayrıca bkz: Ra’d 13/11)

Bir öncekini yerine geçen anlamındaki ‘halife’ aynı kökten gelir.

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

“Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.” (Bekara 2/29. Ayrıca bkz: Fâtır 35/39. En’am 6/165. Sâd 38/26. Yûnus 10/73)

Yine aynı köten gelen ‘hılaf’; bir şeyin zıddı ya da doğrunun tersi (Tevbe 9/81),

**Bu fiilin ‘mufâale’ kalıbından gelen ‘muhâlefet’;

**‘fâale’ kalıbı olan ‘hâ-le-fe’, muhalefet etmek, karşı gelmek manasındadır. 

قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ 

اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ

“Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!.

Ben size yasakladığımı kendim yapmak (muhalefet etmek) istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” (Hûd 11/88)

Kur’an Peygamber’in emrine muhalif olanların başına bir belâ gelmesinden onları sakındırıyor.

لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًاۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًاۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

“(Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. İçinizden biribirini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah gerçekten bilir.

Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belânın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” (Nûr 24/63)

        Bir âyette geçen ‘muhallef’ de geride kalmayı anlatır. Bunda muhalefet anlamı da olduğunu söyleyebiliriz.

فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللّٰهِ وَكَرِهُٓوا اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّۜ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ اَشَدُّ حَرًّاۜ لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ

فَلْيَضْحَكُوا قَل۪يلًا وَلْيَبْكُوا كَث۪يرًاۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

فَاِنْ رَجَعَكَ اللّٰهُ اِلٰى طَٓائِفَةٍ مِنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُلْ لَنْ تَخْرُجُوا مَعِيَ اَبَدًا وَلَنْ تُقَاتِلُوا مَعِيَ عَدُوًّاۜ اِنَّكُمْ رَض۪يتُمْ بِالْقُعُودِ اَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِف۪ينَ

 “Allah'ın Rasûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; «bu sıcakta sefere çıkmayın» dediler. De ki: «Cehennem ateşi daha sıcaktır!» Keşke anlasalardı! Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!  

Eğer Allah seni onlardan bir gurubun yanına döndürür de (Tebük seferinden Medine'ye döner de başka bir savaşa seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz birinci defa yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!” (Tevbe 9/81-83)

**‘Ha-le-fe’nin infial kalbından gelen ‘ihtilaf’;  bir tarafın kendi durumunda veya yaptığı işlerde diğerinden farklı bir yol tutması demektir.

İnsanlar arasındaki sözlü ihtilaf bazen çekişmeye ve münakaşaya dönüştüğünden dolayı aynı kökten gelen ‘hılaf veya ihtilaf’; çekişmek, mücadele etmek, tartışmak, münakaşa etmek manalarında kullanılır.

**‘muhtelif’ ise bir şeyin farklı, ayrı oluşu demektir. Ancak her muhtelif birbirine zıd demek değildir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 222-223)

-Muhtelif kelimesi Kur’an’da bir şeyin farklılığı anlamında;

وَمَا ذَرَاَ لَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ

“Sizin için yeryüzünde çeşitli renklerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır.” (Nahl 16/13. Ayrıca bkz: Fâtır 35/27, 28),

-insanların ihtilaf etmeleri, anlaşmazlığa düşmeleri anlamında;

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ

 “Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir.” (Hûd 11/118)

-Son Saat hakkındaki anlaşmazlıklar anlamında;

عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَ عَنِ النَّبَاِ الْعَظ۪يمِۙ اَلَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ

 “Birbirlerine neyi soruyorlar? Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)?”   (Nebe’ 78/1-3),

-aynı cinsin çeşitliliği anlamında  

وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ

“O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır.

Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını (öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.” (En’am 6/141. Ayrıca bkz: Nahl 16/69. Zümer 39/21)  geçiyor.

-Kur’an’da ihtilaf kelimesi

**‘İhtilaf’, aynı zamanda birbiri ardınca, peş peşe gelme manasındadır.

اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.” (Âli İmran 3/190)

اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ

Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır.” (Yûnus 10/6. Ayrıca bkz:  Bekara 2/164. Mü’minûn 23/80. Câsiye 45/5)

**‘İhtilaf’; bir âyette çelişki, tutarsızlık, bir tarafı diğerine muhalif olan manasında kullanılıyor:

اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافًا كَث۪يرًا

 “Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık (ihtilaf) bulurlardı.” (Nisâ 4/82)

**’halefe’ fiili Kur’an’da otuzüç âyette,

bunun masdarı olan ‘ihtilaf’ı ise; yedi âyette geçiyor.

Bunların çoğunda ihtilaf olumsuz anlamıyla, hakka karşı muhalefet etmek, hak davetçilere muhalif olmak manasında gelir. Mesela;

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِۚ فَمَٓا اَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ 

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ۟

“İşte bunlar hidâyeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar(!)

Bu (azab) da, Allah’ın, Kitab’ı hak olarak indirmiş olması (ve onların bunu inkâr etmesi) sebebiyledir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler.” (Bekara 2/175-176)

كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ 

بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ

“İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi.

Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler....” (Bekara 2/213)

وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ

فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ

Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.

Sonra guruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler.

Büyük güne şâhit olunduğu zamanda vay o kâfirlerin hâline!” (Meryem 19/36-37. Bir benzeri: Zuhruf 43/65)

وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ

“Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.” (Şûrâ 42/10)

İnsanlar önceden bir tek ümmetti, sonradan ayrılığa (ihtilafa) düştüler.

وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ 

ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

 “İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.” (Yûnus 10/19)

İsrailoğulları da kendilerine Hakikatin bilgisi (ilim) gelmesine rağmen bu konuda ihtilafa düştüler.

وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى

 جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

“Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler.

Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.” (Yûnus 10/93)

**Ancak insanların dinde ihtilaf ettikleri konularda hüküm vermek Allah’a aittir.  

اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰٓى اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ

“Hani Allah şöyle buyurmuştu: “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır.

Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Âli İmran 3/55)

قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ 

ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

“De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin.” (Zümer 39/46. Ayrıca bkz: Yûnus 10/19)

 -Terim olarak ihtilaf

İhtilaf olumlu da olabilir, olumsuz da...

‘İhtilâf’; bir konuda farklı görüş ileri sürmek, yahut bir konuda birbirinden farklı bir kaç görüş ve hükmün bulunması demektir.

İhtilafta; ayrılık, uymama, anlaşmazlık, muhalefet etme anlamı da var.

Ya da herhangi bir konunun varlığı kabul edildikten sonra, içeriği üze­rinde idrak ve anlayış yeteneğine göre değişik sonuçlar çıkarmaktır.

Bu da normal olan bir ihtilaf çeşididir ki, İslâm toplumunu parçalayıcı bir nitelik kazanma­dığı, taassup noktasına varmadığı, ihtilaf edilen konular mutlak gerçek gibi algılanmadığı, farklı görüşlere sapıklık denilmediği sürece sakıncası yoktur.

Asıl tehlike genelde İslâm hakkında,özelde İslâmi konularda ‘tefrika’ manasına gelen ihtilafa düşmektir.

“Aslında düşüncenin hareketliliği demek olak olan ihtilaf; insan için kaçınılmazdır. Doğruya isabet edebildiği, yaklaştığı ölçüde makbul ve muteberdir.

Her ne kadar müslümanların tarihinde fırkalar ve mezhepler, bunların arasında ciddi anlaşmazlıklar, farlılıklar olsa da unutmamak gerekir ki İslâm kültürünün hareketlilik, canlılık ve zenginlik kazanması da bu ihtilaflar yoluyla olmuştur.

Tekrar edelim ki ihtilafı reddetmek insan fıtratını kabul etmeme ve düşünceyi donuklaştırmak demektir. İhtilafın olduğu yerde doğru da yanlış da olacaktır. Mühim olan, doğruyu arama ve bulma çabasında olmaktır.”  (Özler, M. İslâm Düşüncesinde 73 Fırka Kavramı, s: 59-60)

İhtilafın elbette böyle masum bir tarafı var. Yani tümüyle olumsuz değil. Her muhalefetin olumsuz olmaması gibi...

Ancak Kur’an, insanlar arasında olabilecek görüş ayrılıklarını, herkesin kendi kapasitesine göre diğerinden farklı bir görüşü beyan etmesini değil, kendilerine vahiy yoluyla, peygamberler vasıtasıyla hak belli olduktan, ya da ‘kesin ilim’ geldikten sonra ona ‘muhâlefet’ olsun diye ihtilaf edenleri kınıyor.

 Vahiy konusunda ayrılığa düşenleri, Hak dine muhalefet etmek pahasına, onu kendine göre farklı ve yanlış anlayanları, dinde parçalanmaya (tefrikaya) yol açan Vahyin özüne aykırı görüşlere saplananları kınıyor.

Kur’an’ın dinde tefrika, dini parçalamak dediği şey de bu olsa gerek. Zira;

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ

 “Siz kendilerine apa­çık âyetler, deliller geldikten sonra parçalanıp dağılanlar gibi olmayın" (Âli İmran 3/105) âyetine göre hakkında kesin delil bulunan konularda ihtilaf caiz değildir.

-Nizâ ne demektir?

Nizâ; (‘mufâale’ kalıbından ‘nâzea’) karşılıklı çekmek, çekişmek, hasımlık yapmak, mücâdele etmek, tartışmak, bir anlamda anlaşmaya düşmek demektir ve tümüyle olumsuzdur. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 743)

وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ 

مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ

“Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan va’dini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz.  (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz.

İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü’minlere karşı çok lütufkârdır.” (Âl-i İmrân 3/152)

***Kur’an mü’minlerin kendi aralarında çekişmelerini yasaklıyor:

وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ

 “Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin (la tenâzeû-nizalaşmayın); sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl 8/46)

**Böyle bir çekişmeyi, nizâ’ya düşmeyi önlemenin yolu şudur:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟

 “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz (nizâ ederseniz) Allah'a ve Âhirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Rasûl'e götürün (onların talimatına göre hâlledin); bu hem hayırlı, hem de sonuç bakımından daha güzeldir.” (Nisâ 4/59)

      

-İhtilafla ilgili bir de şu rivâyet var:

“Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/75 no: 153)

İbn Hazm, İhkâm’da: Bu, hadis değildir; bilâkis o, bâtıldır, mevzudur. Çünkü, eğer ihtilâf rahmet olsaydı, ittifak gazap olurdu. Bu ise, hiçbir Müslümanın söyleyemeyeceği bir şeydir, diyor. (Muhammed b. Cemil, Fırka-i Nâciye -Kurtulan Toplum-, çev. Mehmed Alptekin, Saff Yayınları,1989, 115)

Zaten, aslonan da iddianın ispatıdır. Âlimlerce senedi bile bulunamayan bir sözün Hz. Peygambere isnat edilmesi doğru değildir.
Allah, Abdullah b. Mubârak’e rahmet etsin, şöyle demiştir:

"İsnat dindendir. İsnat olmasaydı, muhakkak ki, her isteyen istediğini söylerdi." (Muslim, Mukaddime/5.)

Yine demiştir ki: "Bizimle (hadis nakleden) şu kavim arasında ayaklar, yani isnat vardır." (Muslim, aynı yer.)

Onun bu sözünü Nevevî şöyle açıklıyor:

“Bunun manası, eğer sahih bir isnat getirirse hadisini kabul ederiz, yoksa terk ederiz, demektir. İsnatsız hadisi ayakta duramayan hayvana benzetti. Nikekim, ayakları olmayan hayvan da ayakta duramaz.”
(Mehmed Sofuoğlu, Sahîh-i Muslim ve Tercemesi, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, 1/39)

Bu asrın muhaddisi M. Nasuruddin el-Elbâni ise şöyle demiş: “Bu hadisin aslı yoktur. İbni Hazm’dan nakledildiğine göre, o bu söz bâtıl ve mekzubtur” demiştir (Elbânî, Silsiletu’l-ahâdisu’d-daîfe ve’l-mevzu’a, s: 76)

Buna göre, hadis sahih değildir veya çok zayıftır ki delil getirilmeye elverişli değildir. (https://islam-tr.org/konu/sahih-i-muslimde-ummetimin-ihtilafi-rahmettir-rivayeti-var-mi.29796/)

Hattabi “ihtilâf”ı şöyle demiş: “İhtilâf üç çeşittir. Birincisi ve ikincisi Allah’ın zât ve sıfatındaki ihtilâftır ki, birisi küfür, diğeri bid’attir. Bir de vecihleri bulunan fıkha ait fer’i meselelerdeki ihtilâftır. İşte buradaki ihtilâf ümmet için rahmettir.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I/75 no: 153)

Her ne kadar hadis olup olmadığı tartışılsa bile farklı görüş, farklı yorum ve kanaat, farklı bakış açısı anlamıyla olumlu ihtilaf olarak alınabilir.