Sağlık, insan için en iyi mutluluk, en iyi nimettir. (Buhârî, Rikâk/1 no: 6412)

 

İnsan dikkat etmediği için, ya da dikkat etse de hasta olabilir. Veya hastalığa sebep olan şeyler yiyebilir, içebilir. Hastalık bulaşan yerlerde bulunabilir. Hasta olan da kendi kendine, doktorla, ilaçla, hastahane ile tedavi olabilir. Bunlar bilinen şeyler. Hasta  olmaya veya tedaviye İslâmî açıdan bakacak olursak, hz. Muhammed’in tesbiti ve tavsiyeleri önemlidir.

O, vücudun bile insan üzerinde hakkı olduğunu, dolaysıyla sağlığını korumak gerektiği açıkladı. (Buhârî, Teheccüd/20) Fıtrata (yaratılışa) uygun bir hayat yaşamayı, sağlıklı olmayı tavsiye etti. Sağlığı tehlikeye düşürecek işleri yapmaktan sakındırıp, dengeli ve temiz (helâl) beslenmeyi teşvik etti.

Kişiye düşen tedbirli olmak, hasta olduğu zaman da “kaderim böyle imiş” deyip teslim olmak değil derman aramaktır. "Allah hastalığı da ilacı (dermanı) da yaratmıştır. Öyleyse (hastalanınca) tedavi olun (ilacını arayın). Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın." (Ebû Dâvûd, Tıbb/11 no: 3874) (Mâlik, Muvatta Ayn/12. Ahmed b. Hanbel 1/13, 446. Bir benzeri: Ebû Dâvûd, Tıb/11 no:3874. İbni Mâce, Tıb/1 no: 4336. Tirmizî, Tıb/2 no: 2038)

İlacı (dermanı) olmayan hastalık var mı? Var.

Peygamber’e soruldu: “Ey Allah’ın Rasûlü, tedavi olalım mı? Allah’ın takdirine karşı bunun faydası olur mu?” “Tedavi olmak da Allah’ın takdiridir. (Hastalanınca) tedavi olunuz. Allah hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, ilacını da yaratmamış. Sadece yaşlılık hariç” dedi. (Tirmizî, Tıbb/2 no: 2038. Bir benzeri: İbni Mâce, Tıbb/1 no: 3436)

İnsan hayatı doğumdan ölüme doğru giden bir süreçtir. İlahî irade sadece insan hayatını değil, diğer hayatları da böyle planladı. Varlığın ve insanın bu çizginin, bu kaderin dışına çıkması mümkün değildir.

Kur’an insanın dünyaya gelişinden ve onun güçten düşerek (yaşlanarak) günün birinde bu dünyayı terkedeceğinden de bahsediyor. (Bkz: Yâsîn 36/68)

Bir âyette de ‘yeniden dirilişi’ inkâr edenlere insanın nasıl yaratıldığı anlatılıyor. Sonra çocukluk, olgunluk, yaşlılık hâli hatırlatılıyor. (Bkz: Hac 22/5)

İnsan hasta, doğuştan veya sonradan farklı şekillerde özürlü olabilir ve ihtiyarlar. Belki tek başına hayatını sürdüremez, bakıma muhtaç hâle gelebilir.

Hastalara, özürlülere ve hatta yaşlılara içinde yaşadığımız ülkenin ilgili kurumları bakıyor. Bunun için iyi işleyen bir sigorta sistemi var. Bu kurumlara ihtiyaç halinde baş başvurmanın, evde, hastahanede, klinikte, yaşlılar evinde tedavi ve bakım hizmeti almanın İslâmî açıdan bir sakıncası yoktur diye düşünüyoruz. İslâmî kişiliği ve ilkeleri zedelememek şartıyla.

Kişinin gücü yetse özürlüsüne ve yaşlısına kendisi baksa, ilgilense daha iyidir elbette. Ama bu herkes için, her zaman mümkün olmayabilir. Yine de özürlüye ve ihtiyarlara sahiplerinin bakması üzerinde ısrarla durmak gerekir.

Yaşlanmak ilahî bir yasadır. Bütün insanlar biraraya gelseler, bütün imkanları seferber etseler bile bu gerçeği değiştiremezler. Kişi bunu bilmeli, günün birinde yaşlanacağını unutmamalı. Yaşlılarla olan ilişkilerde empati yapmalı; “ben onun yerinde olsaydım, ya da günün birinde ben de öyle olacağım” diye düşünmeli. Yaşlılara ona göre muamele etmeli.

Bir müslüman için ihtiyarlığı tevekkülle ile karşılamak Allah’ın takdirine, hükmene rızadır. Allah’ın takdirinden razı olmak da insanın içine bir rahatlık verir. İhtiyarlar ailesi ve çevresi için bir lütufdur. Zira onlar arkadan gelenler için yerine göre bir örnek, öğretmen, bilge, sembol, sığınak, aile için bir tutkal olur.

Bu açıdan yaşlı olmak pişmanlık ve hüzün sebebi değil; tam tersine hayatın bir başka güzelliğidir. Dahası yaşlılık ölümün yaklaştığını, hayatın fâni olduğunu bir kez daha hatırlatır. Bu ise mü’min için felâket borusu değil, önemli bir mesajdır. Demek ki dünya yurdundaki gurbet bitiyor ve asıl vatana geri dönüş başlayacak.

Yaşlı olmak her türlü faaliyetten emekliye ayrılmak, bir köşeye atılmak, aileye yük olmak değildir. Belki eksiklikleri tamamlama fırsatıdır aynı zamanda.

İhtiyar olmak bir açıdan zor. Ama unutmamak gerekir ki her yaşın kendine ait zorlukları vardır. Peygamber (sav) ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten (Müslim, Zikir/73 no: 6906) ve yaşlılığın zorluklarından Allah’a sığınırdı. (Müslim, Zikir/75 no: 2723. Tirmizî, Daavat/13. Ebu Dâvûd, Edeb/110 no: 5071)

Tamam bu gerçek böyle. Farzedelim ki evimizde, ailemizde özürlü veya yaşlımız var. Ne yapmak gerekiyor? Hollanda’da yaşayan için kolay... Onlar için bakımevleri (zorghuizen of bejardenhuizen) var, oralara verilebilir. Hem oralarda iyi bakım yapıyorlar denilebilir. Doğrudur, 

Olaya bir de inancımız açısından bakalım. Bir müslümanın evinde yaşlı veya özürlü varsa yüzünü buruşturma yerine sevinç çığlığı atmalı. Evet sevinmli, şükretmeli... Bu evlatlara, arkadan gelenlere Allah’ın lütfudur. Bir deneme sebebi, Cenneti kazanmaya bir imkandır.

Şu hadiste söylendiği gibi: Peygamber (s.a.v.) üç defa, “Yazıklar olsun o kimseye!..” dediğinde sahabeler; “Kimdir o? Ey Allah'ın Rasûlü” diye sordular. “Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı halde Cenneti kazanamayan kimse.” (Müslim, Birr/ 9 no: 6510)

Birisi dese ki “evde yaşlı annem (veya babam, dedem, ninem, amcam, halam) var”. Ona “sana müjdeler olsun. Desene ki senin cennetin yanında” demek gerekir.

Kim ihtiyarlığında kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa şimdi yaşlılara öyle davransın. Unutulmasın ki çanağa doğrananlar kaşığa mutlaka gelecektir.  Nitekim Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Bir genç yaşından dolayı bir kimseye hürmet ederse, Allah (cc) da o yaşlanınca ona saygı göstercek kimseler nasip eder.” (Tirmizî, Birr/75 no: 2022) Bu kimse kendi ailesinin büyükleri olabilir.

Yaşlıların ve özürlülerin yeri izbe köşeler, gözden ırak yerler, bakımevleri/huzurevleri değil; yakınlarının evi/yanı ve imanlı yüreği olmalı.

Bugün yaşlısına ve özürlüsüne, ağır hastasına bakan, iyilik eden ona değil aslında kendine iyilik ediyor demektir. Zira hem bunun sevabını alır, hem görevini yapmış, hem de ihtiyarlığına yatırım yapmış olur.

Yaşlıları, yetimleri, özürlüleri, ağır hastaları perişan, itilen-kakılan, posa veya fazlalık sayılan toplum medenî, kişi iyi bir müslüman sayılmaz.

Gücü yeten müslüman yaşlısına, ağır hastasına veya özürlüsüne evde bakmalı, sigorta olsa bile. Bunlara (dinî açıdan) bakmakla yükümlü olanlar da ücret almamalı. Sigorta verse bile. Bunun haram olduğunu söylemiyorum. Bunun insanî görev olduğunu ve getirisinin sigortanın vereceği ücretten kat kat fazla olacağını söylüyorum.

Mecbur kalınmadıkça evin dışındaki bakımın veya bakımsızlığın hasta, özürlü ve ihtiyarlar için manevi yıkım olma ihtimalini unutmamak gerekir.

Hüseyin K. Ece

02.12.2020

Zaandam