Kur'an'da felaha fiili, felah-kurtulma kavramı, kimlerin hangi salih amelleri işleyerek kurtulabileceği hakkında bir online ders. 

Hüseyin K. Ece

11 Aralık 2023 – 28 Cemâziye’l-evvel 1445

Zaandam

 

6.KUR’ANDA FELÂH (kurtuluş) ve MÜFLİH (kurtulan) KAVRAMLARI

 

-Kur’an’da kurtuluş ile ilgili kavramlar

Kur’an kurtuluş, başarı, zafer, umduğuna kavuşmayı, muradına ermeyi ve selâmeti ifade eden on temel kavram kullanıyor:

Felâh, necat, fevz, inkâz, icâra, ğına, selâm, temlik, berat ve zuhzih (uzaklaştırma).

Bunlardan felâh’ı bu derste anlatmaya çalışalım.

 

-Felâh

 Masdar olan ‘felâh’ın kökü ‘fe-la-ha’ filidir. Felâh’ın asıl ve maddi anlamı yarmak, tarlayı sürmektir. Diğer anlamlar bundan kaynaklandığı söyleniyor.

Çiftçilere, ekincilere be sebeple ‘fellâh’ denmiştir.

Felâh; sözlükte başarı, kurtuluş, zafer, nimet ve hayırda/rahatta devamlı olma (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 11/216. Firuzâbâdî, Kâmûsu’l-Muhît, s: 234),

Ya da arzu edileni elde etme, istenilen şeye veya itiyaç duyduğu bir şeye kavuşma demektir.  (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 578)

Felâh;  ayrıca istenmeyen şeylerden kurtulma, refah ve saadet içinde bulunma gibi anlamlara da gelir.

‘Felâh’; zafer, necat, halâs ve fevz kelimeleriyle eş anlamlı kabul edilir.

Kelime zaman açısından devamlılık anlamı taşır ki bu da zamanı yararak içinde karar kılmaktır. Bu anlamı ile bağlantılı olarak orucun devam etmesine sebep olduğu için sahur yemeğine (Ahmed b. Hanbel,  4/272),

ezanda ve kâmette geçtiği üzere hayrın devamına ve ebedi kurtuluşa vesile olduğu için cemaatle namaza da felâh denir. (Müslim, Salât/3, 17 no: 842, 850. Nesâî, Ezân/3, 5-6 no: 630, 632-634)

Râgıb el-İsfahânî felahı dünyevî ve uhrevî olmak üzere ikiye ayırdıktan sonra birincisini dünya hayatını güzelleştiren uzun ömür, zenginlik, şeref ve bunların kazandırdığı mutluluk olarak yorumlamış,

ikincisi olan uhrevî saadeti de şu dört şeyle özetlemiştir: Ölümsüz bir ömür, hiçbir ihtiyaç unsuru taşımayan zenginlik, zillet şaibesinden arınmış bir şeref ve cehil karanlıklarından kurtulmuş bir ilim. (Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 579)

Felâh, günlük hayatta elde edilebilecek bir başarı manâsına da gelir. (Tâhâ 20/64)

-“Memnun edici ve iyi durumu olan şeyde zafer” gibi manaları göz önünde bulunduracak olursak felâhın “razı edici bir duruma ulaşma ve bu hâl üzere baki kalma” anlamı taşıdığını söyleyebiliriz. (Günaydın, Canan F. Kur’an’da Kurtuluş, s: 15)

Felâh kavram olarak, kişinin dini ve ahlâkî yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla âhirette ulaşacağı ebedî kurtuluş ve saadeti ifade eder.

İnsanın böyle bir sonuca ulaşabilmesinin, karşısına çıkan bütün engelleri aşması şartına bağlı olduğu dikkate alınırsa felâhın sözlük anlamı ile terim anlamı arasındaki bağlantı anlaşılır. (Günaydın, F. Candan, Kur’an’da Kurtuluş, s: 17-18)

-Türkçe sözlükte felâh: Kurtulma, kurtuluş, selâmet. Mutluluk, bahtiyarlık. Felâh bulmak; Selâmete ermek, kurtulmak. (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 517)

-Muflih (kurtulan)

‘Felaha’ fiilinin if’al (geçişli) kalıbı ‘eflaha’; istediğini elde etmek, korktuğu şeyden, gam ve zorluklardan kurtulmak, nimet ve rahatta sürekli olmak anlamlarına gelir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât s: 578)

‘Eflaha’ fiilinin fâil (özne) kalıbı ‘muflih’tir . Bu da felâha ulaşan, ebedî saadete eren demektir. 

Felâh genellikle, âhiret hayatında cehennemden kurtulup cennete girmeyi ve Allah’ın rızâsını elde etmeyi,

necat ise; daha çok sonuçları dünyada görülebilecek başarıları, zorluktan kurtulmayı ifade etmektedir.

 

-Hadislerde felâh

Kişinin tedavi sonrasında hastalıktan iyileşmesi (Ahmed b. Hanbel, 4/427, 430. Ebû Dâvûd, Tıb/7 no: 3865), 

Allah’ın affına ve afiyete mazhar olma, O’nun rızâsını elde etme”   (Ahmed b. Hanbel, 1/257, 3/127) anlamlarında kullanılmış.

Allah’ın birliğine inanıp şirkten uzak duran (Ahmed b. Hanbel, 3/492, 4/341),

Hz. Peygamber’in yolundan giden (Ahmed b. Hanbel, 2/188)

ve fitneden uzak kalabilen (Ahmed b. Hanbel, 2/441) müminlerin felâha erecekleri müjdelenmiştir.

 

-Kur’an’da kurtulma (felâha erme) fiili

Kur’an felâh kavramını, fiil hâlinde daha çok âhiretteki kurtuluşu anlatırken kullanıyor. 

Felaha fiili Kur’an’da kırk yerde geçiyor. Bunların bir kısmı dünyada iken herhangi bir tehlikeden kurtulmayı, ya da zor bir durumdan uzaklaşmayı,

çoğu ise âhirette arzu edilene nail olmayı ve nihâi kurtuluşu, murada ermeyi anlatıyor.

Ashab-ı Kehf’den birisi diğerlerine; biriniz şehre gitsin ve temiz yiyecek getirsin, ama dikkat edip kendini sezdirmesin. Arkasından da;

اِنَّهُمْ اِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ اَوْ يُع۪يدُوكُمْ ف۪ي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُٓوا اِذًا اَبَدًا

 “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz (lâ tuflihû)” (Kehf 18/19-20) dedi.

Bu âyette felâhın hem dünyadaki bir tehlikeden, istenmeyen bir durumdan kurtulmayı, hem de âhirette saadete ermeyi, gerçek kurtuluşu, sonsuz nimete kavuşmayı anlattığını söyleyebiliriz.

Felâhtan bahseden âyetler ağırlıklı olarak felâh için gerekli şartları ihtiva eder. Bir kısmı Allah’ın kurtuluşa erdirmeyeceği kimselerin,

bir kısmı kurtuluşa erenlerin özelliklerini verir,

bir kısmı şartlı olarak kurtuşun yollarını gösterir. Şöyleki:

Dört âyette “eflaha-kurtuldu, umduğuna erişti” şeklinde geliyor. Bunlardan bir tanesi dünyalık bir başarıyı (Tâhâ 20/64),

diğerleri âhiretteki felâhı haber veriyorlar.

Mü’minûn Sûresi bu fiil ile başlıyor:

قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ

...

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

“Mü’minler mutlaka kurtuldular. (Çünkü) 1.Onlar namazlarında huşû’ içindedirler.

2.Onlar boş sözlerden kaçınırlar.

3.Onlar zekatı öderler.

5.Onlar ırzlarını korurlar.

6.Onlar emânete riayet edip ahde vefa gösterirler.

7.Salatı muhafaza ederler. Bunun için) onlar varistirler. Onlar  Firdevs’e varis olurlar. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.” (Mü’minûn 23/1-5, 8-11)

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ

...

وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ۟ 

 “1.Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. ...

2.Onlar emânetlerine ve ahidlerine riayet eden kimselerdir.

3.Onlar, şâhitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

4.Onlar, namazlarını titizlikle korurlar. İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.” (Meâric 70/29, 32-35)

Kur’an diyor ki; kendilerini küfür ve günah gibi kirlerden arındırmış olanlar da felâha ererler.

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ

Doğrusu felaha ermiştir temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden.” (A’la 87/14-15)

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ

“(Nefsini) kötülüklerden arındıran kurtuluşa (felâha) ermiştir, Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems 91/9-10)

Bu âyetlerde, “mü’minlerin kurtulacağı (felâha ereceği)” ‘umulur ki’ ifadesiyle değil kesinlik bildiren edatla haber veriliyor. Yani bu amelleri yapanlar kesinlikle felaha ererler.

Onbir âyetteلَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ  laallekum tüflihûn-umulur ki felaha erersiniz” şeklinde geliyor.

Bu âyetlerde bazı emirler, tavsiyeler ve ölçüler veriliyor.

Âyetlerdeki “umulur ki” ifadesinin bu emirlerden sonra mutlaka yer almış olması, söz konusu emir ve nehiylerin dikkate alındığı takdirde bir kurtuluş olabileceğini ifade eder.

Yani insan bu emirleri yapmaya ve yasaklardan sakınmaya çalıştığı takdirde onun kurtulacağı umulur.

Bunların gerçekleştirilmesi kurtuluş (felah) için birer sebep olup sonuç değildir.

Bu demektir kurtuluşun recetesi bu ve benzeri âyetlerdeki ilâhi ölçülere uymaktır.

Yoksa kendisi gibi beşer olan ve rahmete muhtaç, kurtulup kurtulmayacağı henüz belli olmayan kişiler değil.

Bu şekilde biten âyetlerden örnekler verelim. Mesela;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ

“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac 22/77)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ وَجَاهِدُوا ف۪ي سَب۪يلِه۪ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/35),

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. (Ali İmran 3/200),

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ

“Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.” (Enfal 8/45. Ayrıca bkz: Cumua 62/10)

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/90)

Kur’an’a göre;

-Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket edenlerin (Bekara 2/189),

-tefecilik veya faizli işlemlerden uzak duranların (Âl-i İmrân 3/130),

-Allah’tan hakkıyla-korkup sakınanların (Mâide 5/100),

-Hesap gününde tartıları (sâlih amelleri) ağır gelenlerin (A’raf 7/8),

-Allah’ın nimet verici olduğun hatırlayıp gereğini yapanların (A’raf 7/69) felâha ermeleri umulur. 

-Felâha eremeyecek olanlar

Kur’an kimlerin felâha eremeyeceğini de haber verip mü’minleri uyarıyor. Felâh kavramı onbir yerde olumsuz sigasıyla لَا يُفْلِحُ  “lâ yuflihu-kurtulamaz” şeklinde geliyor.

Kurtuluşu engelleyen hususlar sayıldıktan  sonra “bunları yapanlar felâha (mutlu sona) eremezler” deniyor.

Bu âyetler felâha giden yolu adeta tersinden gösteriyorlar. Buna göre;

-zalimler;

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.” (En’am 6/21, 135. Ayrıca bkz: Yûsuf 12/23. Kasas 28/37),

-hakka karşı tuzak kuran büyücüler,

قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ

 “Musa: "Size gelen gerçeğe dil mi uzatırsınız? Bu sihir midir? Sihirbazlar zaten başarı kazanamazlar" dedi.” (Yûnus 10/77. Ayrıca bkz: Tâhâ 20/69)

-Mücrimler,

فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ

“Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir?

Şüphe yok ki (böyle) mücrimler (Allah’a karşı çekinmeden suç işleyenler) asla kurtuluşa ermezler.” (Yûnus 10/17),

-inkârı kişilik hâline getiren kâfirler,

وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟

“Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi.

Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar.” (Kasas 28/82),

-yalan söyleyip Allah’a iftira edenler

قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ

De ki: “Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.” (Yûnus 10/69. Ayrıca bkz: Nahl 16/116),

-tanrılara yalvaranlar,

وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

“Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır.

Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler. (Mü’minun 23/117) 

 -Kur’an’da muflihûn (kurtulanlar)

Kur’an’da ‘eflaha’ fiilini özne (fail) ismi ‘muflih’ tekil olarak Kur’an’da geçmiyor. Bunun çoğulları olan ‘muflihûn’ oniki, ‘muflihîn’ ise bir âyette geçiyor. 

Muflih’, yani felâha ulaşan, kurtulan, mutlu sona eren” kelimesi Kur’ân’da bir övgü ifadesi olarak sadece mü’minler hakkında kullanılmış.

Bu da genellikle, âhiret hayatında Cehennemden kurtulup Cennete girmeyi, böylece sonsuz kurtuluşu ve mutluluğu, arzu edilen aynı zamanda devam eden mutlu sonuca kavuşmayı ifade eder.

Kur’an kimlerin ‘felâh’a nasıl ereceğini, kimlerin Hesap Günü kurtulacağını, ya da kimlerin felâha eremeyeceğini haber veriyor.

Kişi için âhirette kurtarıcı kim ve nelerdir şu âyetlerde bellidir.

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ

وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

-hayatını ğayba iman edip namaz kılarak, kendilerine ihsan edilen nimetlerden başkalarına da infak ederek, önceki kitaplara ve Kur’an’a, âhiret gününe kesinlikle inanmak sûretiyle geçiren takva sahipleri (Bakara 2/2-5),

-insanları hayra çağırıp iyiliği (ma’rufu) tavsiye eden ve kötülüklerden (münkerden) alıkoymaya çalışanlar (Âl-i İmrân 3/104),

وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

-tartıları ağır gelenler

وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّۚ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“O gün ölçü-tartı haktır. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (A’raf 7/8)

فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Mü’minun 23/102)

-Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden, onunla gelen Nûr’a tabi olanlar (A’raf 7/157)

-Allah yolunda cihad edenler (yoğun çaba gösterenler),

لٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُۘ 

وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Fakat peygamber ve beraberindeki mü’minler, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. Bütün hayırlar işte bunlarındır.

İşte bunlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/88)

-tevbe edenler,

فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ

 “Fakat tevbe eden, iman edip sâlih amel işleyen kimseye gelince, umulur ki o felâha erenler arasında olur” deniliyor. (Kasas 28/67)

Burada ‘le’allekum’ yerine ‘a’sa-umulur ki’ edatı kullanılmış.

-işittik ve itaat ettik diyenler,

اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا 

وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, “işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (Nûr 24/51)

-cömert olanlar,

فَاتَّقُوا اللّٰهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ وَاسْمَعُوا وَاَط۪يعُوا وَاَنْفِقُوا خَيْرًا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ 

نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın.

Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Teğâbûn 64/16. Bşr benzeri; Haşr 59/9)

-Allah’ın emirlerine uygun hareket etmeye çalışan ve işlediği günahlardan dolayı tövbe eden kadın ve erkek mü’minlerin  ve gönülden Allah’a yönelenler (Nûr 24/31)

-Allah rızasını kazanmak için yakınlarına, muhtaçlara haklarını verenler (infak edenler) (Rûm 30/38)

-namazı kılan, zekât veren âhirete yakinen iman eden muhsinler (Lukman 31/4-5),

-Allah’ın kendilerinden razı olduğu, onların da Allah’tan razı oldukları hizbullah (Allah’tan yana) olanlar (Mücâdile 58/22).

Felâha erenler (muflihûn), yani umduğuna nail olmaları; kavuştukları nimetlerde devamlı kalmaları, mutlu sona ulaşmaları ümit edilenlerdir.