Avrupada yaşayan müslümanlar gidici değil, kalıcı. Yaklaşık altmış yıl önce buralara işçi olarak gelen ilk nesil için buralar gurbet sayılsa da artık üçüncü nesil için gurbet olmaktan çıktı.

Doğup büyüdükleri, yerleşip yaşadıkları bir vatan oldu.

Göçebeler kolay kolay kalıcı eserler yapamazlar. Bilim ve teknik, uygarlık ve sanat açısından zayıf kalırlar. Bunları yapmak için yerleşik hayata geçmek gerekir. Yere, toğrağa, ülkeye tutunmak gerekir. Göçebe, gurbet, istim üstünde olma anlayışının terkedilmesi gerekir.

Kişi bir fayda için bir şeye karşı omuz veriyorsa, bir zorluğun üstesinden gelmek, bir yükü taşımak istiyorsa; ayakları sağlam bir yere basmalı. Basmalı ki direnebilsin, bastığı yerden kuvvet alsın.

Bununla beraber kişi bir yerde mülk sahibi ise, oraya yerleşmeye niyetlidir. Mülkünü sahiplenir, korur, kendisinden sonra gelenlere armağan eder. Bu mülk ev, akar, iş yeri, fabrika, bahçe, tarla, çiftlik olabilir. Mülke sahip olmak kişinin imkanlarını artırdığı gibi, sağlam bir zemin de sağlar. 

Bu da yerleşik hayata geçmekle mümkün. Bugün burada, yarın bir başka yerde, öbürgün bir başka yerde konaklayanın doğru dürüst üretimi de olmaz, mülkü de olmaz. Mülkü olmayınca, mülkünün olduğu beldeyi vatan da edinmez.

Dışarıdan gelip Hollandayı vatan edinen vatandaşların kimliklerini, kültürlerini, örf ve adetlerini, köklerini ve inançlarını koruma diye bir dertleri var. Sosyal yapı olmak, duygusal ve değerler açısından bir topluma aidiyet duyma, kendini bir kimliğe nisbet etme, içselleştirdiği değerleri muhafaza etme diye bir davaları var.

İnsanımızın bu saydığımız değerleri koruyabilmeleri, burada kendi kimliği ile, topluma yük ve sorun olmadan, hatta topluma katkıda bulunarak yaşayabilmeleri için gerekli çalışmaları yapmaları gerekir. Ellerinde olan imkanları iyi değerlendirmeleri gerekir. İçinde bulundukları yerin ve zamanın malzeme, kurum ve metodlarını devreye sokmaları gerekir.

Şüphesiz ki temel eğitim, kimlik bilinci, aslî değerler, sağlam kişilikler öncelikle ailede verilir. Bu sebeple –Türkiyeli toplum diye ifade edersek- herkesin çocuk terbiye ve eğitimine daha fazla önem vermesi, resmi okullarda ve toplumsal hayatta kimliğe aykırı etkilenmelere karşı dikkat etmesi, bütün gençlerin bizi temsil edebilecek bir şekilde, donanımda ve karakterde yetişmeleri için çaba göstermesi gerekir. Buna yardımcı olmak üzere açılan okul dışı eğitim kurumlarını desteklemesi bir görevdir.

Yine bu dediğimiz hedeflerin gerçeklemesi, toplumumuzun daha iyi, daha kaliteli, daha kültürlü, kimliğine sahip gençlerin yetişmesi için pek çok kuruma da ihtiyaç var. Madem ki bazı müslümanlar Avrupa ülkelerini, vatan tuttular, öyleyse kendilerine ait, bugün için lazım olacak kurumları kurmaları gerekiyor. 

Kurum derken, belli ama olumlu amaç için kurulan bütün yapıları, proğramları, müesseleri kasdediyoruz. Bu açıdan Hollanda’da camiler, cami dernek ve vakıfları, federasyonlar, spor klÜpleri, iş adamları dernekleri, sanat dernek ve vakıfları, araştırma merkezleri, müze ve kütüphaneler, üniversiteler dahil farklı eğitim veren bütün merkezler, hatta hemşehri dernekleri bile faydalıdır. –Varsa- mezarlıklar bile birer kurumdur.

Bunlar aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarıdır. Modern zamanlarda sivil toplum kuruluşlarının kimliği korumada, bazı hizmetleri karşılamada, lobi ve gündem oluşturmada ne kadar önemli olduğu açıktır.

Bu kurumların her biri kendi alanında yetkin, yeterli, kaliteli faaliyetler yapmalı. “Onlar”, “biz”,”ötekiler”,”o grup bu grup” tartışmalarını bir tarafa bırakarak, çocukların, gençlerin, insanımızın kimliğini korumaya yardımcı olmalılar. Maddi ve manevi seviyeyi yükseltmek, işleri daha kaliteli hâle getirmek, insanımızın sorunlarının çözümüne yardımcı olmak üzere yardımlaşmalı, iş birliği yapmalılar.

Hüseyin K. Ece

24.12.2019

Zaandam