İslâm hukukunda ‘velâyet’; ehil kişilerin toplum işlerini onların rızasıyla üslenmesidir.

Birisine halk idarecilik, bakma ve ilgilenme görevi vermişse; bu o kişide bir emânettir. Bu da karşılıklı anlaşmaya ve rızaya bağlıdır.

Serbest seçimle (hür iradeyle) velâyet (yöneticilik) yetkisi verilen kişiye de ‘veliyyü’l-emr’, yani kendisine halkın işlerinin emanet edildiği kişi... Bu ifadede; yetki, sorumluluk, işe uygunluk, sevgi, merhamet,  yakın ilgi anlamları da var...

Yine İslâm hukukunda yönetim emânetini uygun birine vermeye, yani ona destek olmaya ‘biat’ denir.                                                                                                                                                       

Hollanda’da İsâm hukuku da yok, müslümanların biat edip yetki verecekleri ‘veliyyü’l-emr’ de yok. Ama burada da devlet, siyaset, yönetim, halkın işleri, kural-yasa ve bunları adaletle uygulama, seçim var. Zaten nerede bir toplum varsa orada hukuk, siyaset, kurallar gündeme gelir. Yöneten ve yönetilenler olur. 

Biat, bir çeşit seçimdir. Bunun şekli çok önemli değildir. Günümüzde  seçimlerde oy kullanarak, diğer teknik imkanlar devreye sokularak yerine getirilebilir. Seçmenler farklı altarnatifler arasından, kişi ve partilerden kendilerince en uygun olanını serbestce seçebilmeli. Zira halk genelde kendi özgür iradesiyle yetki verdiği kişilere gönül rızasıyla itaat eder...

Her nerede olursa olsun böyle bir seçimin, ya da ehil insanlara emaneti teslim etmenin faydaları çoktur. İşler konusunda özgür iradeye dayalı tercih varsa; orada en iyiyi, en uygunu bulmak mümkün olur. Yönetim işi bir kişinin veya bir zümrenin elinde olursa, altarnatifler kaybolur. Eğer o bir kişi ve grup süper becerikli ise halkın işleri belki yürür, sorunları belki  halledilir. Ya beceriksiz, despot, zalim, çıkarcı olurlarsa... Bu gibi yöneticilere sahip toplumlar kalkınamazlar, işler yürümez, sorunlar kolay çözülemez, adalet sağlanamaz, toplumsal huzur olmaz, çözümler azalır, fikirler donuklaşır.

Bir toplumda, bir devlet teşkilatında, bir cemaatta veya herhangi bir yönetimde seçimin olmaması; en iyinin, en ehil olanın işbaşına gelmemesi demektir.

Vatandaşın kendi işiyle ilgili tercih hakkı olması gerekiyor. Normal olan budur. Ona bu konuda görüşlerini sormamak, onu küçük görmektir, onun en temel hakkına saygısızlıktır. Vatandaşa güvenmemek, kabiliyetlere sınır koymak, güçlülerin tepeden buyurmacılığına onay vermektir. 

Halbuki Yaratıcı (cc), bırakın insanların kendi dünya işleriyle ilgili seçim hakkını; dinlerini ve tanrılarını bile (sonucuna katlanmak şartıyla) seçmede onları serbest bırakmıştır. 

Adamın biri demiş ki: “Arkadaş seçtiğin şeyi beğenmedim, ben olsam seçmezdim, ama senin tercih hakkına saygım var.” İnsan en değerli yaratıktır. Neden? Çünkü insanın aklı ve iradesi vardır. İrade yeteneği olduğu hâlde –ki Allah herkese verir- onu kullanmayan, ya da birilerine ipotek eden neye yarar? Kişi aklıyla iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırabilir. Aklı sayesinde iradesini de kullanabilir. Bu durum siyasette de böyledir.

Bir ülkede bir vatandaş kendisine tanınan seçim, yani tercih hakkını kullanmıyorsa –seçtiği hâlde genel yap değişmezse de-  o kayıptadır. Seçim olayı genel anlamda güven yenileme, iradelerin ve fikirlerin önünü açma, yönetim emânatini güvenilen kişilere teslim etme fırsatıdır.

Kişi madem ki kendisi, çocukları, torunları yaşıyor, -sevsin sevmesin-  buranın vatandaşı; öyleyse nimetini tatddığı gibi külfetine da katlanmalı. Vatandaş olarak üzerine düşen görevleri yapmalı. Kimseye yük olmamalı, kimsenin hakkını yememeli, kimseyi rahatsız etmemeli. Ülkenin güvenlik ve refahına katkıda bulunmalı. Toplumun faydasına, işlerin daha iyi yürümesine dair fikrini bir şekilde açıklamalı...

Kendisi yetki makamına çıkamıyorsa, önüne gelen seçim fırsatını kullanarak ehil gördüğü kimselere yetki vermeli. Eğer uygun olmayanları desteklerse, ya da “aman boşver, oy versem de bir sey değişmeyecek” deyip de, memnuığı yaramaz kimselerin yetkili olmasına yol açarsa, şikayet hakkı olmaz.

Gayr-i müslimlerin çoğunlukta olduğu ülkelerde belediye ve parlemento seçimlerinde oy kullanmak –müslümanlar için- “caiz midir, değil midir, burası İslâm ülkesi midir?” gibi soru ve tartışmalar faydasızdır. Pratik hayatta karşılığı yoktur. Konuya bu gibi yargılarla yaklaşanlar, biraz da realiteye bakmalılar.

Çevremizdeki gerçeklere gözlerimizi kapatamayız. Burada yerleşmiş bir sistem var. Hiç kimse oy vermese de bu sistem, devlet ve belediye işleri yürür. Bu işlerin ehil kimselerden tarafından yürütülmesi istenen bir şey değil mi? İyi de nasıl olacak bu iş? Oralara ancak profili uygun olmakla ve halkın seçmesiyle, yetki vermesiyle geliniyor.

Siyaset sonuçta insan veya insanlara ait işleri en iyi şekilde yönetme sanatıdır. Bunu da en iyi sanatkârlara vermek gerekir. Cok uygun birileri yoksa; iş başına en kötüler, beceriksizler, kindarlar geleceğine, daha az kötülerin gelmesi bile bir faydadır.

Sonuçta yaşadığımız ülkede bazen seçimler oluyor. Bu da ülke genelinde ve yerel yönetimlerde daha iyilere yetki vermede bir fırsattır. 

Hüseyin K. Ece

19.01.2022

Zaandam