S. Ece anlatmıştı:

Gümüşhane’nin Yağmurdere nahiyesine (o zamanlarda nahiye idi) bağlı bir köyde değirmende çalışıyordum.

Bir gün bir adam geldi, selam verdi ve kolay gelsin dedi. Ben de selamını aldım, sağolasın dedim. Adam nereli olduğumu sordu, ben de söyledim. Sonra sustu. Konuşması biraz kekeme idi. Baktım ki çenesi bir tarafa kaymış. Anladım ki bundan dolayı normal konuşamıyor.

Biraz sonra adam birdenbire:

-Yahu usta sorsana çenene ne oldu diye? Ben;

-Niye sorayım arkadaş? Ya sizi incitirsem? Elbet bir şey olmuştur, üstüme vazife değil ki, ilk defa gördüğüm bir adamın çenesiyle ilgileneyim ve onu rahatsız edeyim?

-Yok yok, rahatsız olmam, sen hele bir sor. Ben;

-İşte konuşuyoruz, ne lüzum var seni incitecek bir soru sormaya dedimse de adam üsteledi.

-Peki sorayım, ne oldu arkadaş bu çenene? Adam;

-Dinle anlatayım ve anlatmaya başladı.

Bir kaç sene önce idi, yaylada idik. Eylûl ayında bütün köylüler, hemen herkes yaylada olur. İnekler, koyunlar keçiler, çoluk-çocuk herkes.  Ağustos ve Eylûl ayları bizim burada yayla zamanıdır. Köylüler  ineklerini ve davarlarını alır yaylaya çıkarlar. Yayla dediysem çok uzak ya da çok yüksek değil. Köyün biraz ötesi. Bir taraftan çayırlar biçilir, bir taraftan biçilenler taşınır. Bir tarafta inekler otlar, bir tarafta koyunlar yayılır. Çocuklar ise neşe ve sevinç içindedirler. Akşama kadar gönüllerince oynar dururlar.

İşte bir gün tırpanla çayır biçiyordum. Yaylanın bir tarafından insanlar bağırmaya başladılar.

 “Hasan emi, Hasan emi yetiş, ayı ineğe daldı, yetiş, ayı ineği yiyecek”

Tırpanı bıraktım, hemen yakınımdaki dahrayı (küçük balta, bazı yörelerde dehre derler) elime alıp hızlıca sesin geldiği tarafa koştum.

Oraya vardım ki gerçekten ayının biri bizim inekle uğraşıyor, nerede ise yere yıktı yıkacak. Gözüm döndü, biraz da zavallı ineği acıdım. Sonrasını düşünmeden ayıya yaklaştım ve dahrayı kaldırıp hızlıca ayının kafasına indirmek istedim. Dahrayı tam kaldırdım indiriyordum ki dünyam karardı. Gözüm görmez oldu, her şey karanlığa gömüldü.

Gözlerimi açtığımda Gümüşhane devlet hastahanesindeydim.

Üç aya yakın bir zaman baygın bir halde yatmışım.

Peki bana ne oldu? Ne işim vardı burada? O zamanı hatırladım, bir ayı bizim ineği yemeğe kalkıştı, ben de onu kurtarmaya gitmiştim. En son dahrayı ayıya vurmak üzere kaldırdığımı hatırlıyorum.

Orada olan yakınlarım anlattı; meğer ayı benden atik davranmış ve pençesiyle çeneme bir tane vurduğu gibi, çenemi yerinde söküp sağa doğru sürüklemişti. Çenem hem yerinden çıkmış hem de sağa doğru iyice yanaşmıştı. Yerine gelmesi, eski halini alması mümkün değildi. Doktorlar ancak bu kadar tamir edebilmişler.

İşte çenemin hikayesi bu. Görüldüğü gibi ayının şakası yoktur. Adamı böyle benzetir.

Bir şey diyeyim mi; ben bu hale geldim ama ineği de kurtardım. Ayı bana bir pençe attıktan sonra ineği bırakmış, kalabalığın gürültüleri arasında bizim yaylayı terkedip gitmiş.

Hüseyin K. Ece

12.8.1982