‘Kâfir’ kelimesinin aslı ‘küfr’ fiili; aslında bir şeyin üstünü örtmek, bürümek  demektir.

İslâm geldikten sonra Allah’ın birliğini inkâr etmek, O’na inanmamak, nankörlük etmek anlamı kazandı. ‘Kâfir’, bunun özne ismidir.

Eşyayı tamamen örttüğü için (sözlük anlamıyla) karanlık geceye, tohumun üzerini örttüğü için çiftçiye ‘kâfir’ denilir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab; 13/84-86) Günümüz Arapçasında da aynı anlamda... (Sarkis, el-Müncîd, s: 691)

Kur’an’da bu anlamda kullanılıyor. (Bakınız: Hadîd  57/20)

‘Küfür ve kâfir’ kelimeleri de diğer Kur’an kavramları gibi, sözlük anlamına bağlı olarak terim-kavram anlamı kazandı. Buna göre kâfir’; ‘küfr’ eden, yani İslâmı ve Kur’an’ı inkâr eden, Allah’tan gelen gerçeği (hakkı) kabul etmeyen kimsedir.  Bu da var olan bir şeyin üzerini kapatıp, sonra da ‘yok’ deyip inkâr etmek gibidir.

‘Küfr’ imanın, ‘kâfir’ ise mü’minin karşıtıdır. Kur’an’ın kâfir dediği kimseler; inatçıdır, inkârcıdırlar. Hem Allah’tan gelenleri kabul etmezler, hem de Allah’ın verdiği nimetlere şükretmeyip nankörlük yaparlar. 

Görüldüğü gibi ‘küfr’ ve ‘kafir’ Kur’an’ın iki önemli kavramıdır. İman tercihi ile ilgilidir. Neyin küfür, kimin kâfir olduğu Kur’an belirler. Bu konuda insanların görüşlerinin bir anlamı yoktur. Kişi hangi inancı seçerse onun dini odur. “İslâmda beyan esastır.” Yani bir kimse “ben müslümanım” derse, o kişi müslümandır. Kalbinde ne olduğunu Allah bilir. Bu kimseye, kendisi “ben müslüman değilim” demediği sürece başkasının ‘kâfir, zındık, müşrik’ demesi doğru değildir.

Müslüman âlimlere göre; kıble ehli, yani Kabe’ye yönelip namaz kılan birine kâfir denilemez. Kur’an müslümanları bu konuda uyarıyor:

"... Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici çıkarına göz dikerek, “Sen müslüman değilsin” demeyin..." (Nisâ 4/94)

Peygamberimiz de bir kaç hadisinde müslümanlara ‘kafir’ demein tehlikesine işaret ediyor:

"Bir adam din kardeşine “ey kâfir veya ey fâsık” derse, bu söz ikisinden birine döner. Eğer böyle denilen kişi söylenildiği gibi ise söz yerini bulmuş olur. Aksi takdirde bu söz söyleyene geri döner." (Buhârî, Edeb/44 no: 6045, 73 no: 6103. Müslim, Îmân/111-112 no: 215-216)

Mesela; bir âyetin veya hadisin bir yorumunu en doğru zannedip farklı yorumu kabul edenlere ‘kâfir’ demek çok yanlıştır. Birisi; “ülkemizde güzel şeyler oluyor, kalkınıyor” dediği için, başka birisi de bunu diyene ‘kâfir’ dese, demek gerekir ki, arkadaş; bir ülke hakkında olumlu veya olumsuz konuşmanın kâfirlikle ne alakası var?

Yukarıdaki hadise göre müslümanlara görüşlerinden dolayı kâfir diyenin durumu belli... Dahası bu kişi ‘kâfir’i sözlük anlamıyla kullanmış olsa bile ‘kâfir’ ithamı kendisine döner. Zira ülkemizde son yıllarda iyi şeyler olduğu gün gibi ortada. Birileri bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışa bile.

Bu uyarılara rağmen ‘kafir’ yaftasını işlerine geldiği gibi sorumsuzca kullananlar, ağızlarından ve kalemlerinden ne çıktığına dikkat etmeliler. Şair Nâbî’nin şu beytini hatırlamalılar:

Bana kâfir demiş müftü efendi/Tutalım ben diyem ona müselmân

Vardıkta yarın rûz-ı cezaya/İkimiz de çıkarız anda yalan”

Unutmamak gerekir ki ona buna rastgele ‘kâfir’ demek (tekfir etmek) hâricî mantığıdır. Hâricîlik keşke tarihte kalsaydı!

Drs. Hüseyin K. Ece

04.01.2023

Zaandam