Kur'an'da fark ve türevleri, teferraka, teteferraka fiilleri, fırka, hadislerde 73 fırka, tefrika gerçeği, tefrikanın sebepleri, Kur'an'ın uyarısı ve tefrikaya karşı tedbirler hakkında bir online ders

Hüseyin K. Ece

04.11.2023 – 20 Cemâziye’l-evvel 1445

Zaandam-Hollanda

 

56. KUR’AN’DA TEFRİKA KAVRAMI

Bu derste şu sorulara cevap aramaya çalışacağız:

1.İhtilaf ile tefrika aynı şey midir?

2.İhtilafin her zaman olumsuz olmadığını, kimi ihtilafların veya muhalif olmanın olumlu ve faydalı tarafları var olduğunu öğrendik. Buna göre tefrikada olumlu bir şey var mıdır?

3-Kur’an tefrikanın kök fillini ve bunun türevlerini hangi anlamda kullanıyor?

4.Tefrika nedir? Tefrikaya düşmek ne demektir?

5.İslâm tarihinde ve günümüzde tefrika diye bir şey var mı?

6.Ehli kitap, müşrikler tefrikaya düştüler mi, nasıl?

7.Bir mezhebe, tarikata, cemaate mensup olmak, bağlanmak tefrika midir?

8.Tefrikanın zararları nelerdir?

9.Tefrika tehlikesine karşı ne yapmalı, hangi yol izlenmeli?

10.Kendi din anlayışımızla, tutum ve ötekine bakışımızla acaba tefrikaya sebep oluyor muyuz?

 

-Tefrika ve ihtilaf aynı şey mi?

Dinde ayrılığa düşmeye, dini çok farklı anlayıp grup grup olmaya, bundan dolayı da iman edenlerin birbirinden uzaklaşmalarına ister tefrika, ister tefrikaya varan ihtilaf veya nizâ diyelim, sonuçta bu tavır yanlıştır.

Bu tavır İslâm ümmetini eski toplumların düştüğü yanlışa götürür, dinlerini parçalayıp fırka fırka, mezhep mezhep, hizip hizip olmalarına yol açar.

Buna göre olumsuz anlamıyla, nizaya, çekişmeye, tefrikaya, anlaşmazlık ve hasımlığa sebep olacak, işin özünden uzak, yani Dini tememan farklı manasında anlamındaki  ihtilaf caiz değildir ve zararlıdır.

Günlük hayatta ve Din’i veya dinin temel kaynaklarını anlamada farklı görüşlerin, farklı yorumların olması normaldir. Hatta farklı görüşlerin olması (olumlu anlamda ihtilaf) bir faydadır, bir kolaylıktır.

Burada dikkat edilmesi gereken, Din’i kendi hevâsına göre anlama, sonra da kendi anladığını din hâline getirme yanlışlığıdır. 

Müslümanlar farklı düşünebilir, farklı mezheplere, meşreplere, fikirlere, âdetlere sahip olabilirler, farklı coğrafyalarda yaşayabilirler, farklı gruplar içerisinde bulunabilirler. Bunlar normal şeylerdir.

Ancak herkes kendi anladığını, kendi meşrebini, kendi mezhebini, kendi tarikat veya partisini din hâline getirirse; işte bu Din’de tefrikadır. Buna göre;

**mezhebli olmak ihtiyaç, mezhebçi olmak,

bir meşrepten olmak doğal, ama meşrepçi olmak,

bir cemaate mensup olmak tabii ama cematçi olmak doğru değildir.

Unutulmamalıdır ki, Din Allah’ındır ve Kur’an’da anlatılmıştır, Hz. Muhammed (sav) de bize tebliğ etmiştir, hayatıyla ve ahlâkıyla dinden ne anlaşılması gerektiğini göstermiştir.

Âlimlerin, mezheplerin, grupların Din’den anladıkları,  yalnızca bir yorum veya Din’i daha iyi yaşama noktasında bir çaba gibi görülebilir. Onların anladıkları, yaptıkları yorumlar veya ictihatlar hiç bir zaman Din’in kendisi değildir.

Müslümanlar arasındaki tefrikanın en büyük sebepleri yanlış din anlayışı, ülke, bölge, etnik grup, siyasi rejimler, mezhep ve tarikat taassubudur. Bunları âdeta din edinmektir.

Halbuki olumlu ihtilaflar, yani görüşler, fikirler, yorumlar, kararlar, haklı gerekçelerle muhalefet etmek tefrikaya sebep olmamalı. Zira farklılık hem tabiidir hem de gereklidir.

Namık Kemal, “Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar-hakikat güneşi, fikirlerin çatışmasından doğar” demiş.

 

-Kur’an’da fark ve tefrika fiili

‘Tefrika’ Kur’ân türevleriyle birlikte 77 âyette geçmektedir.

-‘fe-ra-ka’ fiilinin masdarı ‘fark’tır.  Bu da ayrılmayı, farklı olmayı anlatan bir kelimedir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s:568)

Sözlükte iki şeyin arasını ayırmak, farklı olmak, ayrılmak, yolun çatallaşması gibi anlamlara gelir. Türkçe’de de aynı manada kullanılıyor.

Kur’an, iki toplumun arasını ayırmayı (Mâide 5/25),

İsrailoğulları için denizin yarılmasını (Bakara 2/50),

hikmetli işlerin birbirinden ayrılmasını (Duhan 44/4)

Kur’an hükümlerinin kısım kısım ayırdedilmesini (İsrâ 17/106) bu fiille anlatıyor. 

 

-Aynı fiilin ‘teferraka’ (tefe’ul) kalıbı da ayrılmak, farklı olmak, fırkalaşma anlamında. Altı âyette yer alıyor.

ehl-i kitabın dinde tefrika olmaları (Beyyine 98/4),

kendilerine ilim geldikten sonra tefrikaya düşme (Âli İmran 3/103, 105. Şûrâ 42/13),

karı-kocanın ayrılması (boşanma) (Nisâ 4/130),

kıyâmette mu’minlerle kafirlerin ayrılması (Rum 30/14) bu fiil ile anlatılıyor. 

 

-Aynı kökten gelen ‘fırk’; bölük, ayrışan taraf, kısım, (Mürselat 77/4) Şuara 26/63)

 

-‘fırka ve ferîk’ ise ise, insanlardan ayrılan bir topluluk (İbni Manzur, Lisânul’Arap, 10/300),

diğer insanlardan ayrı bağımsız bir cemaat (el-İsfehânî, R. el-Müfredât, s: 377) demektir. ‘fırka’ Kur’an’da 1 âyette (Tevbe 9/122),

‘ferîk’ ise 25 âyette geçmektedir. (Bkz: Şuarâ 26/7, 63. Tevbe 9/122. Mâide 5/70. Âli İmran 3/23, 78. Nahl 16/35. Bekara 2/75, 100, 101. A’raf 7/30. Enfal 8/5. V.d. )

‘fırka’ hadislerde de dinde ve sosyal plânda bölünmeyi, parçalanmayı kötülemek üzere kullanılmıştır.

Bu açıdan ‘fırka’; bir görüş veya (özellikle itikadi olarak) bir mezhep etrafında, ya da bir iş üzerine bir araya gelen topluluktur. Bunun çoğulu ‘furuk’ gelir.

-Aynı kökten gelen ‘firak’ ayrılma demektir. Bu hem beden olarak, hem de pozisyon olarak ayrılmayı ifade eder. (Kehf 18/78. Kıyâme 75/28) 

-Yine ‘fark’ kökünden gelen bir başka kelime de ‘furkân’dır. Hakk ile bâtılın, doğru ile yanlışın arasını belirtmede tıpkı ‘fark’ manasında kullanılır. 

Söz gelimi, Bedir savaşı ‘yevmu’l-furkân-hakk ile batılın ayrıldığı’ bir gündür. (Enfal 8/41)

Allah (cc) kendisinden hakkıyla korkup-sakınanlara bir furkân verir. (Enfâl 8/29)

Allah’ın gönderdiği bütün kitaplar insanlar için birer ‘furkân’ idiler. (Âli İmran 3/4. Bekara 2/53. Enbiyâ 21/48) Kur’an ise gönderilmiş olan en son ‘furkan’dır. (Bekara 2/185)

“Kulu Hz. Muhammed’e ‘furkân’ı (Kur’an’ı) indiren Allah’ın adı ve şanı ne yücedir.” (Furkân 25/1)

 

- tefrika

‘Tefrika’, tef’ıl kalıbından ‘fer-ra-ka’ fiilinin masdarıdır. 

‘Fer-ra-ka’ geçişli (müteaddi) bir fiil olarak yapmayı, üzerinde etkili olmayı ifade eder.

‘Fe-ra-ka’ ayrılma, parçalanma ise, ‘fer-ra-ka’; tefrik etmek, ayırmak, parçalamak, farklı farklı yapmak, bölmek, bölüm bölüm hâline getirmek, insanlar arasına düşmanlık sokmak demektir.

 ‘Fer-ra-ka-tefrik yapma’ fiili Kur’an’da on âyette hem olumlu hem de olumsuz manasıyla kullanılıyor. İsim olarak sadece bir âyette ‘tefrîkan’ şeklinde geliyor. (Tevbe 9/107)

Kur’an, kişi ile toplumun arasının ayrılmasını (Tâhâ 20/94),

Allah ile Peygamberin arasının ayrılmak istenmesini (Nisâ 4/150),

peygamberler arasında ayrım yapmayı (Bekara 2/136, 285. Âli İmran 3/84),

karı-kocanın arasını ayırmayı (Bekara 2/102),

müşriklerin din konusunda fırka fırka olmalarını (Rum 30/32) bu kalıpla anlatıyor.

‘Fer-ra-ka’ fiili olumsuz olarak özellikle kendilerine gönderilen dini parçalayıp, grup grup, kısım kısm olan insanların yanlışlarını, dinde ayrılığa düşmelerini, bunun yanında fırkalara, partilere, gruplara ayrılmayı, parça parça olmayı, ayrılmaması gereken bir bütünü parçalamayı ifade eder.

Bu da zararlı bir bölme ve parçalama, yapanları sapıklığa sürükleyen bir gruplaşmadır.

 Türkçede de kullandığımız ‘tefrik etme’, bu kökten gelir ve ayırmayı, farketmeyi, parça parça etmeyi anlatır. 

 

-Kavram olarak tefrika

Hem İslam öncesi, hem de İslâmın ilk dönemlerinden sonra belirli bir dinî, fikrî veya siyasî birliğe sahip insan topluluklarının bölünüp parçalanmasını, fırkalara, hiziplere ayrılmasını ifade etmektedir. (Başoğlu, T. TDV İslâm Ansiklopedisi, 40/280)  

Bu da tümüyle olumsuz bir durumdur.  

 

-Tefrika ve fırka gerçeği

‘Fırka’ terim olarak, İslâm fikir tarihinde kendilerine has siyasî düşünce veya itikadî telakkilere sahip bulunan gruplar için ‘siyasî akım” (bir nevi parti) ve ‘itikadî mezhep’ anlamında kullanılmıştır. (Topaloğlu, B. TDV İslâm Ansiklopedisi, 13/35) (‘Fırka’nın çoğulu ‘firak’tır. Mezhep yerine kullanılan diğer kavramlar ‘nıhle ve makâle’dir.)

Amelî/fıkhî konularda ortaya çıkan farklı görüşlere, yollara mezhep denmiştir. Bunlar birer fıkıh ekolüdür ve İslâmî hükümleri yorumlama, anlama ve İslâm hukukunun tesbiti çalışmasıdır.

Amelî mezhepler ve onların görüşleri din sayılmadığı ve “benim mezhebim hak seninki bâtıl” denilmediği sürece, onlara bid’at denemeyeceği gibi, bir ihtiyaca cevap veriyorlar diyebiliriz.

Bu bakımdan –bize göre- amelî sahada bir mezhebe uymak hem caizdir, hem de ihtiyaçtır. Ama mezhebçi olmak tefrikadır

İslâm tarihinde ve günümüzde fırka/grup/hizip gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunun üzerinde durduğumuz tefrika ile ilgisi var.

Bir kaç hadiste yahudilerin yetmişbir veya yetmişiki fırkaya, hırıstiyanların yetmişbir veya yetmişiki fırkaya/gruba ayrıldığını, Muhammed ümmetinin de yetmişüç fırkaya ayrılacağı haber veriliyor. (Ebû Dâvûd, Sünnet/1 no: 4596. Bir benzeri: Tirmizî, İman /18 no: 2640)

Bazı rivâyetlerde İslam ümmetinin yetmişüç fırkaya ayrılacağı haber verildikten sonra bunlardan sadece bir tanesinin, yani “fırka-i nâciye’nin Cennette olacağı söyleniyor. (Dârimî,  Siyer/75. Bir benzeri: Ahmed b. Hanbel, 3/120. Ebû Dâvûd, Sünnet/1 no: 4597. İbni Mâce, Fiten/17 no: 3991-3993)

Bazı rivâyetlerde ise kurtulacak fırkanın Peygamber’in (sav) ve sahabelerinin bulundukları yol üzerinde olanlar denilerek, âdeta bir hadiste geçen ‘cemaat’ kelimesi açıklanıyor. (Timizî, İman/18 no: 2641) 

Bir kaç kanaldan gelen hadislerdeki rakamlar ve isimlendirmeler farklı olsa da, rivâyetlerdeki ortak nokta şudur: İslâm ümmeti de tıpkı kitap ehli gibi çeşitli gruplara ayrılacak, aralarında ciddi bölünmeler olacak...

Fırka-i nâciye kavram olarak; Kur’an ve Sünnet’in hükümlerini kabul ederek, Rasulullah’in (sav) ve sahabelerinin yolunu izleyen kimseler hakkında kullanılmıştır. 

İslâm tarihinde ortaya çıkmış hiç bir fırka kendisinin yanlış, bâtıl ve bid’atçi olduğunu söylememiş; aksine hemen hepsi de asıl doğru yolda olanların, yani fırka-i nâciye’nin kendileri olduğunu iddia etmiştir.

Kur’an’a göre onların bu iddialarının bir faydası yoktur. (Rûm 30/32)

İslâm’ı Kur’an’da anlatıldığı, Peygamberimizin öğrettiği gibi, sahabelerin ve onları izleyen ilk nesillerin uyguladığı gibi anlayıp yaşayanlar, İslâmı kendilerine değil de; akidesini, fikrini, davranışlarını, ahlâkını, dünya görüşünü, değer yargılarını ona uygun hâle getirmeye çalışanlar, adları ne olursa olsun fırka-i nâciyedir.

-Tefrikanın boyutları

Allah (cc) mü’minleri, kendilerine Hak Din geldikten sonra, önceki ümmetlerin yaptıklarını yapmamaları, dinde tefrikaya düşmemeleri konusunda uyarıyor.

اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ

“... O, ‘Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ (lâ-teferrakû) …(dedi)…” (Şûra 42/13) Ancak bazı kimseler bunun tam tersini yaptılar.

Kur’an, geçmiş ümmetlerin dinde ayrılığa düştüklerini, dinlerini parçalayıp çok farklı gruplara ayrıldıklarını söyledikten sonra iman edenleri uyarıyorsa ortada ciddi bir problem var demektir.

Bu uyarı gelecekte de müslümanlar arasında bu sorunun yaşanacağını gösterir...

İnsanların hatasına bakın ki, kendilerine gelen Hakikatin bilgisini işlerine geldiği gibi, kendi kafa yapılarına uyacak şekilde yorumluyorlar, Dine uyacaklarına, Dini kendi pozisyonlarına uyduruyorlar; bundan dolayı da grup grup oluyorlar. Sonra da her bir grup elindeki din ile, ulaştığı dini yorum ile övünüp duruyor. 

مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًاۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

 “Dinlerini parçalayan (ferrakû) ve bölük bölük (şiyean) olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka (hizip), kendilerinde olan ile övünmektedir.” (Rûm 30/32)

Onlar dinlerini parçaladılar, yani fırka fırka, grup grup, mezhep mezhep oldular. İşin garibi içine düştükleri hatayı farketmeyi bırakın, her grup kendi anladığı ile övünüp durdu, duruyor...

“Biz daha doğruyuz, biz hak yoldayız, en iyi biziz, dini biz temsil ediyoruz, fırka-i nâciye biziz diye...”

Âyet zımnen onların bu övünmelerinin hiç bir işe yaramadığını haber veriyor. Zira dinlerini kendilerine uyduranların hak yolda olduklarına dair ellerinde hiç bir belge bulunmamaktadır.

Tefrika şüphesiz hem Tevhid dininin bütünlüğüne, hem de müslümanlar arası vahdete ve kardeşliğe, cemaat şuuruna zarar verir. 

‘Tefrika’ yani dini bozma, onda ayrılığa düşme, fırka fırka olup dağılma hastalığı yalnızca müşriklere ve kitap ehline ait bir yanlış değildir. Kur’an’ın ve Peygamberimizin tenbihlerine rağmen müslümanlar da ilk dönemden itibaren fırkalaşma, mezhepleşme, grup grup (hizip hizip) olma hatasına düştüler.

Ne yazık ki ümmetin bu hastalığı, hatası, bir anlamda zaafı devam ediyor.

 

-Tefrikanın sebepleri

Kur’an buna işaret ediyor.

“Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar (müşrikler) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.

Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir.” (Câsiye 45/17) 

Esasen insanlar Tevhid dinine inanan bir ümmet idiler. Ancak zaman  içerisinde Tevhid dinini bozdular, parçaladılar, yani dinde ayrılığa düştüler, uydurdukları inançları hak din sayıp peşine gittiler. (Bekara 2/213)

Kitap ehli de aynı hataya düştü. Dini işlerine geldiği gibi anladılar. Bu ihtilaflar giderek tefrikaya (fırka fırka olmaya), mezhepleşmeye dönüştü.

وَمَا تَفَرَّقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُۜ

“Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.” (Beyyine  98/4)

اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ 

الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

 “Allah’ın katında din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa (ihtilafa) düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.”  (Âl-i İmrân 3/19. Ayrıca bkz: Bekara 2/253)

“Yani, bütün bu topluluklar, ilk başta Tevhid akidesini kabul etmişler ve kişinin kendini Allah’a teslim etmesini (orijinal manasıyla İslâm’ı) sahih dinin özü olarak görmüşlerdi. Onların ondan sonraki ihtilafları, mezhep/fırka saplantısının ve birbirlerini dışlamanın sonucudur.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/92)

Ancak onların dinlerinin parçalayıp grup grup olmalarının bir anlamı ve faydası yoktur. İstedikleri kadar, din görüşlerinin hak, kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia etsinler. Onların hakkında Allah (cc) hüküm verecektir.

Esasen dinde tefrika çıkarmanın, dini parçalamanın sebebi insandaki ‘bağy-azma’ ve bencillik, çıkar mücadelesi, cehâlet, bir de öncekilerin yanlışlarına körü körüne uyma tavrıdır. 

İnsanlar yüzlerini fıtrat dinine çevirmekten sorumlu iken bazıları  bunu bozmakta, tefrika çıkarmakta, farklı fırkalara ayrılmakta ve sonra yine tefrika olmakta, yeni gruplaşmalar meydana gelmekte, alt tabakalarda bu parçalanma devam edip gitmekte...

Rasûlullah (sav), müslümanların kitap ehlini bazı konularda izleyeceklerini, yani onların düşütüğü hatalara düşeceklerini haber veriyor:

Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivâyetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler deliğine girecek olsalar siz de onları takib edeceksiniz.”  Sorduk: Ya Rasûlellah! (Bunlar) yahûdiler ve hıristiyanlar mı olacak? Şöyle buyurdu:  “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhârî, Enbiyâ/50 no: 3457, I’tisam/14 no: 7320. Müslim, İlim/6 no: 6781. İbni Mace, Fiten/17 no: 3994. Ahmeb b. Hanbel 2/325, 327)

Kur’an hz. Peygamber’e şöyle diyor:

اِنَّ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ ف۪ي شَيْءٍۜ اِنَّمَٓا اَمْرُهُمْ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ 

يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

 “Dinlerini parça parça edip (ferrakû) guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En’am 6/159)

Dini parçalayıp grup grup olanlar öylesine bir hata yaparlar ki, artık o konuda son söz Allah’a kalmıştır. Bu ciddi hatanın karşılığını ancak o verir:

Demek ki bu, geçmiş ümmetlerle sınırlı bir şey değilmiş...

Kur’an İslâm ümmetini uyarıyor ve “siz böyle yapmayın” diyor.

Soru: Bir mezhebe, tarikata, cemaate, partiye mensup olmak, bağlanmak tefrika mıdır? Cevabı yukarıda geçti...

 

-Tefrika ve ihtilaflar karşısında

Ya da tefrikaya düşmemenin çareleri...

Dinde tefrika olmamasının yolunu Kur’an gösteriyor: 

1.İsrâiloğullarının dinleri konusunda ayrılığa düşmelerini eleştiren ifadelerin ardından hz. Peygamber’e şöyle emrediliyor:

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ

 “Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık; sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma” (Câsiye 45/18. Bir benzeri: Mâide 5/48)

Buna göre dinde tefrikaya düşmemek için Allah (cc) tarafından hz. Muhammed’e (sav) ve onun ümmetine gönderilen din ve şeriat yoluna uymak,

hevâyı din edinmemek veya

hevâlarını din edinenlerin peşine takılmamak gerekir.

2.Tefrikaya düşmemenin en önemli çaresi şu âyetteki emirdir:

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً

 فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ 

فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

 “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanıp bölünmeyin (lâ-teferrakû). Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti.

İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı.

İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. (Âl-i İmrân 3/103) 

Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfâl 8/46. Ayrıca bkz: Nisâ 4/59)

3.Kur’an insanları hz. Peygamber’in şahsında ‘fıtrat’a çağırıyor.

“Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah’ın fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerinde yaratmıştır. Allah’ın yaratışı  için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

“Gönülden katıksız bağlılar’ olarak, O’na yönelin ve O’ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rûm 30/30-31)  

4.Allah (cc) kendi yolunu insanlara bildirdikten sonra;

وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ 

ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır (teferraka). İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (En’am 6/153) buyuruluyor.

5.Müslümanlar arasındaki ‘vahdet’in en büyük düşmanı, yanlış din anlayışı, ülke, bölge, etnik grup, siyasi rejimler, mezhep ve tarikat taassubudur. Halbuki bütün bunlar tefrikaya sebep olmamalı, aksine müslüman toplumların entegre olmasına yardımcı olmalıdır.

6.Tefrikanın karşıtı vahdet/cemâattir. Vahdet, hak din, hudûdullah, Allah’ın hükmü, şeriat gibi kelimelerle ifade edilen dinin esaslarına, bir anlamda Allah’ın ipine sarılmakla, Dini Kur’an’ın ve hz. Peygamberin öğrettiği gibi anlayıp yaşamakla, müslümanların dinde kardeş (Hucurât 49/10),

İslâm ümmetinin bir ümmet olduğunu bilmekle sağlanır. (Enbiyâ 21/92. Mü’minûn 23/52)

7.İnsana düşen Allah’ın onlar için seçip gönderdiği samimiyetle inanıp yaşamaktır.  Kur’an ehl-i kitabın açık beyyinelere rağmen dinde ayrılığa düştüklerini söyledikten sonra şöyle diyor:

وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ

 وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ

 “Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak ve muvahhidler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmiştir. İşte doğru din budur.” (Beyyine 98/5) 

8.İslâmı içinde yaşadığımız kültür veya gelenekten, bağlanılan kişi ve yapılardan değil; Vahiyden, Rasûlullah’tan ve onları izleyen yetkin âlimlerden öğrenip yaşamalı…

9.Bu Hak Din’i doğru anlayıp yaşamak dururken; onu kendi hevâlarına göre anlayanlar, ya da anladıklarını din haline getirip mutlaklaştıranlar, tabi oldukları mazhebi, tarikatı, cemaati, fırkayı, partiyi din gibi algılayanlar, farklı yoruma müsait konulardaki öteki yorumları din dışı sayıp sapık ilan edenler;

adları sünnî (ehl-i sünnet) de olsa, şiî (ehl-i şia) de olsa, kendilerine ehl-i bid’at veya ehl-i kıble de denilse dinde fırkalaşıyorlar demektir.

Bu fanatiklerin yapması gereken şey, fırka/hizip/mezhep taassubunu, bunları din edinme gafletini bırakıp Allah’ın İpi’ne sarılmaktır.

10.Allah (cc) iman edenlere çok açık ifadelerle dini ayakta tutmalarını, yani ona sımsıkı sarılmalarını, onun bütün prensipleri ile hayat hâline getirmelerini, onun hükümlerini ve ölçülerini hayatın bütün alanlarında uygulamalarını istiyor.

شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحًا وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ

 وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ ...

“O: ‘Din’i dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa (tefrikaya) düşmeyin’ diye dinden Nûh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya da vasiyet ettiğimizi sizin için bir şeriat kıldı…” (Şûrâ 42/13)

Eğer onlar da Din’i dimdik ayakta tutmazlarsa; Din’i, Allah’ın gönderdiği ve Peygamberin öğrettiği gibi yaşamazlarsa, hatta Din’i kendi akıl/hevâ ve pozisyonlarına uydurmaya kalkarlarsa aynı sonuç meydana gelir.

11.Müslümanlar din konusunda hata yapan eski ümmetler gibi olmamalı...

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ

 “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âli İmran 3/105. Rûm 30/32)

Onlar dinlerini parçaladılar, yani fırka fırka, grup grup, mezhep mezhep oldular. İşin garibi içine düştükleri hatayı farketmeyi bırakın, her grup kendi anladığı övünüp durdu, övünüp duruyor.

12. Kur’an müminlerin tevhid inancı ve din ilkeleri hususunda ayrılığa düşülmemelerini, vahdeti ve aralarındaki barışın korunması istiyor.

13.Kur’an’ın indiriliş amacı öncekilerin ihtilaf ettikleri, farklı anlayışları sebebiyle tefrikaya düşüp parçalandıkları hususlarda hak bilgi verme, insanları doğru yola davet etmektir.

وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا ف۪يهِۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

 Sana kitabı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.” (Nahl 16/64)

14.Başkalarını tekfir etmeden, dinin dışına atmadan, öteki ilan etmeden önce Dini ne kadar sahih anladığımızı, kendi Din anlayışımızla, tutum ve başka müslümanlara bakışımızla acaba tefrikaya sebep oluyor muyuz kendimizi gözden geçirmemiz gerekir.

M. Akif Ersoy’un tefrika hakkında 1912 yılında yazdığı şiirden bir kaç beyit:

“Müslümanlık sizi gayet sıkı, gâyet sağlam

Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlayamam

 

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize

Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı soktu zihninize

 

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

 

Müslüman, fırka belâsıyle zebûn bir kavmi

Medeni Avrupa üç lokma edip yutmaz mı”